SOKAKLARDA HAYAT VAR: YUKA BLEND – Karaköy Mono

Lefkoşa Surlariçi’nde gerçekleşen, iki gün boyunca kültürel ve sportif birçok etkinliği içinde barındıran Yuka Blend Sokak Festivali, kentsel dönüşüm sürecindeki çalışmalardan en eğlenceli, en interaktif ve belki de en sanat kokulu olanı!


2008 yılında, 45 senenin ardından, KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti arası, tekrar kullanıma açılan Lokmacı Sınır Kapısı ile beraber Lefkoşa, Surlariçi bölgesinin önemi de artmış oldu. Kıbrıs’ın, tarihi, kültürel ve mimari değerlerinin en yoğun olduğu bölgelerden birisi olan Surlariçi’nin, kentin güney ucunda yer alması ve kentin kuzeye doğru gelişmesi sonucu erişilebilirliği ve kullanım avantajı azalan bölge, gerek konut gerek ticaret ve diğer ekonomik faaliyetlerin tercih edildiği bölge olma özelliğini büyük ölçüde yitirmiş, Lokmacı Kapısı’nın açılması, bölge ve kent için yeni bir fırsat penceresi açmıştır.  Eski Eserler Yasası altında “Koruma Alanı” ilan edilen bölge, kendinde bulundurduğu potansiyel düşünülerek yine 2008 yılında Turizm Endüstrisi Teşvik Yasası altında “Turizm Bölgesi” olarak ilan edilmiştir.

Tarihi ve kültürel değere sahip, Büyükhan, Selimiye Camii, Bedesten, Kumarcılar Hanı, II Mahmut Kütüphanesi, Taş Eserler Müzesi, Mevlevi Tekkesi ve benzeri birçok anıtsal yapının, Arabahmet Mahallesi, Selimiye Bölgesi gibi sivil mimari örneklerinin toplu olarak bulunduğu tarihi ve kültürel değere sahip kentsel doku bütünlüğü olan mahallerin çoğunluğunun, Lefkoşa Surlariçi’nde bulunması da bu bölgenin potansiyelini arttırmaktadır.

Bütün bu bilgiler doğrultusunda, kültürel, mimari ve tarihi açıdan değerli olan mevcut yapıların ve çevrenin korunması, düzenlenmesi ve bölgenin çehresinin değiştirilmesi hedefine yönelik çalışmalar da, gerek yerel dernek ve kuruluşlar, gerekse yerel ve uluslararası sanatçılar tarafından oldukça destek ve ilgi görüyor.

Cem Kuşadalı & Buğçe Bozkurt

Studio 21 tarafından 2016’da yapılmaya başlanan ve ikincisi bu yıl 6-7 Ekim tarihleri arasında Lefkoşa Surlariçi’nde gerçekleşen, iki gün boyunca kültürel ve sportif birçok etkinliği içinde barındıran Yuka Blend Sokak Festivali, kentsel dönüşüm sürecindeki bu çalışmalardan en eğlenceli, en interaktif ve belki de en sanat kokulu olanı!

Festival kapsamında atölye çalışmaları düzenlenen, sanatçılar tarafından Lefkoşa Türk Belediyesi ile işbirliği içerisinde sokakların boyandığı, çeşitli dans gösterilerinin yapıldığı ve çok sayıda aktiviteyi içine alan festivalde farklı müzik grupları ve DJ performansları yer aldı.

Marshal Moyo

“Değişimle gelen bir başarı…”

Festivalin düzenleyicisi, Derviş Zeybek ile festival sonrası konuştuğum zaman festivalin hem onlar için, hem de toplum için ne kadar önemli olduğunu tekrar anlamış oldum. Küçük söyleşimizde “Yuka Blend nasıl ortaya çıktı?” sorusunun haricinde sanırım başka bir soru sormadım. Zaten Derviş Abi, kendileri için “umut” olarak nitelendirdiği festivali anlatmaya hazırdı.

“Yuka Blend Sokak Festivali, aşağı yukarı dört sene önce “Değişim Süreci Projesi” ile başladı. Çevremizdeki insanların, arkadaşlarımızın, sanatçılarımızın, festivale hazır olduğunu görünce, Yuka Blend Sokak Festivali’ni gerçekleştirmeye başladık. Her ne kadar başarı kelimesini fazla sevmesek de, bizim için ve toplumumuz için büyük bir başarıydı. Değişimle gelen bir başarı…

Amacımız, bu sene bir dönüm noktası yaratmaktı. Festival süresi boyunca da sadece halktan katılımcıları değil, sanatçı adaylarını, bu işi profesyonel olarak yapan insanları, sanatın farklı farklı formlarını etrafımızda görebiliyorduk. Bu ülkenin, bu toplumun ve dünyanın daha çok sanata ihtiyacı var. Bunu apaçık bir şekilde görebiliyoruz. Aynı zamanda bizim de ihtiyacımız var!

Gençlerin, yaşlıların, çocukların, farklı kültürlerin yaklaşık 25 bin insanın da 6-7 Ekim’de Surlariçi Bölgesi’ni doldurduğunu görmek, onların daha önce geçilmeyen sokaklardan geçmelerini görmek ve akışı hissetmek… Sokaklarda hayat var! “

Derviş Zeybek

Festivalin ilk gününü kaçırmanın üzüntüsüyle, 7 Ekim’de Kıbrıs için erken olarak nitelendirilebilecek, öğlen saatlerinde Surlariçi Bölgesi’ne indim. İnsanlar sabah kahvelerini içerken, ben de sokaklarda biraz dolaşma fırsatı buldum. Sarı taş ismi ile adlandırılan taşlardan yapılmış binalarıyla gerçekten kendine has bir yapısı olan sokaklar, tamamlanmak üzere beklenen duvar resimleri ile doluydu.

“Sanatı insanların ayağına getiriyoruz”

Festival alanının sonuna doğru yaklaşırken, belki de o bölgenin Kıbrıs Cumhuriyeti sınırına en yakın olan binasının üzerinde kocaman bir semazen resmi ve aşağısında, vincin hemen yanı başında boyalarıyla bekleyen “Paparazzi” mahlaslı sokak sanatçısını gördüm.  Şu an Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaşayan, ama nereli olduğunu sorduğum zaman dört ya da beş ülkeden bahseden Paparazzi, kendi eserini ve neden bu tasarımı seçtiğini şu şekilde açıkladı:

“Derviş! Bu çalışmanın önemi benim için büyük, bana festivalden, amacından bahsettikleri zaman aklıma direkt olarak bir Derviş çalışması geldi. Aslında benim için biraz sembolik biraz da ruhani bir çalışma oldu. Huzur verici de diyebilirim. Tatlı bir köpek veya kedi resmi de değil, herkesin farklı yorumlamalar yapabileceği, kendi açıklamasını yaratabileceği bir çalışma oldu. Sınıra fazla yakın olmasından dolayı da fazla ilgi çekeceğini düşünüyorum. Aynı zamanda da diğer taraftan da görülebiliyor. Bazı insanları şoka sokacaktır, anlıyorsun değil mi? Aynı zamanda da büyük skalada bir çalışma olmasını istedim. Eğer gerçekten anlam ifade ettiğini düşündüğün şeyi, iyi bir noktaya, gerekli büyüklükte resmettiğin zaman insanları sanata daha çok yakınlaştırıp bir yandan da eğitime katkı sağlamış oluyorsun. İnsanlar şimdiki zamanda galerilere, müzelere çok fazla gitmiyorlar, biz de sanatı onların ayağına getirip farklı bir dünya göstermiş oluyoruz. “

Paparazzi

Paparazzi’nin resim taslağı

Paparazzi ile biraz vakit geçirdikten sonra, insanlar sokakları doldurmaya başlamış, duvarlara resimler yapan insanları izlerken bir yandan da müzik sahnelerindeki yerel isimleri dinliyorlardı. Ana sahnede daha çok akustik ve analog müziklere yer verilirken diğer sahnelerde, farklı müzik türlerinden dj performanslarıyla güzel havanın tadını çıkarabiliyordunuz.

Yine sokaklar arasında gezinirken, gizli bahçe diye adlandırılan kısmı keşfetmiş ve kendimi bir anda Yoga Workshop’unun ortasında buldum. İnsanları incelemeye çalışırken yaptığımın çok yanlış olduğunu, oraya gitmişsem workshopa katılmak zorunda olduğumu söyleyen hocaya o kadar insan içerisinde, hayır, diyemeyince, kendimi kameramla beraber yoga yapmaya çalışırken buldum. Göründüğünden daha zor olduğunu bir kez daha anlayınca da kısmen kaçarak, sokaklar arasındaki gezime devam ettim.

“Önemli olan sadece hissetmek”

Çiziminin önünde, utanarak insanlarla fotoğraf çektiren Fransız sokak sanatçısı Mathieu Devavry ile festival hakkında konuşmadan önceki sohbet, festivalin atmosferini o kadar güzel anlatıyordu ki, yazıda buna yer vermezsem içim gerçekten rahat etmeyecekti.

 +Gerçekten inanılmaz olmuş Mat! Tebrikler! Şimdi bu şehrin ruhuyla birleşecek değil mi?

Mathieu: Çok teşekkürler, ihtiyacımız olanı vermeye çalışıyoruz.

+Herkes toplanıyor, beraber bir şeyler yapılıyor. En önemli şey bu. Çok inanılmaz bir şey. Aslında önemi hakkında konuşmamıza bile gerek yok.

Mathieu: Önemli olan sadece hissetmek.

Mathieu Devavry

 Mathieu ile biraz sohbet ettikten sonra, ana sahnenin orada Kıbrıslı performans sanatçısı Refia Örs’ün, interaktif şekilde gerçekleştirdiği performansını izledikten sonra, dinlenmek için bir yere oturup etkilendiğim duvar resimlerini çizim defterime geçirdim. Hava yavaş yavaş kararırken konserler ve dj performansları hızlanmaya başlamıştı.

Gizli bahçede gerçekleşecek dj performansından önce sahne alan “Alex and the Dukes” grubunu uzaktan dinlerken, Alex kendisi için önemli olduğunu söylediği şiirini okumak istediğini söyleyince, ben de kendimi sahne önlerinde bulmuş oldum.

Çünkü biz insanlarız

Soğuk esintilerle kaybolan

Dökülen yapraklar değil…

Aynı ağacın, farklı dalları gibi

Beraberken, en eski kızıl ağaçtan büyük

Alex, “I had enough”

Böyle sözlerin insanlarda ne kadar iz bıraktığını bilmiyorum. Ama Alex bunları söylerken gözleri dolu bir şekilde insanlara bakıyordu.

Refia Örs

Bu sene, Yuka Blend Festivali gibi hiçbir festival düzenlenmedi mi? Belki de daha fazla müzisyen, daha fazla ressam, daha fazla workshop ile çok daha iyi festivaller düzenlendi. Peki ya diğer festivaller ile Yuka Blend’i bu noktada ayıran şey nedir?

Samimiyet!

Yarım saat önce sahne alan, inanılmaz yetenekli bir müzisyen ile performans sonrası kahvenizi içip müzik hakkında sohbet edebilir, sınıra en yakın binanın üzerine, bir sürü insanı sinir edeceğini bile bile kocaman bir semazen çizip huzur hissettirebilmek için bir hafta boyunca vincin üzerinde hiçbir gelir talep etmeden çalışan bir sokak sanatçısına, kişisel bir çiziminizde takıldığınız yeri sorabilirsiniz.

Resim, Deren Kalfaoğlu

İşte kumar, deniz ve beş yıldızlı bir otel içermeyen Kıbrıs içerikli bir yazı… Orada, seneye yine bizleri samimiyetle bekleyen, sadece, sokaktan bir kaç saniyeliğine geçenler günlük telaşından uzaklaşsın, bir şeyler hissetsin ve mutlu olsun umuduyla çalışmalarına devam eden insanlar olacak. Yazıma Mathieu’nun sözleriyle son vermek istiyorum.

“Mesajı hakkında konuşmamıza gerek yok, işte orada, duvarda, sokakta!”

Yuka Blend Sokak Festivali videosu: