“Fotoğraf gerçektir, sinema ise saniyede yirmi dört kere gerçektir.” Jean-Luc Godard.
Fransız film yönetmeni olan Godard Çağdaş Fransız sinemasında Yeni Dalga akımının önemli temsilcisidir. 3 Aralık 1930 yılında Paris’de doğdu. Çocukluğunu ve gençliğini babasının yanında Cenevre’de geçirdi. Paris Üniversitesi’ne etnoloji okumaya gitti. Sanatın ayak izleriyle dolu olan Paris sokaklarına kendininkileri de eklerken hayatını değiştirecek çok önemli bir insanla tanıştı :André Bazin. André, Godard ve Truffaut’nun Yeni Dalga akımının fikir babası olarak akımın en büyük destekçisi oldu. Bu süreçte kısa film çekmeye başladı ve kısa filmi akıma uyarlamaya başladı.
1960’ta À bout de Souffle (“Serseri Aşıklar) yapımını ve senaristliğini kendisiyle beraber François Truffaut’nun üstlendiği, klasik sinema tarzının dışındana çıkarak, Çağdaş sinema tekniğini kullandığı 87 dakikalık uzun metrajlı filmini çekti. Bu yeni teknik ile bütünlüğü yansıtan Amerikan sinemasının aksine parça parça bir yapıya sahip olan film, gördüğünü değil görmediğini düşünmeye zorlayan, hayatın basitliğini ve tahmin dışı gelişen olaylar çerçevesinde geliştiğini gösteren bir yapıya sahiptir.
Godard sinemayı olduğu gibi gösteren anlayışı reddetti ve sinemayı kurgu bazlı pasif yapısından dinamik bir biçime soktu. Godard için kamera açılarının ve ışık açılarının önemi yoktur, sinemayı “hayatın” perspektifinden gösterir. Olaylar birbirinden bağımsız gelişir ve sahneler arası bağ kurması zorlaşır. Godard’ın istediği tam olarak budur çünkü seyircinin kendinden bir şey bulmasını ve “kendince” sonunu bitirmesini bekler ve bunu şöyle açıklar: “Film kendini alıcı karşısında doğrulamak isteyen birinin özel günlüğü, not defteri veya kendi konuşmasıdır”. Bu o dönem için devrim niteliğindedir çünkü kalıplarla ayakta duran sinemanın özgürlüğü ele almasıydı. Kapital amaçlı “hazır film”’lerin aksine, “L’art pour l’art” sanat için sanat anlayışını benimsemektedir.
“… Henüz çok erken. Mozart akşam 8 içindir. Beethoven’ın müziği çok derindir. Bu yüzden Beethoven gece içindir. İhtiyacımız olan Haydn. Güzel ve eski bir Haydn...” (Le Petit Soldat, 1963)
Le Petit Soldat (Küçük asker) onu izleyen bir filmdi fakat Fransız yetkililerce Cezayir Savaşı ile ilgili olduğu için yasaklandı, Godard, bu filmde yeni bir sinema dilinin öncülüğünü yapıyordu. Artık sadece ışıklandırma ve kamera açılarındaki değişikliklerin dışında ses alanında da yeni bir öncülük yapmıştır. Mesela film boyunca ara ara çalmaya devam eden piyano ve başrol karakteri Bruno’nun monologlara dönüşen içsesleri peşinizi bırakmaz. Ayrıyetten Bruno’nun kafasındaki dönüp dolaşan felsefik sorular da sizi içine çeker.
1960 ve 1963 yılında başyapıtları arasında sayılacak iki film birden çekti. Bunlar Le Mepris (“Nefret”) ve Les Carabiniers`di (“Jandarmalar”). Nefret’te de özgür sinema biçimini görürüz, film adeta rastgele çekilmiş gibidir, film olaylardan ziyade oyuncuların akışına göre ilerler. İnsan ilişkileri üzerine düşündüren filmde oyuncuların kendi anadilleriyle konuşmasından dolayı iletişim bir çevirmen tarafından sağlanır bu da aslında evli olan karakterlerin zayıflayan evliliklerini izleyiciye bu şekilde aktarılmasıdır.
Les Carabiniers’de ise müthiş bir şekilde bilinçsiz milliyetçilik ve sömürgecilik eleştirilir. Bu eleştiri cahil olarak gösterilen iki kardeşin hırslarına kapılıp evliliklerini geride bırakarak savaşa gitmesiyle gösterilir. Bu dönemde eserleriyle Godard sinemayı başka bir seviyeye taşımıştır. Alışılagelmişin dışında bir sinema algısı yaratarak Avrupa sinemasının önemli bir çağını yaşatmıştır.
1967`de Godard sola daha bağlandı ve bunu filmlerinde yansıttı. La Chinoise (“Çinli Kız”) ve Weekend`de (“Hafta Sonu”) o dönemin “Maoist” akımından çok etkilenmiştir ve bundan sonra çektiği filmlerde “burjuva” anlatım biçimleri olarak nitelediği öykü ve olay örgüsünü reddetmiştir. La gai savoir (“Şen Bilgi”) adlı televizyon filmi çekti ve bu filmle beraber ticari sinemadan uzaklaşarak “politik” sinemaya yöneldi. Godard için sinema dili didaktik ve gösterici oldu.
1971`de buyuk bir trafik kazası geçiren Godard, bir sene sonra Tout va bien (“ Her Şey Yolunda”) ile geleneksel bir sinema anlayışına geri dödü. 1975`de Godard Paris`i terk etti ve Grenoble`a yerleşti. Grenoble`da Sonimage isimli video prodüksiyon şirketini kurdu. Büyük kitlelere düşüncelerini ve fikirlerini daha iyi uyarlayabileceğini düşünen Godard video filmleri ile çalışmaya başladı.
Yazı ile ilgili kitap önerisi:1991’de kendi yazdığı “Godard Godard’ı Anlatıyor:Söyleşiler” adlı kitabında filmlerinden, düşüncelerinden ve zaman zaman ahlak anlayışına değinip işle aşkı da unutmuyor.