Cadı denildiğinde akla bir süpürge, üçgen bir şapka ve siyah bir kedi gelir. Yüzyıllardır hafızalarda yer bırakan bu görüntü aslında özenle kurgulanmış bir tablodur. İşin aslı ise toplumun bilge ve deneyimli bireylerinin ekonomik, politik ve dini nedenlerden dolayı cezalandırılmalarıdır.
Bu klişe cadı tarifi Shakespeare’in ünlü oyunu Macbeth’te de vardır. Uğursuz olaylara sebep oluyorlarmış gibi gözüken cadılar, cahil bir göze oyunda dökülen her kanın sebebi olarak gözükebilirler. Ünlü tiyatro oyununu ilk repliklerinin verildiği ve kritik noktalarda gidişatı öngören bu üç karakter incelenip arkasındaki Orta Çağ cadı tarihine bakıldığında, canlandırdıkları rollerin aslında olup bitenleri yönlendirmediği anlaşılacaktır.
Avrupa’da, Hristiyanlıktan önce var olan Pagan inançlar Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte ötekileştirilmiştir. Protestan olmayan herkesin düşman ilan edildiği bu dönemde, dağ etekleri veya ormanlarda yaşayan, doğayla güçlü bağları bulunup Pagan kültürünü devam ettiren kişiler, tehlikeli ve zararlı olarak tasvir ediliyordu. Ayrıca modern tıbbın doğduğu 15. ve 16. yüzyıllarda doktorlar, eğitimli olmalarına rağmen yeni bir meslek grubu oldukları için tercih edilmiyordu. Bu yüzden çeşitli hastalıklara bitkisel veya ev yapımı ilaçlar üreten ve nesillerdir süregelmiş tecrübeleriyle tedavi arayanların güvenilir kapısı olan toplumun yaşlı üyeleri, ne doktorların ne dini liderlerin işine gelmiyordu.
Bu deneyimli kadınların, dini figürler ve devlet figürleri tarafından sistematik bir şekilde başkalaştırılmaları ise başarıyla sonuçlanmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Doğaya yakınlık medeniyetten uzaklığa yorulmuş, çoğunluktan farklı değerleri ise bilinmeyen ve esrarengiz olarak algılanıp uğursuzlukla bağdaştırılmıştır. Aslında sadece bir mesleğe sahip olan bu kadınlar toplumun dışında bırakılıp, kötü niyetli ve zararlı gösterilmiş, inançlarında ise şeytan ve türevlerini takip ettikleri savunulmuştur. Böylelikle insan haklarının bahis bile edilemeyeceği, adaletsiz duruşmalar sonucunda, Avrupa’da 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar, çoğu kadın olan, 60 bine yakın kişi cadılıkla suçlanarak öldürülmüştür.
Temsil ettikleri kültür, tecrübe ve deneyime dayanan, çeşitli medya unsurlarında canlandırılırken çoğunlukla alışılmış, basmakalıp kötü karakter olan cadıyı gösterse de Macbeth‘teki rolleri bunun ötesine gitmektedir. Doğaya yakınlıkları oyundaki her sahnelerinde yer alan üç cadı, gerek sadık hayvanları gerekse şimşek, fırtına gibi unsurlarla özleştirilmeleri ve klişeleri yansıtan diyaloglarıyla dönemin cadı anlayışını yansıtmaktadırlar. Ancak Shakespeare’in cadılarının farkı, 16. yüzyıl seyircisinin kolaylıkla günah keçisi yapabileceği bu karakterlerin, 21. yüzyıl perspektifiyle bakıldığında, zamanının eleştirisi olarak yorumlanabilecek ustalıkla yazılmalarıdır. Ünlü yazarın her eserinde olduğu gibi, yorumlandığında çekilmek istenen her yere gelebilecek üslubu bunu mümkün kılmaktadır. Böylelikle oyundaki üç cadının, olaylara vesile olmaktansa, olacakları öngördükleri ve içinde potansiyel taşıyan karakterlere güdülerini izlemek adına sadece gereken fırsat sundukları görülecektir.
Hazırlayan: Ece Göç