“Haksızlıklar var oldukça, dünya adaletsiz bir yer oldukça, insanlar duygularını ifade edemedikçe sanat var olacaktır. Çünkü sanat sanatçılara has bir şey değildir. Sanatı yaratan sanatçılar kadar izleyicilerdir.”
“Hatırla” sergisiyle kırk beşinci sanat yılını kutlayan Balkan Naci İslimyeli ile sanat ve yolculuk üzerine konuştuk.
Sanatınızda “yolculuk” kavramı ile karşılaşıyoruz. Bu kavram sizin için niye önemli?
Aslında hayat bir yolculuktur. Sanat da öyle. Başlangıcı ve sonu, hedefleri olan, başlangıç ve bitim arasında süregelendir; hayat dediğimiz budur. Sanat, bu yolculuğun içinde karşılaştığımız güzellikler, sorunlar, ilişkiler… Hayatı tanımanızı sağlayacak pek çok nokta var bu yollarda ve hepsi de bizi bekler. Doğu masallarında yol almak bilgeleşmenin bir sınavıdır. Padişahlar kızlarını vermeden önce gençlere derlermiş ki: “Şuraya gidip geleceksin” Kafdağı bunlardan biridir. Yol insana “öğreten” en bilge okuldur. Hayatı ve kendisini. Her yol kendimize çıkar. Kendi çemberimiz içinde yol alırız. Bütün bulduklarımız kendimizi zenginleştiren aksesuarlardır.
Sanatın var oluş nedeni nedir?
Haksızlıklar var oldukça, dünya adaletsiz bir yer oldukça, insanlar duygularını ifade edemedikçe, ifade edemeyenlerin sözcüleri olabileceklerini hissettikleri sürece sanat var olacaktır. Çünkü sanat sanatçılara has bir şey değildir. Sanatı yaratan sanatçılar kadar izleyicilerdir. Sanatın izleyenlerinin karşılığı yoksa anlamı yok. Talebi yok. İnsanların kendi sözcülerine ihtiyacı var. Kendi yol göstericilerine. Kendilerini dillendiren kişilere ihtiyacı var. Her insan bunu başaramadığı için sanatçılar var. Biz onların mikrofonuyuz. Sanat, insandan insana akan bir dildir. Biçimler, renkler, boyutlar… Tüm bunlarla biz bir dil kuruyoruz. Ve onlarla bir mesaj iletiyoruz. Dünyayı da onlar aracılığıyla yakalıyoruz. Sanat bir iletişimdir, düşünce iletimidir, sadece yetenek yetmez diyorsunuz. Yolu beyinden geçmeyen hiçbir şeyin anlamı yok. Herhangi bir insan için de bir sanatçı için de bu böyledir. Dolayısıyla biz bir düşünce iletiyoruz. İnsanlara bir düşünce ile bir öz üretmek beyin kaynaklı olmalı. Daha doğrusu beyin ve elin koordinasyonu çok önemli. Bir hoca olarak da hep bunun altını çiziyorum. Sadece eli mükemmel bir sanatçı benim için ideal değildir. Eliyle beyni arasında bir hat, bağlantı kurabilmiş olması gerekir. Bütün bunlar dünyayı algılamanızı yorumlamanızı sağlıyor. El yeteneği de onları dışlaştıracak bir enstrümandır. Organik. Sanat, yapısı itibari ile ortamla sanatçının içine doğduğu değerlerle sürtüşmesinden çekişmesinden ortaya çıkar. Sanatçı kendini böyle var hisseder. Ve varlık nedenini böyle görür. Eğer sanatçıysa… Obje, eğlendirici dekoratif işler yapmıyor sanatçı. Kalbi ve beyni ile iş üretiyor. Bu her zaman böyledir.
Yaratma sürekli yenilenmeyi mi gerektiriyor?
Benim için öyle. Çünkü yaşamda hiçbir şey yerinde durmuyor. Kendini hem tekrarlıyor hem bekletiyor. Böyle bir süreç içindeyiz. Sanatçının aynı yerde durması mümkün değil. Duyguları, bedeni, belleği… Aynı yerde olmuyor. Her şey değişiyor ve dönüşüyor. Hal böyleyken sanatçının aynı yerde durmakta ısrar etmesi ancak şu nedenlerle olabilir: Ya tedavisi mümkün olmayan bir takıntı halindedir ya değişecek gücü yoktur ya da ticari nedenlerle değişmek istemez. Sabit olduğu noktanın piyasada bir karşılığı vardır. Bunlardan çeşitli nedenlerle herhangi biri ağır bastığında sanatçı yerinde durur ya da hareket eder. Ben yürüyen bir sanatçıyım. Temam yol olduğu için, yolda ayakta durulmaz yürünür. Yol yürümek içindir.
Sanatın vicdani olduğunu vurguluyorsunuz. Sanat neden vicdanidir?
Çünkü sanat dünyanın temiz kalmasını hayal eder. Bu mümkün değildir tabii. Kirli bir dünyadayız. Ama hayal eder, bunu gerçekleştirmeye çalışır en azından bunu savunabilecek insanların çoğalmasına yardım eder. Bu konuda sorular sorar. Bir kamusal vicdan yaratmaya çalışır. Herkeste bir vicdan vardır ama siyaset vicdanın üstünü örter, toplumsal değerler üstünü örter, tutuculuk üstünü örter yani aklınıza gelebilecek her türlü sosyal değer dediğimiz şeylerin tümü bunu kapatır. Dipte kalan o insanlığı bulup çıkarmak sanatın işidir. Üzerini çizdiğiniz bir diğer nokta da sanatçının yapıtlarının başından itibaren takip edilmesi gerektiği, sadece tek bir sergisi izlenerek sanatçı hakkında yorum yapılamayacağı… Bizim insanımız an ile ilgili sergiyi gezer beğenir veya beğenmez. Hemen bir yargı ile çıkar oradan. Bir sanatçının kariyeri tek sergi değildir. O serginin arkasında büyük bir birikim vardır. Dolayısı ile onları bilmeden, analiz etmeden son yapıtları ile değerlendirmek kolaycılık olur. O açıdan bizim izleyici yeni yeni bir eğitimden geçme sürecinde, o sürecin sonuna gelmedi. Bunda büyük çaplı sergilerin çok büyük rolü var. Çok değerli böyle çabalar çünkü seyirciyi sanatçının sanatını hem bugünüyle hem de geçmişiyle karşılaştırıyor, bunların örneklerini de sunuyor. İzleyicinin değerlendirme yapmasına yarayacak veriler ortaya koyuyor. Onun için bu tür sergileri kaçırmamak lazım.
Hatırla’nın diğer sergilerinizden farkı nedir?
Hatırla bellek üzerine bir uyarım. Unutkan bir toplumuz, geçmişi unutmaya yatkınız. Travmatik toplumlarda bu bir ihtiyaç, unutma ihtiyacı. İnsanlar nasıl acı hatıralardan kaçmak ister üstünü külle örterler, toplumlar da öyle. Bu bir kaçış… Aslında tüm dünyada yaygın bir hastalık türü. Kalıcı bir temas hali. Bunu siyasi iktidarlar da organize ediyorlar. Kapitalizm de organize ediyor. Çünkü yeni bir sürüm sırada bekliyor. Yeni bir piyasa sırada bekliyor. Birini tüketmemiz ve unutmamız lazım ki öbürüne yer açılsın. Dolayısıyla insanlar bilinçaltı sürüklendikleri bu sürecin farkında bile değil, unutarak yaşıyorlar. Bir afyonlaşma hali. Afyon verilmiş bir dünya. O dünyada yaşıyoruz ama acıları o kadar kanıksıyoruz ki artık sıradanlaşıyor. Hatta vahşet, kin, ölüm… Sektörel olarak kullanılıyor ve alışkanlık yaratıyor. Çocukların oynadığı oyunlar; kin, şiddet, kan… Vahşete, ölüme, kan dökmeye alıştırılıyor çocuklar, böyle vampir nesiller yetişiyor. Böyle bir süreç içinde insanın ayakta kalmak için direnmesinde sanatın rolü çok önemli. Çocukları doğduğu andan başlayarak sanat ile tanıştırmak lazım. Saf insani duygularla tanıştırmak gerek ki, ilk yedi yıl çok önemli, ilerde kalıcı pozitif işler yaparak hayatlarını sürdürebilsinler.
Yaşananlara Dair Bir Hatırlatma
“Birçok insan soruyor: Sergi ne anlatıyor? Bu eserde neyi ifade ettiniz? O da diyor ki: Ben aslında size kendinizi sorgulatıyorum. Siz ne görürseniz o…”
Balkan Naci İslimyeli ile 22 yıldır birlikte çalışan serginin proje koordinatörü Gülfem Dedeoğlu “Hatırla”yı anlattı;
“Çok güzel bir sergiye imza atıldı. Mekân da sergiye çok yakıştı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin destekleri ile sergi çok daha farklı bir şekil aldı. 45 yıllık bir sanatçının son 15 yılındaki sanat eserlerini kapsayan bir sergi ‘Hatırla’. Sergi anlatmıyor, soru soruyor.
Genel olarak bu sergi, geçmiş dönemde ve günümüzde dünya üzerindeki insanlık suçlarına yöneliyor. Balkan Bey’in her zaman söylediği bir şey vardır: Sanatçı, soru sorar, cevap vermez. Birçok insan soruyor: Ne anlatıyor? Burada neyi ifade ettiniz? O da diyor ki, ben aslında size kendinizi sorgulatıyorum. Siz ne görürseniz o…
Resimlere bakıp içine girdiğinizde tüm eserlerinde insana ve topluma dair şeyler görüyorsunuz. Mesela cam kırıkları var. Parçalanmış ama bir arada duruyorlar. Ağaç kökleri var, Vietnam’da çekilmiş bir fotoğrafın kolajıdır bu eser, Vietnam’da yaşanılanlara dair bir hatırlatmadır. Yani tüm bunları toparladığınızda, eserler aynı çatı altında tek bir mesaj veriyor, tabii kim ne algılarsa…”