GABO: DÜNYAYI ROMANLAR KURTARACAK! – Karaköy Mono

“İnsanoğlu yalnızca anasının karnından çıktığı an doğmaz, yaşam kendilerini defalarca yeniden doğmaya mecbur bırakacaktır.”

 

Okulda ve evde çizdiği karikatürlerle, henüz okumayı yazmayı öğrenmemişken, anlamadığı bir şekilde yazar olarak doğurmuştu hayat Márquez’i. Ancak üniversiteye gittikten sonra arkadaşları sayesinde, çağdaş yazarlarla tanışma fırsatı bulduğunu alçakgönüllülükle dile getirir ve şöyle söyler; “Bir gün bir arkadaşım Franz Kafka’nın öykü kitabını verdi bana. Kaldığım yurda gidince Dönüşüm’ü okumaya başladım, ilk cümleyi okuduğumda şaşkınlıktan yataktan düşecektim neredeyse. İlk cümlede, ‘Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu’ yazıyordu. İnsanların böyle bir şey yazmalarına izin verildiğini hiç bilmiyordum. Bilseydim yazmaya çok önceden başlardım.’’ 

‘’İnsanlar, önünde sonunda siyasetçileri bırakıp romancılara inanacaktır. Dünyayı siyaset değil romanlar kurtaracak.’’

Bana göre edebiyat; güzelliği ve estetiği bünyesinde barındırıp düşünceleri ve kültürel edimleri zamanla bağlantılı bir biçimde kurgulayarak gerçekleşmiş eylemler üzerinde değil, gerçekleşme olanağı bulunan durumları insan aklına hayal ettiren sanatsal bir düzlemken, Márquez’e göre ise bir bilimdir. “Edebi kültürü küçümseme ve kendiliğinden olana, icat edilene inanma eğilimi var. Aslında edebiyat insanın öğrenmesi gereken bir bilimdir ve yazılan her hikâyenin gerisinde on bin yıl yatar. Edebiyatı öğrenmek için mütevazı ve alçakgönüllü olmalısınız. Edebiyatın tamamını incelemek, on bin yıl önce neler yapıldığını, insanlık tarihinin neresinde bulunduğumuzu bilmek için, yazma sürecinde olabildiğince mütevaziliğe ihtiyaç vardır. Sonuçta edebiyatı üniversitede değil, başka yazarları sürekli okuyarak öğrenirsiniz.”

İlk yazım başarısı, batan bir gemiden kurtulan ve küçük bir sal üzerinde tek başına okyanusta on gün geçiren gemicinin maceralarını gazetede yazmasıyla başlamıştır. Gerçeklerden yola çıkarak yazdığı satırlarında hayatın öz mayasının; yaşanılan şey değil, zihinde nasıl yer edinip, hikâyeleştirildiğinden bahsetmiştir. Gerçekçi bir yazar olmanın kolay olmayan yönleri de vardır elbet. Misal, insanın idam mangası tarafından nasıl öldürüldüğünü, muzların kalitesinin nasıl anlaşıldığını öğrenmek zorunda kalmıştır, eserlerinde gerçek duyguyu verebilmek için. 

“Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi.”

Fantastik ve tuhaf unsurların ortaya çıkardığı ahenk, gerçekçi temalarla birleşen satırların ustası, Latin Amerika’nın GABO’su büyülü gerçekçiliğin temsilcisidir. Postmodern sayılabilecek olan bu akım mitlerle zenginleşen, perilerle masalımsı hava oluşturan gerçeküstücü unsurlardan meydana gelir. 

Büyülü gerçekçiliği incelikle işlediği eseri ‘’Yüzyıllık Yalnızlık’’ını büyükannesinden küçük yaşlardan beri dinlediği hikâyeleri soğukkanlı bir şekilde kaleme alarak yazan Márquez, bir muhabirin ‘’ne kadar zamanda yazdınız?’’ sorusuna ‘’tüm yaşamım boyunca…’’ diye cevap vermiştir. 18 ay boyunca günde yaklaşık altı pakete yakın sigara içerek aralıksız yazmıştır. Dış dünya ile ruhu arasına çektiği perdenin körlüğü sebebiyle, yanı başında büyüyen yoksulluktan habersizdir. Roman bittiğinde evdeki pılı pırtının tamamı satılmış, bir elin parmağını geçmeyen eşyalarla kalmıştır. 

Kitap yayımlandığı ilk haftada sekiz binlik bir satışa ulaşınca, o güne dek aldığı tüm borçları geri ödemiştir. Bu zamana kadar yalnızca İncil, İspanyolcada Gabriel García Márquez’in kitaplarından daha çok satmıştır. 

“Sonra odasına girdiler, var güçleriyle sarstılar, kulağına avaz avaz seslendiler, burun deliklerine ayna tuttular, ama onu bir türlü uyandıramadılar. Çok geçmeden marangoz tabut için ölçü alırken, pencereden baktıklarında, minicik sarı çiçeklerin yağmur gibi indiğini gördüler.”

Bahsettiği sarı çiçeklerin filizlendiği bir bahar günü,  yazmayı bıraktığı iki yılın ardından gözlerini hayata kapatarak, arkasında gerçeğin ütopik dünyasını bıraktı okurlarına…