ESRA TACİR GÖYNÜGÜZEL: KİMİNLEYSEM GERÇEKTEN ORADA, ONUNLA OLMAYA ÇALIŞIYORUM – Karaköy Mono

Sevgili Esra öğretmenim Karaköy Mono’ya hoş geldiniz. Ben salt mesleğini yapmayan kişileri çok önemsiyorum. Siz de bunlardan birisiniz. Öğretmenliğinizin yanında çok fazla şey yapıyorsunuz. Tabi ilk başta bir eğitimcisiniz, bu zaten başlı başına çok büyük bir şey. Birçok proje ile insanlara yardım edip hem farkındalık yaratıyorsunuz hem de başkalarına ilham oluyorsunuz. 

Ayrıca çalıştığınız kurumda başlattığınız bir uygulama ile, birçok öğrenci, öğretmen ve çalışana kendilerini iyi hissettiriyorsunuz. İsterseniz bütün bunları bize anlatın. Haydi başlayalım…



1- Esra öğretmenim, kendini biraz tanıtır mısın bize?

 Ankara’da doğdum ama asıl memleketim Şanlıurfa. Anneanem Selanik göçmeni, dedem ise Urfalı. Babam doktor annem ev hanımı. 2 kız kardeşim bir de abim var. 17 yıl orada yaşadıktan sonra İstanbul’a geldim. Ablam Marmara Diş hekimliğinde okurken bana İngilizce bir sözlük göndermişti. Kelimelerin beni büyülediğini hatırlıyorum. Sözlüğü okumaya başladıktan sonra hayalim o kelimeleri bir gün çocuklarla paylaşmak olmuştu.  İstanbul üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü bitirdim. 17 yaşında bir oğlum var. 

2- Hayatı nasıl yaşıyorsun. Son zamanların çok moda bir sözü var ya,“Hayat Motton” nedir ? 

O kadar hızlı bir hayat yaşıyoruz ki. Dikkatimin kalitesi, zihnimin kalabalıklığına yenik düşebiliyor. Otopilotta yaşadığımda, yavaşlamadığımda aslında neyin anlamlı olduğunu kaçırdığımı, net duymadığımı, görmediğimi ve hissedemediğimi fark ediyorum. İşte tam da bu nedenden her neredeysem, kiminleysem gerçekten orada ve onunla olmaya çalışıyorum. Çevrem dinlemeye doyamadığım insanlarla dolu ve o kadar çok tanıklık edecek şey var ki… Bu keşif beni çok heyecanlandırıyor.

3- Sosyal Sorumluluk Projeleri yapıyorsun çok uzun zamandır. Ben de seni takip takip ediyorum. Bu yaptığın işler nedir, nasıl başladı, nasıl ortaya çıktı, bu projeleri kimlerle yürütüyorsun? 

Staj yılımda çok şanslıydım çünkü bana öğretmenliği ile ilham olan bir ustam vardı. Wylla Waters. Wylla geleneksel eğitim tekniklerinin dışında bir öğretmendi. Dersi sınıftan, hayata taşırdı. Yandaki köy okulunu ziyaret ederdik, öğrencileri birbirleriyle buluşturur, birbirlerinden öğrenmelerini sağlardı. Düzenlediği her etkinlikte yardımlaşma, şefkat gibi değerleri pekiştirdiğini gözlemlerdim. Ben de eğitimde en önemli olanın insanın kalbini beslemek olduğuna inanıyorum. Çalıştığım okulda bu duyguya hizmet etsin diye eski öğrencim şimdiki meslek arkadaşım Gabriel ile, “HAYAL ET kulübünü kurduk. İstedik ki öğrenciler bize yapmak istedikleri projeler ile gelsinler ve biz de o projeleri yapılandırmalarına destek olalım. Sosyal sorumluluk projeleri bir yardım kuruluşu yararına bağış toplamaktan çok daha fazlasını içermeli diye düşünüyorum. 

Projenin deneyimi onurlandırması ve öğrenciye baştan sona beceriler kazandırması için her aşamanın özenle takip edilmesi gerekiyor. Biz öğrencilerimize topluma fayda sağlayacak bir etkinliği tasarlamak ve yürütmek için gereken becerileri, bunları birebir deneyimlemelerini sağlayarak yaşatmaya çalışıyoruz. Doğu’daki sporculara malzeme yardımı yapmak için bir koşu düzenliyoruz. Koşunun her aşamasında öğrenciler becerilerine ve ilgilerine uygun alanı seçip hazırlık yapıyorular. Slogan bulma, madalya tasarımı, sosyal medya yönetimi, duyuru yapma, stant sorumlusu olma gibi birçok görevden birini üstleniyorlar. Bu alanlarda çalışırken iletişim becerileri gelişiyor.

Peki seni bu projeleri yaptıran duyguyu anlatır mısın biraz da?

Ben üniversite sınavına hazırlanırken Urfa’da sınırlı sayıda İngilizce kaynak vardı. Ben bu kaynak sıkıntısını yaşamamış olsam da Doğu ve Batı arasındaki eğitim eşitsizliğini çok net hissedebiliyorduk. Bunun güvensizliği ile büyüdük hepimiz. O kadar endişeliydim ki sınavı kazanamamaktan, bir geleceğim olmamasında, en sevdiğim köşe yazarına sınavın hemen öncesi mektup yazmıştım “Benim için dua eder misiniz,” diye. O da “Tüm dualarım seninle” diye cevap vermişti köşesinden. Duyulmak istiyor oradaki çocuk, görülmek istiyor. Fark edilmek.

 4- Evet, şimdi de biraz, “Kendini İyi Hisset” projenden bahsedelim mi? Nedir bu proje, bu alanda neler yapıyorsun?

“Kendini İyi Hisset” tam beş yıl önce bilgisayarımda masaüstüme yerleştirdiğim klasörde sırasını bekleyen bir hayalimdi.  

Sınav sisteminin yarattığı akademik başarı kaygısıyla gerçek potansiyelinin farkına varamayan milyonlarca öğrenci var. Sistem yapısı itibariyle buna alan açacak durumda değil. Başarı tanımımız o kadar sığ ve tekdüze ki öğrenciler okulda her öğretileni kısa hafızalarına yerleştirip sınavda “kullanıp atılan” bilgiler yığını olarak görüyorlar.  

Doğan Cüceloğlu’nun da dediği gibi “dış tanıklığa önem veren” bir kültürde yaşıyoruz. “Başkaları ne der?” mantığı ile sıkışmış kalıplar içinde gelişmeye açık olmadığımız çok alan var. Oysa Doğan Cüceloğlu Hoca’nın da dediği gibi “İç tanıklığa önem veren kültürde kişi kendi özüne, vicdanına hesap verir. Sınavda öğrencinin başına gözetmen dikmeye gerek yoktır. En önemli denetimci içindeki vicdandır,” diyor. 

Okulumuz kütüphanesi içinde dizayn ettiğimiz işte bu “Kendini İyi Hisset” odasında “iç tanıklığa” bakıyoruz. İngilizcesi “Mindfulness” olan “Gözlemleyen Bilinci” geliştirmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken kadim bilgilerden, nörobilimcilerin beyin ve sinir sistemimiz üzerine yaptığı araştırmalardan ve yoga pratiğinden faydalanıyoruz. 

Gün içersinde hep bir “yapma” hali hâkim. Öğrenci de öğretmen de hep bir şeyler yetiştirme çabasında. “Kendini İyi Hisset” odasına girdiğimizde “durma ve olma” halimizin pratiğini yapıyoruz. 

Burada teneffüslerde 20 dakikalık nefes çalışması, mindfulness ve yoga pratikleri yaparak sinir sistemimizi daha yakından tanımaya çalışıyoruz. Kendimizle bağ kurma becerilerine odaklanıyoruz. “Kendini İyi Hisset” öz şefkat pratiklerini ve topluma hizmeti bir arada deneyimlediğimiz bir alan. 

Tüm okullarda bir “durma” odası olabilse keşke. Buna hepimizin çok ihtiyacı var.

5- İstanbul şartlarında, işe gidip gelmek, çalışma hayatı çok yıpratıcı olabiliyor. Bu şartları daha katlanılabilir yapmak için kendimiz için, ruhumuz için neler yapmalıyız. Ne önerirsin Karaköy Mono okuyucuları için?

“Bana şu anda ne iyi gelir?”  Sorusunu sormayı hatırlamak. Bu sorunun cevabı herkes için farklıdır ama hepimize “durmak” iyi gelir diye düşünüyorum. Durmadıkça o anın içindeki ayrıntıyı bulamayabiliyoruz. 

6- Günümüzde yaptığı işlerle insanlar özellikle sosyal medyada çok görünür olmak istiyorlar. Yani aslında kendi reklamlarını yapıyorlar. Sen bu kadar çok topluma faydalı şeyler yapıyorsun fakat sosyal medyada bu anlamda hiç yoksun. 

Aslında reklam olma amacıyla değil, ama insanlara ilham olmak açısından daha görünür olman iyi olur diye düşünüyorum. Sen ne düşünürdün bu konuda?

Evet Şule haklısın sosyal medyada harika işler yapan insanlar var bana da ilham oluyorlar. Projeleri okul ortamında duyuruyoruz ve şimdilik bu yeterli diye düşündük. Aslında her şey de olduğu gibi bir denge bulmak gerek ve bu konuda kendimi geliştirmem gerektiğini hissediyorum. Sosyal medyada görünmek istersem niyetim fayda sağlayabileceğimi düşündüğüm bir alanda insanlara ulaşmak olabilir. Eşim bu konuda bana çok destek oluyor.

7- Unutamadığın bir anın var mı bizlerle paylaşmak istediğin?

Pandemi sürecinde öğretmenler için 8 haftalık bağış usulü mindfulness ve yoga eğitimi yaptık. Sürecin sonunda Urfa’nın 14 km dışında bir köy okulunun ihtiyaçlarına destek olduk. Urfa’da öğrenciler ile buluştuğumda hepsine Sezin Mavioğlu’nun yazdığı imzaladığı “Kitap Karıncasını” götürmüştüm. Kitabı beraber okuduktan sonra bahçeye çıktık, birlikte yakar top bile oynadık. 

Çocuklarla o gün oyun oynayacaktık fakat kimse kitabı elinden bırakamıyordu. Neden bırakmadıklarını sorduğumda ilk kitaplarını olduklarını söylediler. Kaybolmasından korkuyorlardı. Oyun oynarken “Kitap Karıncasını” kalplerinde tutuşlarını hiç unutmayacağım. 

Selçuk Şirin hocamın da dediği gibi iki Türkiye var. “Birincisi yüzde yirmiyi oluşturuyor ve bu kısımda çocukların evde kendine ait odaları ve kitapları var fakat 2. Türkiye’de çoğunlukta bu imkanlar yok.”  Umarım Türkiye’de her çocuğun kalbinde taşıyacağı bir kitabı olur. 

Gerçekten harika bir anıymış Esra Öğretmenim. İyi ki sizin gibi insanlar var. Bazen hayat mücadelesine kendimizi kaptırıp çarkın içinde hızla dönüyoruz. Etrafımızda olup bitenlerin farkına varmıyoruz. Ne kadar yapılacak çok iş var aslında. Bu yapılan işler çok kıymetli. Bize de ilham oldunuz. Yüreğinize ve emeklerinize sağlık. 

Çok teşekkür ederim.

Ayrıca “Kendini İyi Hisset” odasında yaptırdığınız çalışma ile de bir süreliğine durup içimize dönmek çok iyi geldi. ?