Kant’ın ‘’Aklını kendin kullanma cesaretini göster!’’ sözü ile temelleri atılan bir inanç ve düşünce akımıdır Deizm. Türkçemiz de ‘yaratancılık’ kelimesi ile adlandırılan deistlik, bir Tanrının varlığını kabul eder ama dini ve dinin getirileri olan vahiy, peygamber ve kutsal kitap gibi öğretilere inanmaz. Mutlak bilgiye ulaşmanın yolunun akıldan geçtiğine, yaratıcının dünyayı ve evreni bir kez yarattığını daha sonra kendi yasalarına göre işlemesi için onu bir başına, müdahalesiz bıraktığına inanır.
”Birçok kişi için dine mensup olmak demek, doğduğu ortamdaki dine tabi olmak demektir. İnsan nadir olarak ondan bir şey eksiltir veya ona ekler.” Jean Jacques Rousseau
Edebiyat dünyasındaki deist yazarlardan olan Jean Jacques Rousseau’a göre “Rastgele seçilmiş matbaa harflerinin Aeneis destanını tümüyle düzenli bir şekilde meydana getirdiğini birileri gelip bana söylese bu yalanı doğrulamak için bir adım bile atmaya tenezzül etmezdim (Emile, 383)’’ diyerek dünyanın mutlak bir yaratıcısının olduğunu, güç ve bilge bir irade tarafından yönetildiğini savunmuştur.
”Dinler ateş böcekleri gibidir: Parlayabilmek için karanlığa gereksinim duyarlar. Tüm dinlerin koşulu yaygın olan belirli bir derecede cehalettir. Ki sadece bu havada yaşayabilirler ancak.” Arthur Schopenhauer
Her ulusun yaratıcıyı kendi kültür, gelenek ve göreneklerine göre konuşturduğunu düşünür Jean Jacques Rousseau. Eğer insanlar gerçekten tanrının kalplerimize söylediğini dinlemiş olsaydılar, yeryüzünde bir tane dinden başka din kalmayacağından söz eder. Tanrının bizden istediği ibadetin samimiyetle yapılmış yüreğin ibadeti olduğunu savunur.
Hıristiyanlığın ilk günah olarak adlandırdığı “İnsanın düşünü (Hz. Adem ve Havva’nın işlediği günah)” insan doğasına değil, insanlığın tarihi sürecine bağlamıştır. Emile romanında bu konudan şöyle söz eder; “Tinsel kötülük hiç kuşkusuz bizim işimizdir; maddesel kötülüğü ise bize onu algılanabilir duruma getiren kötülüklerimiz olmasaydı, tanıyamayacaktık.”
“Doğa insanı asla aldatmaz… İnsanı aldatan daima kendisidir,” sözüyle doğada var olan düzenin birbiri ile bir ilişkisi olduğunu, herkesin anlayabileceği dilde açık ve evrensel bir kutsal kitaba benzediğini savunmuştur.
”Özgür doğan insan, her yerde zincire vurulmuştur.’’ Jean Jacques Rousseau
Çocuklar gibi birçok yetişkinin dinsel inancını coğrafya konusuna benzetmiştir. Roma’da doğanın Hıristiyan, Mekke’de doğanın ise Müslüman olduğunu ve yerleri değiştiği takdirde her birinin öteki inancı doğrulayacağından bahsetmiştir.
15 yaşına kadar çocuklara dayatılan din eğitimini sakıncalı bulmuş ve soyut kavramları anlamlandıramayan çocukları ezberciliğe ve bu durumun sadece onları yalana alıştırdığını savunmuştur.
En nihayetinde Jean Jacques Rousseau ne güzel söylemiş, ‘’İnsanlar! İyi kalpli olunuz; bu sizin ilk görevinizdir. Irk, din, dil gözetmeden tüm insanları seviniz.’’