Sadece Türkiye’de değil dünyada da vuku bulan bir akımla karşı karşıyayız: ‘’Kopyalama akımı’’ Televizyon dünyasında sıkça karşılaştığımız, artık yetti dedirten bir akım bu. Hangi yabancı diziyi izleyip beğendiysek çok kısa bir süre sonra tıpatıp aynısını kendi kanallarımızda da görmekteyiz. Üstelik neredeyse hiçbir farkı olmadan; neredeyse aynı tiplerle, aynı karakterlerle, aynı konuyla ve aynı afişlerle… Hatta bazen daha sonra küçük bir detayla değineceğimiz jenerik müziklerini bile ufak bir değişiklikle kopyaladığımız doğrudur. Televizyon dünyasının bu kandırmacasına Türkiye’den ve dünyadan birkaç örnek vermek gerekirse şunları sıralayabiliriz:
FORBRYDELSEN: Aslen 2007 Danimarka yapımı olan bu dizi anlaşılan o kadar beğenilmiş ki orijinali
izlenmelere doyulamayıp yetmezmiş gibi 2011 Amerikan yapımı ‘’The Killing’’ ile 2014 Türkiye yapımı ‘’Cinayet’’ adı altında iki kopyası daha peyda olmuştur.
HANNIBAL: Gelelim polisiye tutkunu olan olmayan herkesin severek izlediği artık klasikleşmiş dediğimiz bir yapıt. Oscar ödüllü ‘Kuzuların Sessizliği’ filmi gerçek bir hikâyeden esinlenilerek başlamış olup ünlü aktör Anthony Hopkins’in canlandırdığı Hannibal Lecter’a ilham veren yamyam katil, eşcinsel Doktor Alfredo Balli Trevino’dur. Anthony Hopkins’in usta oyunculuğuyla bize tanıtmış olduğu Hannibal Lecter’ın genç bir oyuncu olan Mads Mikkelsen ile tekrardan bir dizi uyarlamasına geçmesi ne kadar doğruydu?
REVENGE: 2011 yapımı Revenge dizisinin 2013 kopyası İntikam. Öyle bir kopya ki afişlerinde Beren
Saat’in kıyafeti Emily VanCamp’ın kıyafetiyle neredeyse aynı. Belki de tek farkları saç renkleri. Sadece
başrol için değil, diğer karakterlere de gelirsek dikkatinizi çekmesi açısından bir örnek vermek gerekirse Gabriel Mann (Nolan Ross) ve Engin Hepileri (Hakan Eren)’nin benzerlikleri gibi.
BRON/BROEN: 2011 tarihinde yayın hayatıyla buluşan İsveç ve Danimarka ortak yapımı olan Bron dizisi İsveç ve Danimarka arasındaki geçişi sağlayan Öresund Köprüsü’nde işlenen bir cinayet için her iki ülkenin polisinin de bu vaka üzerinde görevlendirilmelerini konu alır. Bir de bu diziden iki sene sonra çıkan Amerikan yapımı The Bridge adlı dizide ise yine aynı konu ABD ile Meksika’yı bağlayan bir köprüde geçmektedir.
THE DEPERTED: Başrollerini Leonardo Di Caprio ve Matt Damon’ın paylaştığı ve büyük usta Jack Nicolson eşliğinde dünyaca ünlü Köstebek filmi 2006 yapımıdır. Konusu isminden de anlaşılacağı üzere bir polisin mafyanın içerisine sızarak departmanına bilgi aktarımı yapmasını ele almaktadır. Maalesef ki aynı konu günümüzde ‘’İçerde’’ adlı diziyle tekrardan ortaya çıkmıştır.
EVİM SENSİN: Orijinali 2004 Kore yapımı A Moment To Remember (Hatırlanacak Bir Anı) ismiyle gösterime girmiş olan filmin 2012 yapımı Türk versiyonu. Özcan Deniz ve Fahriye Evcen’in bir araya geldiği filmin senaristliği ve yönetmenliği de güya Özcan Deniz’e aitmiş. Oldukça eleştirilen bu filmde de yine afişlere kadar her şeyin aynı olduğu bariz bir şekilde kendisini göstermektedir.
THE LAKE HOUSE: Konusunu aslen Güney Kore’ye borçlu olan 2006 yapımı Amerikan filmi The Lake House 2000 yapımı olan SIWAROE (IL MARE) isimli Güney Kore filminden uyarlanmıştır. Genellikle oynadıkları çoğu filmde başrolü paylaşan Keanu Reeves ve Sandra Bullock, fantastik/drama karışımı bir yapım olan The Lake House’da da yine bir araya gelmişlerdir.
Son olarak bir de yukarıda bahsettiğimiz gibi kısa bir şekilde jenerik müziklerine de değinmek gerekiyor. Belki çoğunuzun şimdiye kadar fark etmediği bir jenerik müziğimiz Sherlock dizisinden küçük bir farkla kopyalanmış durumda. Hangi dizi olduğunu aşağıdaki linklerden bulabilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=lnZy1M_CFaM
https://www.youtube.com/watch?v=sI1aXfbaRiA
Saymış olduğumuz örnekler kopyalama kültürünün sadece bir kısmı ve daha niceleri de bu tarz
kandırmacalarla varlıklarını devam ettiriyor. Sonuç şöyle ki insanoğlu hangi ülkede, ne şekilde yaşıyor olursa olsun kolaya kaçmayı bu kadar çok benimsemeseydi belki de bu sektörde Türkiye’de ve dünya çapında daha da başarılı olunabilirdi. Aynı şeylerin tekrar tekrar önümüze atılmasından bıkmış olsak da yine de bıkmadan usanmadan izlemeye devam eden bir kesimin de var olduğu ne yazık ki ortada! Dizi-film sektöründe çalışan herkese sorulması gereken soru şu ki; özgün olmayı neden bu kadar zorlaştırıyorsunuz? Yaratıcılığınızı konuşturmak yerine neden kolaya kaçıyorsunuz? Bu tarz durumlara biraz daha dikkat edebilirseniz ilham perinizi de keşfedebilirsiniz belki.