Mektubunuz Var! – Karaköy Mono

Yıllarca birçok kişinin duygu ve düşüncelerini aktaran mektupların tarihi yazının bulunmasına kadar gider. Ulaşılabilen en eski mektup örnekleri yaklaşık 3500 yıl öncesinde ilk olarak Mısır’da Firavunlar tarafından yazılan diplomatik mektuplardır. Batı edebiyatında ise ilk örnekleri Yunanlar vermiştir. Yeri geldiğinde en naif olan bu edebiyat türünün yakın yüzyıllara ait altı örneğini derledik…

1975, Colombia — Nobel-prize winning author Gabriel Garcia Marquez sits with a copy on his book One Hundred Years of Solitude) open on his head. — Image by © Colita/CORBIS

Kimden: Gabriel Garcia Marquez
Kime: Dünya’ya

Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı… Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanr. Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde… Artık ölebilir miyim?

Öneri Kitap: Benim Hüzünlü Orospularım/Gabriel Garcia Marquez

Kimden:Virginia Woolf
Kime:Leonard Woolf

Canım,
Yeniden delirdiğimi hissedebiliyorum. Artık bu kötü zamanları atlatamayacağımı da. Bu sefer iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım ve işime konsantre olamıyorum. Bu nedenle de, yapabileceğim en doğru şeyi yapıyorum. Sen bana, yaşatabileceğin en büyük mutlulukları yaşattın. Her açıdan. Bu hastalık yakama yapışıncaya dek, iki insanın beraber tadabileceği en büyük mutluluğu tattık. Daha fazla savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvediyorum, biliyorum, ancak bensiz de hayat devam edecek. Hayata devam edeceksin, biliyorum. Görüyorsun ki bu mektubu bile düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Söylemek istediğim şey; hayatımdaki bütün mutlulukları sana borçluyum. Bana karşı her zaman çok destekleyici ve iyiydin. Bunu herkes biliyor. Eğer hayatımı kurtarabilecek biri olsaydı, bu sen olurdun. Ben her şeyimi kaybettim ama senin iyiliğin hep benimle olacak. Yaşamını daha fazla cehenemme çeviremem. Hayatta kimsenin, bizim mutlu olduğumuz kadar mutlu olabileceğini sanmıyorum.

V.

Öneri Kitap: Virginia Woolf – Bir Yazarın Yaşamı/ Lyndall Gordon


Kimden:Simone de Beauvoir
Kime: Nelson Algren

Üzgün de değilim sanırım. Daha çok şaşkınlık içindeyim, kendimden çok uzakta, senin bu kadar uzak ve aynı zamanda bu kadar yakın olabildiğine şaşırdım. Ayrılmadan önce sana iki şey söylemek istedim, bundan sonra da konuşmayacağım bununla ilgili, söz veriyorum. Birincisi; seni bir gün yine görmeyi çok umut ediyorum, çok istiyor ve buna ihtiyaç duyuyorum. Ancak şunu unutma lütfen, seni görmeyi hiçbir zaman istemeyeceğim senden- bu gururdan değil, ki zaten sana karşı gurursuzum biliyorsun, ancak sen istersen buluşmamız gerçekleşebilir. Yani, bekleyeceğim. Sen dilersen, söylemen yeterli. Aşkını kaybettim belki ama seni kaybetmek istemiyorum. Nasıl olduysa, bana o kadar çok şey kattın ki, bunların geri alınması mümkün değil. Şefkatin ve arkadaşlığın benim için öyle değerliydi ki hala mutlu ve minnettar hissediyorum bunun için. Bunu söylemek beni utandırıyor ama; seni, beni artık eskisi gibi istemeyen kollarına atıldığım anda ne kadar çok seviyorsam, hala öyle seviyorum.Ancak bu senin üzerinde herhangi bir baskı yaratmasın canım, hiçbir zaman bir görev bilinciyle mektuplar yazma bana. Sadece canın istediğinde yaz ve beni mutlu ettiğini bil. Neyse, kelimeler aptalca geliyor. Bana çok yakın, çok yakın duruyordun, sana yaklaşmama izin ver. Ve lütfen, eski zamanlarda olduğu gibi, bana kalbimi geri ver.

Senin Simone’un
Öneri Kitap: Simone De Beauvoir – Özgürlüğü Yazmak/Jacgues Deguy, Sylvie Le Bom De Beauvoir


Kimden:Franz Kafka
Kime:Milena Jesenská
“Benim için dünya binlerce “belki” ile dolu… Dürüst bir insanım Milena. Esaretin izin verdiği kadar dürüst. Bir şeklimle herkese benzemeyen farklı bir yön var bende. Huzur içinde bir dakika bile çok görülmüştür bana. Herşeyi savaşarak kazanmak mecburiyetindeyim. Sadece geleceğimi değil geçmişimi de kendim yaratmak zorundayım. Dünya sağa dönüyorsa bu ritme uymak için benim sola dönmem gerekiyor. Palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben?. ”
“içinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam.. sen de anlamazsın.. ben bile anlayamıyorum ki, başkalarına nasıl anlatırırım! ”

Sevgiler, Franz…

Öneri Kitap:Milena’ya Mektuplar/Franz Kafka

Kimden: Fyodor Dostoyevski
Kime:Babası Mikhail Dostoyevsky

Benim aziz ve iyi Babam,
Oğlunun senden harçlık istemesi için sana başvurmasını bir fazlalık olarak kabul edebiliyor musun? Tanrı tanığım olsun ki, bu ne kişisel ihtiyaçlarım, ne de imkânsızlıkların sonucu. Herhangi bir şekilde seni nasıl soyabilirim? Onları sıkacağını bildiğim halde, kendi et ve kanıma bana bir iyilik etmelerini rica etmenin ne kadar buruk bir tadı var. Kendi kafam ve ellerim var. Özgür ve bağımsızım. Aslında senden bir kopek bile, istememem gerekir. Kendimi acı fakirliğime gömmem gerek. Ölüm yatağımdan bana destek olmanı istemekten utanmam gerek aslında. Olaylara bakacak olursan seni ancak gelecekle teselli edebilirim. Gelecek ki artık uzaklarda değil ve zaman seni gerçekleriyle ikna edecek.
Şu anda kelimenin tam mânâsı ile beni anlaman için sana yalvarıyorum sevgili babacığım. Hizmet etmekteyim, istesem de istemesem de en yakın çevremin zorunluluklarına uymam gerekiyor. Neden bir istisna olayım? Böylesine istisnai davranışlar genellikle en büyük hoşnutsuzluklardan doğmaktadır. Bunu şimdiden anlamış olman lâzım sevgili babacığım. Bunun için de insanlara gerektiği kadar karışmış durumdasın. Ve bundan dolayı lütfen söyleyeceğim şeylere önem ver: Askerî Akademinin her öğrencisinin, kamp hayatı en azından kırk Ruble’ye ihtiyaç gösteriyor. (Bunu babam olduğunuz için yazıyorum. ) Bu kırk Ruble’ye çay, şeker ve saire gibi ihtiyaçlar dahil değil. Rahatım için değil, ama en zaruri ihtiyaçlarım için bunlara sahip olmam gerekiyor. Yağmurda ve rutubette bezden bir çadırda yatmak gerektiği zaman, hele insan, böyle bir havada eğitimden üşümüş ve yorgun dönerse, bir bardak çaya ihtiyacı olacak kadar hasta olabilir ki, bu son yıllarda sık sık tecrübe ile başımdan geçmiştir. Senin sıkıntılarını da gözönünde tuttuğumdan ötürü, çay ve diğer şeylerden vazgeçip, senden sadece en zaruri ihtiyacım olan 16 Ruble’yi istiyorum. «İki çift adi postal için. » Tekrar ediyorum, kitaplar yazı malzemeleri, kâğıtlarım, çorap ve ayakkabılarım gibi eşyalarımı bir yerde muhafaza etmem gerekiyor. Bunun için bir sandığa ihtiyacını var. Zira kampta çadırdan başka hiç bir barınak yok. Yataklarımız kılıfsız üzerine çarşaf örtülmüş samandır. Şimdi sana soruyorum, sandığım olmazsa, nerede saklayabilirim eşyalarımı? Şunu bilmen gerekir ki, benim bir sandığımın olup olmaması Hazineyi ırgalamıyor. İmtihanlar yakında biteceği için artık kitaba ihtiyacım olmayacak. Bundan böyle giyimimle ilgilenecekleri için ayakkabı vesaire istemek zorunda kalmayacağım. Oysa boş vakitlerimi kitapsız nasıl geçirebilirim? Bize verilen postallar öylesine kötü ki, üç çifti, şehirde bile giyilecek olsa, altı aydan fazla dayanmıyor. (Burada gerekli ihtiyaçların bir listesi var. )
Son para havalenden 15 Ruble ayırdım. İşte görüyorsun sevgili Babacığım, en azından 25 Rubleye daha ihtiyacım var. Haziran başında kamp bitiyor. Eğer oğlunun bu acı ihtiyaçlarına destek olmak istiyorsan, Haziran’ın başında ona bu parayı gönder. Bu dileğimde ısrar etmeye cesaret edemiyorum: Fazla bir şey istediğim yok ama şükranım sınırsız olacaktır.

Fyodor

Öneri Kitap: Dostoyevski Çağının Yazarı/Joseph Frank

From: Cemal Süreya
To:Eşi Zuhal’e

Zuhal’im, hayat!
Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hâlâ başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N’olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanıbaşımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. “Üçüz, gözüz biz. ” Sen de öyle düşünmüyor musun? Ne tuhaf, son bir iki ayda seni, benden biraz uzaklaştın, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye düşünürken, o sırada sen de aynı şeyleri düşünüyormuşsun. Bunlar aşkın halleri, aşkın zaman zaman kişinin önüne çıkardığı ezinçler, üzünçler herhalde. Bunu böyle yorumlamak gerekir. Bir de seviyorum seni. Tek dalımsın. Memo’yla birlikte, ama ondan da öncesin. Bunu böylece bilesin. Bilinmelidir bu.
Kahvenin önünden otomobiller geçiyor. Bir tane de at arabası. Seni düşününce o atı da seviyorum. Çay içiyorum. Artık ıhlamur içeceğim. Ne yumuşak, çağrışımlı, bağışçı, düşcül şeydir ıhlamur. Evimizin önünde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru. Gece yatakta Memo’yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.
Akşamları eve döneyim, kapıyı sen aç: gözlerin…
Memo okuldan dönmüş olsun. Kaçıncı sınıfta olsun?
Duygulu bir adamım ben. Bir film görmüştüm eskilerde; bir Fransız filmi; adı: “Jesuis un Sentimental. ” O filmdeki adam gibi miyim nedir?
Öfkem belli olur, coşkum ortaya çıkar da sevincim, üzüncüm dibe akar, orda büyür.
Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamım olamaz. Sev beni.
Yaşayacağız.
Her şeyimi sana borçluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.
Aşk büyüdü, aşk!
Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana. Seni nice sevdiğimi anlatacağım.
Yüzüğünden öperim

Öneri Kitap: Onüç Günün Mektupları/Cemal Süreya