“SOKRATES” – Karaköy Mono

Delphoi Tapınağı Kahini’nin Sokrates hakkında ‘’ondan daha bilge birinin bulunmadığını’’ iddia etmesi üzerine başlamıştır tüm filozofluk serüveni. Bu bilgi karşısında yaşamı boyunca tüm amacı, şüphe ile dolan zihnini huzura kavuşturmak olmuştur. 35 yaşının ilk günlerinde Sokrates, tapınağın girişinde bulunan “kendini bil, bizzat kendini” sözünün ışığı altında, Atinalılarla gerçekleştirdiği hararetli sohbetlerinde moral reformu hayata geçirmeye çalışmıştır. Çiçero’ya göre felsefeyi göklerden yere indiren ve düşünceyi insanoğlunun doğasına doğrultan o olmuştur. Bu yolculukta ona eşlik ettiği söylenen, ‘’Diamon’’ Sokrates’in inandığı içindeki tanrısal sesi betimlemektedir. Onu koruyan ve yol gösteren bu ilham verici ses vicdanının kesinliğe kavuştuğu ilahi bir güçtür.

Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan başka bir şey değildir.

Sokrates’e göre insan türü üç cinsten oluşmaktadır.  İlki, bildiğinden bihaber olup, sorgusuz sualsiz kendisine dayatılan kalıplara uyum göstererek, bunları kendi fikriymişçesine özdeşleştiren; ikincisi bilmediğinin farkındalığı ile sert bir yüzleşme yaşadıktan sonra içinde bulunduğu hayatın inceliklerini yalın bir şekilde kucaklayan, sonuncusu ise; bildiğini bilen insan türüdür. Bu birey artık uyku halinden sıyrılmış ve hayat karşısında tüm ruhaniyetini kendi sezgileri ile inşa etmiş kişidir. Sokrates’e göre, hiçbir şey devasa bir sırdan meydana gelmez. Ruh ölümsüzdür ve farklı yaşamlarda yeniden belirebilir. Bu sebeple de ne bu dünya da ne de başka bir dünya da bilmediği ve görmediği hiçbir şey yoktur. Sadece gün ışığına çıkması için hatırlanması ve aranması yeterlidir.

En faziletli insan, ruhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır.

Babadan atadan devşirme ahlak yasaları Sokrates için hiçbir zaman saygı değer bir yönetim süreci olmamıştır. Fiziksel olarak çok fazla değişim gösteremeyecek olan bedenimizin aksine ona hayat veren ruhun değişip, gelişebileceğini savunmuştur. Her bireyin en derinlerinde yer alan ahlaksal dogmaların eğitim ile ortaya çıkarılabileceğini ve bu sebeple her türlü kötülükten kişiyi sakınabileceğini destekler. Kimsenin bilerek kötülük yapabileceğini düşünmez ve cahiliyetin kötülük getirdiğini öne sürer. Bu ideaya göre tüm kötülüklerin babası bilgisizliktir. Felsefe mazisinde “entelektüalist ahlak” olarak tanımlanan bu düşünceyi sıkı sıkıya savunmuş filozoflardan biridir Sokrates. 

İnsanların konuşarak ve sorgulanma yolu ile daha etkili bir süreçten geçerek kendilerini kanıtlayabilecekleri düşüncesi ile Sokrates, çevresindeki insanlarla diyalog biçiminde iletişim kurmaya yönelmiştir. Kendisi tarafından geliştirdiği ‘’Sokratik İroni’’ yöntemi sayesinde soru ve eleştirileri ile bilgelikten uzak bir portre çizerek karşısındaki kişilerde salt bilgiyi aramaya yönelmiştir. İroniden doğan sorgulayıcı tavır, karşılaşılan bilgisizlik hali ve geri plana itilmiş her şey sancılı bir doğumdan sonra ortaya çıkar. Bu nedenledirki Sokratik diyalog bireyin içsel aydınlanması için lüzumlu bir gerekçedir. Diyalektik yöntemi oluşturan ve tamamıyla düşünce odaklı gelişen ‘’ruhun ebeliği’’ kavramı, kendimizi gerçekleştirme yolundaki evrensel algının su yüzüne çıkıp bedende can bulma olayına işaret etmektedir. Kendimizi en iyi biz biliriz ve biz tanırız. Sokrates’in idam edilmeden önce Atinalılara karşı kullandığı tabiriyle kendi üzerimizde ‘’bir at sineği olmak’’ boynumuzun borcudur. Keşfin sonu yoktur ve olmamalıdır… 

 ‘’Tanrı’nın tebelleş ettiği bir at sineğini kolay kolay bulamazsınız. Ben Tanrı’nın devletin başına sardığı bir atsineğiyim, her yerde sürekli olarak üzerinize yapışır, sizi uyandırır ve kınarım. Varoluş gayem sizin miskin bedenlerinizin üzerine konarak hepinizi uyarmaktır. Sizler kuyruğunuzu oynatıp beni uçmaya mecbur bırakmak suretiyle uzaklaştırmaya çalışsanız da ömrüm birinizin bedeninden yükselip bir diğerine konmakla nihayet bulacaktır. Benim gibi bir başkasını da kolay kolay bulamazsınız ve bu yüzden sizlere beni sakınmanızı ve Tanrı, size acıyıp benim yerime başka bir at sineği gönderinceye kadar öldürmemenizi salık veririm.

Bağnaz kitleden kaçarak değil, her gün sürecek mücadele uğruna sabit kalarak özgürlüğünü elinde tutmayı yeğlemiştir Sokrates. Site tanrılarına inanmayarak ve devletin inanmakta olduğu tanrıların yerine başka tanrılar tanıyıp dönemin inancına aykırı hareketlerde bulunarak, gençleri yanlış yönlendirdiği iddia edilmiş ve MÖ 399 yılında hakkında bir dava açılmıştır.  500 yargıcın baktığı davada alınan karar ise Sokrates’in idam edilmesi yönünde olmuştur. 

Yazılı hiçbir eser bırakmayan Sokrates’in öğrencilerinden biri olan Platon’un kaleme aldığı Sokrates’in Savunması adlı eserde Platon hocasının tüm felsefesini ve idam öncesi diyaloglarını okurlara aktarmış ve kitap Sokrates hakkında geçmişten günümüze ulaşan en önemli eserlerden biri olmuştur. 

“Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendim gibi konuşup ölmeyi yeğlerim.”

Atinalıların ölüm hakkındaki bilgisizliği karşısında korkuya kapıldıklarından bahseden Sokrates, ölümün sadece ruhun bir başka yere göçmesi anlamına geldiğini savunmuştur. Baldıran zehrini içip intihar etmeden önce ki sahneyi 1786 yılında çizdiği yağlı boya tabloda canlandıran Jacques-Louis David, Sokrates’in eşi Xanthippe’i gardiyanlar tarafından hapishane hücresinden dışarı çıkarılırken resmetmiştir. Rivayete göre Sokrate’in ölmeden önce eşi ile arasında geçen diyalog şu şekildedir; “Ah, bu kötü adamlar seni haksız yere öldürecekler,” der. Sokrates ise karısına şöyle cevap verir: “Evet, haksız yere öldürecekler, haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?”

Sevenleri ve öğrencileri tarafından hazırlanmış kaçış planları ve tüm itirazlara karşın, hazırlanan zehri içen Sokrates’in son sözleri şu olmuştur: ‘’Ayrılık vakti geldi, yollarımız ayrılıyor! Benimki ölüm, sizinki yaşam. Hangisinin daha iyi olduğunu ancak Tanrı bilir…”