“Bir kuşağı anlamak demek, bir dönemi anlamak demektir,” diyor Evrim Kuram. Biz de bu aralar çok konuşulan Z kuşağı ile ilgili aklımıza takılan soruları kendisine soralım istedik. Hem potansiyelimizi öğrenmek hem genç insanları daha iyi tanımak için yapılan çalışmalar nelerdir bunu merak ettik özellikle. Biz de kendimizi analarımızdan, babalarımızdan, dedelerimizden hatta abilerimizden hep farklı görür birbirimizi anlayamadığımızı ya da anlasak bile farklı istekler yüzünden ayrı düştüğümüzü hissederdik. Bu çok önemli konu bizi her zaman meşgul edecek biliyoruz ki. Etsin, ama ettikçe de faydalı bilgiler ortaya çıksın ve hem ülkemiz hem dünyamız geleceğin mimarları için daha yaşanılır bir yer olsun…
- İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu olmanıza rağmen sizi sosyolojik araştırmaların içerisinde görüyoruz. “Telgraftan Tablete” adlı ilk kitabınızda kuşak konusuna değinmiştiniz, yeni kitabınız “Z Bir Kuşağı Anlamak” kitabında da bu konuya değiniyorsunuz. Sizi kuşaklarla ilgili çalışmaya iten sebepler nelerdir?
Evet, İngiliz Dili ve Edebiyatı lisansı ve işletme yüksek lisansı yaptım. 20 yıldır kuşaklar üzerinde çalışıyorum. İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimimin datayı hikayeleştirmekte, rakamların arkasındaki insanı anlamakta bana çok fayda sağladığını düşünüyorum. 2000 yılında o dönem henüz öğrenci olan Y kuşağı ile haşır neşir olduğum bir dönemde, bizim zamanımıza hiç benzemeyen bu davranış değişikliğinin nedenlerini tüm yönleriyle incelemek, anlamak istedim. Ve kuşak teorisi ile tanıştım. 2006’dan bu yana da kendi şirketimde, Türkiye ve dünya araştırmaları ile konu üzerinde çalışıyorum.
Kuşaklar konusunda derinleşmek beni daha az yargılayan, daha çok anlayan ve gören bir insan haline getirdi çünkü zamanın ruhunu ve bağlamı anlamak, sizin zamanlarınızda yaşamayanların belirli davranış kalıplarını da anlamayı kolaylaştırıyor. Kuşak çalışmaya başladığımdan beri bağlam benim için içerikten daha önemli hale geldi.
Kuşakları segmente ederek ele almak, zamanın ruhunu okumamızı kolaylaştırıyor. Ama bunun getirdiği bir tehlike de var: Toplum olarak, kavramları birbirine karıştırıp zaman zaman sığ ve kolaya kaçan, derinliği olmayan analizler yapma eğilimimiz var. Bu eğilim nedeniyle de bizim toplumumuzda paradigmanın yer değiştirmesi kolay olmuyor. Kuşak konusu popüler oldu olalı, “aynı dönemin çocuklarının hepsi aynı şeye inanır” gibi sığ ve yersiz bir algıyı oluşturma riski yükseliyor. Bu konuda herkesi daha dikkatli olmaya davet etmek lazım. İşte bu sebeple, ezberden kaçan, yargılamaya değil gözlemlemeye dayalı bir yaklaşımla ve yerleşik paradigmaların sığlığına kapılmadan kuşak meselesine bakmalıyız.
- Kitabınızın adından sanki Z kuşağının yeterince anlaşılmadığı ortaya çıkıyor. Çalışmanızın nedeni bu kuşakla ilgili sorunların aydınlanması mı yoksa Z kuşağına ağır eleştirilerin yöneltiliyor oluşu mu?
Bir kuşağı anlamak demek, bir dönemi anlamak demektir. O dönemin tüm insanları bunu yer, bunu içer, buna inanır dememiz mümkün mü? Elbette hayır. Jenerasyonel system bir segmentasyon aracıdır. Nasıl bütün A+ müşteriler x marka arabaya biner diyemezsek, bütün gençler şunu yer şurda gezer de diyemeyiz. Bununla birlikte, bir döneme atfedilebilecek genel bir davranış paterni oluşabilir. Fikirler zıt olabilir ama davranış paterni benzeşebilir. Kuşak çalışmaları bu ikincisini ele alır.
Z kuşağının kendini anlatmak gibi bir çabası ve hatta ihtiyacı olduğunu da sanmıyorum. İnandıkları gibi yaşıyorlar. Sorun şu ki asırlardır her öncül kuşak kendinden sonrakileri sorumsuz, saygısız, duyarsız olarak nitelemiştir. Halbuki bu kavramların tanımları da kuşaklarla birlikte değişir.
- Dünyanın Z kuşağına bakışı nedir? Türkiye bu görüşün neresinde yer alıyor?
Hiçbir ülkenin standart bir Z kuşağı yok, hiçbir toplumun hiçbir coğrafyanın. Yani dünyanın her bir tarafında kuşaklar yaşadıkları topluma ve yaşadıkları zamana benzerler. Bizim Kuzey Amerika kıtasında yaşadığımız zamanla Orta Doğu coğrafyasında yaşadığımız zaman birbirinden bütün küreselleşmenin vahşiliğine rağmen birbirinden ziyadesiyle farklı olduğu için biz kuşakları topluma göre değerlendirmeliyiz. Türkiye’de birbirine pek benzemeyen biz Z kuşağı profili var. Bunu söylemek lazım. Ama nüfusun %30’u, 25 milyon Z kuşağı var Türkiye’de ama farklı mahallelerde yaptığımız araştırmalarda birbirlerine pek benzemedikleri yanlar var, birbirlerine çok benzedikleri yanlar da var. Hatta dünyanın diğer Z kuşaklarına çok benzedikleri yanlar da var. Nasıl olmasın ki? Bu kadar küresel bir köyde. Küreselleşmenin tabi ki etkileri var. Türkiye’de dertleri birbirinden farklı mahalleler ve mahalleden mahalleye gittiğinizde Z kuşağının beklentileri ve dertleri değişiyor. Ama bir tane ortak paydaları var. O da adalet bekliyorlar. Adalet ve eşitlik beklentileri var. Şimdi adalet ve eşitlik beklentisini dünyada demokrasisi gelişmiş bir İskandinav ülkesinde ya da Kanada gibi bir Kuzey Amerika ülkesinde birinci tanım olarak kullanmazsınız Z kuşağını tanımlarken. Başka tanımlara ihtiyaç duyarsınız. Ama Türkiye’de zaten toplumsal birliktelik, barış, adalet teması çok güçlü bir kuşak. Ama Türkiye’de bu dertleri daha fazla olduğu için sınav sisteminden istihdama varan ölçekte büyük dertleri adres edilmediği için bu kuşak zenginiyle yoksuluyla adalet istiyor.
- Kitapta bir bölümde “Fijital” kelimesini kullanıyorsunuz. Onu açabilir misiniz? Sanırım gelecek yıllarda sık sık duyacağımız bir kelime olacak.
Fiziksel ve dijitalin bir araya gelerek oluşturduğu bir yeni sözcük. Sadece dijtal değil, fiziksel deneyimlerin de peşinde olan bir kuşak. Bu sebeple yüksek teknolojiyi yüksek insanlıkla birleştirmeliyiz.
- Kitapta yer yer oğlunuz Ali’yle aranızda geçen diyalogları da paylaşıyorsunuz. Bir yerde özeleştiri de getirmişsiniz bilinçli bir ebeveyn olarak. Bu paylaşımı çok değerli bulduğumu belirtmek isterim. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Evet, geçenlerde Ali bütün kitapta benden bahsetmişsin diye hayıflandı da biraz. Ebeveynlik mitine, mükemmel anneliğe inanmıyorum; bir dolu hata da yapıyorum. Ama özür dilemeyi de Ali ile öğreniyorum. Sanırım ilişkimizi sahici kılan da bu.
- Kitapta bir ekip çalışmasından bahsediyor, anket ve gözlem sonuçlarını paylaşıyorsunuz. Bir anket sonucu dikkatimi çekti. Z kuşağına girişimcilikle ilgili soru yöneltiyorsunuz. ‘Başarısız olsanız yine dener misiniz?’ sorusuna yüzde 82, ‘evet tekrar denerim’ diyor. Bu sonuç beni çok şaşırttı açıkçası. Acaba biz yetişkinler mi, X ve Y kuşağı olarak fazla karamsarız? Ne dersiniz?
Genellikle bir kuşak, önceki kuşaktaki eksikliği gidermeye, boşluğu doldurmaya, fazlalıkları törpülemeye geliyor. Toplumsal denge de böyle sağlanıyor. Örneğin, bireysel kuşakların ardılları daha toplumsal oluyor. Çünkü insan hep kendinde olmayanın peşinde.
- Son olarak sizce Türkiye’de Z kuşağını değerlendirebilecek kapasite var mı? Yoksa beyin göçüyle onları kayıp mı edeceğiz?
Bu konu ile ilgili bir araştırma yapıyoruz. Dünyanın dört bir tarafından 3.250 göçmen ile çalıştık. Sene sonu bu konuda daha rahat konuşacağım. Bu isteklerinin adalet ve eşitsizlikle çok alakalı olduğunu düşünüyorum. Yoksa aileden uzak kalması ve benzeri o kadar kolay değil. Ama sınıfların arası gitgide açılan bir ülkede toplumsal hassasiyetleriniz de yüksekse yapacak pek bir şeyiniz kalmıyor. Adalet ve eşitsizliğin içindeki en önemli konu da liyakat. Ülkede liyakat sorunumuz var. Türkiye’de hem kamu da hem özel sektörde şöyle bir algı yerleşmiş durumda; layık olan değil, sadık olan, birilerini tanıyan, birilerinin bir şeyi olan bir yerlere geliyor. Dolayısıyla bu fırsat eşitsizliği bu gençleri ülkenin dışına itiyor.
Yüksek gelir grubunda Türkiye’den gitme motivasyonu çok yüksek. Önümüzdeki yıllarda göreceksiniz, şu an yüksek sosyo-ekonomik seviyede lise çağında ayrılışlar görülüyor. Önümüzdeki yıllarda daha da artacağını öngörüyorum. Çünkü araştırmalarımız bunu işaret ediyor. Düşük sosyo-ekonomik seviyede de bir yukarı mahalleye gitmek istiyor. Bulunduğu eksenden “yırtmak” istiyor; kabaca onların tabiriyle söylüyorum. Bir çocuk bulunduğu yerde mutlu değilse, “Ah bu gençler! Biz hiç böyle değildik eskiden!” deme lüksümüz yok. Gelecek kuşaklara sorumluluğumuz var. Ve eski kuşaklar olarak bu çocuklar gelmeden evvel biz bu sorumluluğu yerine getiremedik. Bu sorumluluğu şu anda sırtlanmak durumundayız.