Gotik Sanat Üzerine – Karaköy Mono

     12.y.y’da Fransa’da doğan Gotik sanatı Avrupa’nın geri kalanında da hızlıca yayıldı. Başlangıç eseri Abbot Suger’in 1144 yılında inşaatını yönettiği Saint Denis Kilisesi olarak kabul edilir. Paris’te bulunan Saint Denis Kilisesi Gotik sanatın en tipik özelliklerine sahiptir; devasa boyutluğa, sivri uçlu kulelere ve ‘cennetin berrak aydınlığı’ ya da ‘kutsal ışıklar’ olarak adlandırılan iç ışıklandırmaya. Tüm bu özelliklerin hepsi aslında kiliseyle beraber Tanrı’ya ulaşmak içindir. Gotik sanatı da kendinden önceki Roma ve Bizans sanatı gibi çoğu zaman dinden beslenmiştir. Hepsi de kendine ait özgünlüklere sahiptir. 

 

Gotik sanatın isim geçmişi:

Rönesans Dönemi sanatçıları bu akımın adı olarak Got kavimlerine atıfda bulunarak Gotik ismini kullanmıştır. Got kavimleri yıllarca Roma İmparatorluğu’na saldıran ve yağmalayan barbar kavimleridir. Fakat Gotik dönemi sanatçılarının bu kavimlerle hiçbir ilgisi yoktur, olay Rönesans sanatçılarının Gotik tarzı hor görmesinden ibarettir. Halbuki Gotik sanatın mimariye getirdiği yeni tarz, ortaya çıktığı dönemlerde oldukça asil bulunmuştur.

Gotik sanat anlayışı diğer sanat anlayışlarından farklı olarak adeta dine hizmet amacıyla varolmuştur. Kiliselerle bütünleşen Gotik sanat, dönem boyunca insanları da dine teşvik etmiştir. Mesela kiliselerde çarmıha gerilme veya şehit tabloları yerine daha bilgilendirici ve iyimser tabloların kullanımı Gotik döneminde artmıştır. Özellikle Abbot Suger, kiliselerin iç açıcı ve aydınlık ya da güzel olarak tasvir edilen sanat eserleriyle dekore edilmesini savunmuştur zira bu şekilde insanların dini maneviyatlarının arttırılacağına inanmıştır. Bu yüzden Saint Denis Kilisesi’nin büyük bir kısmında renkli mozaik vitray pencereler kullanmıştır. Güneşle beraber bu gökkuşağından kopan mücevher parçaları gibi olan camlardan yansıyan ışıklar kilise ziyaretçileri için adeta ‘kutsal’ bir deneyime sebep olmaktadır. Renkli camlardan başka kilise içindeki çeşitli objelerinde parlak olması tercih edilmiştir. Abbot Suger şu şekilde yorumda bulunmuştur: “Asil eser, parıldar. Öte yandan asilce parlayan eser, zihinleri aydınlatmalı, ışıkların içinden geçip gerçek eşiğin İsa olduğu gerçek ışığa varmaları sağlanmalıdır.”

Dine teşviği sağlayan bir başka faktör ise Gotik dönemde kiliselerde kullanılan heykellerin ‘ikna edici’ özellikleridir. Çoğu figür ve tema Eski Ahit’ten alınmıştır. Yapılan heykeller yüz ifadeleri ve kumaş dökümleri açısından oldukça gerçekliğe yakınlaştırılmıştır.

14.yüzyılın sonlarına doğru şehirlerin büyümesi ve ulaşımın artmasıyla sanatçılar arasındaki iletişim de artmış, bunun sonucu olarak da Gotik sanat kısa sürede İtalya, Almanya, Avusturya gibi bölgelere ulaşıp farklı varyasyonlar içinde devam etmiştir.