OKUSAK NE GÜZEL OLUR… – Karaköy Mono

Gün ışığına hayranım. Ne güzel de aldatıyor insanı!

Büyükler vs. Küçükler, Romanın Boyutları, Arzu Tramvayı, Şairin Görevi, Bazen Uysallık, Kadın, Erkek, Kutsallık, Güzel Şiir, Okuma Hızı, Gol Yemeyen Kaleci, Samimiyet, Hep Aynı Senaryo, Mümin, Dünyanın Mirası, Geçti Gitti Dünya, Bilmek, Yazmanın Sırrı, Düşsel Yolculuk, Sanat Nedir? Duyguların Tabiatı, Varlık ve Zaman, Sanatçının Görevi, Sevgi, Okumanın Zevki, Ekonomi, Tolstoy, Hiç Öyküsüz Yaşanır Mıymış? John Lennon, İnsanın Amacı, Yeniden Hayat, Soruların Önemi, Nefret, Star Wars, Tuz, Tehlike, Haleti Ruhiye, Tatil, Son.

Şarap kırmızısı, renkler dünyası… Dünyanın açık kapalı, bin bir türlü rengi, insanları, manzaraları… Yazar kendini boşluğa bırakıyor ve dünyaya düşüyor: Anlamak, zevk almak için… Aşkın, yeni bulguların, taze fark edişlerin, parlak atılımların ateşini beslemek, mutlulukla hüznü yoğurup serbest dalışlar yapmak için…

“İnsanın istekleri bitmez derler. Aslında böyle bir şeye inanmak oldukça gülünç. İstek dediğin karşılandığında bitmiyor mu?”

Tolstoy bu uzun öyküsüyle bizleri yine şaşırtıyor. Rus köylüsü, esnafı ve memurların hayatları onun tanıklığında gözler önüne seriliyor.

 Mitya, dürüstlüğü ile tanınan memur babasından biraz fazla harçlık ister. Babası bu duruma kızar ve onu azarlar. Bunu kaldıramayan Mitya borçlarını kapatmak için başka bir yol dener. Arkadaşı Mahin’e gider. Sahtekârlık yapmaktan çekinmeyen Mahin, Mitya’nın kanına girer ve işler kimsenin tahmin edemeyeceği noktalara gider.

“Kupon meselesi çıkmadan önce Vasiliy şehirlilerin yaşam hakkında hiçbir kuralları olmamasına bir türlü inanamıyordu. Ama bu son kupon meselesi, en önemli korkusuna rağmen yaptığı sahte tanıklıktan kötü bir şey çıkmaması, üstüne on ruble alması onu hiçbir kuralın olmadığına ve sadece kendi keyfine göre yaşaması gerektiğine inandırdı.”

“…Hayal bile yok içinde. Bomboş. Tın tın. Karanlık nemli duvarlar çevreliyor yalnızlığını. Tek tutkusu, midesine girecek herhangi bir şeyin taze ve temiz kokusu. Onu bu hayatta başını hatırlayamadığı kadar uzun zamandır heyecanlandıran yegâne şey bu. Geçmişte kim olduğunu sezdiren eşsiz bir doyum. İnsan eli ile yapılmış, lezzetli, sıcak bir şeye büyüttüğü açlık. Çöp torbalarından sıyrılıp alınmamış. Artıkların iğrenç kokularıyla harmanlanmamış, içten içe zavallılığını ona duyurmamış. Kalbinin köşesine pençe atmamış bir şey…”

İnsanı yazıyor Işıl AKSOY: Yalnızlıkları, hayalleri, coşkuları, acıları, kaybedişleri, iç çatışmaları ve tüm yoksunlukları. Bakışlar atıyor kişilere ve derinlemesine büyütüyor içine kuruldukları anı, olduğu gibi kabul ederek “insan”ı.

“…Az demli çay renginde gün. Saatsiz. Binlerce küçük yağmur damlasının arasında ve içinde. Islak ve sıcak. Turuncu bir küreden bakıyor toprağa yakın uçarken dünyaya. Bir ucu denize açılan, öğle uykusu huzurundaki sokaklarda. Dizlerini büküp sağ ayağıyla iteleyerek havayı yukarı çıktığında simli bir griye bürünüyor derya. Bu kadar yüksekten harika, bir o kadar da saçma görünüyor aşağıda olanlar. Artık insan değil Ahu. Kendine hayran bir mucize, göğün tahtında…”

@parisyayinlari