Fotoğraflar & Röportaj: Dilan Bozyel
“DAVID GILMOUR CENAZESİNDE MÜZİK YAPMAK İSTERİM”
Genç yaşına rağmen hem sahne performansındaki enerjisiyle hem de müziğiyle; ismi tüm dünyaya hızla yayılan Fransız dj ve elektronik müzik yapımcısı Fakear, geçtiğimiz hafta Istanbul Fransız Kültür Merkezi ve Zorlu PSM işbirliğiyle düzenlenen, her yıl bizi Fransız müzik kültürüyle buluşturan XXF-A Very Very French Festivali için Zorlu PSM Studio sahnesindeydi.
Müzik kariyerinde Fakear ismiyle tanınan Theo Le Vigoureux, şahit olduğum kadarıyla İstanbullu elektronik müzik severlerin muazzam bir şekilde hayranlığını kazandı. Kendisinin Türkiye’ye artık daha sık uğrayacağına eminim.
Selam, İstanbul’ a hoşgeldin!
Sana merak ettiğim birkaç soruyu sormak isterim. Öncelikle, remix yaptığın şarkılar ya da yeni bir müzik hazırlarken hangi aşamasından başlıyorsun çalışmaya?
Genel bir cevap veremem, değişken bir durum çünkü. Bazen, beatlerinden başlıyorum. Bir sample hazırlayarak bu şablon üzerinden müziği oluşturmak daha cool bence. Remixlediğim bir şarkıysa, yine öncesinde hazırladığım sample üzerinden başlayarak iki müziği buluşturuyorum. Genellikle piyanonun başına geçip serbest çağrışımla zaman geçiriyorum ve bu akışın içinde müziğimi oluşturabiliyorum. Ve bu çalışma esnasında dönüp ne yaptığıma bakmıyorum, müziğin sonuna geldiğimi hissedene dek çalışmaya devam ediyorum.
Bu konsantrasyonu ve motivasyonu bozmamak için sanırım gece saatlerinde çalışıyorsun?
Tam tersi! Ben gece saatlerinin pek verimli olduğunu düşünmüyorum, daha sağlıklı yaşamaya çalıştığım için sahne almadığım gecelerde erken bile uyuduğumu söyleyebilirim. Turnedeysem eğer, zaten geceleri sahnede olduğum için geceyi yorgun tamamlıyorum ve iyi bir uykuyla kendimi ertesi güne hazırlamayı tercih ediyorum. Özetle, sabah saatlerindeki taze beyin aktivitesinden yararlanarak çalışmayı seviyorum.
Yeni jenerasyonun böyle sağlıklı çalışma stiline sahip olduğunu duymayı seviyorum. Bize, bizden önceki jenerasyon, geceleri sabahlayarak çalışmayı, zamanı zoraki kullanmayı öğretmiş gibi geliyor çünkü. Senin gibi başarılı bir yapımcı olmayı isteyen gençlerin bu çalışma tarzından ilham almasını dilerim.
Peki, Fransa’da doğup büyümüş biri olarak Doğu ezgileriyle ne zaman ve nasıl tanıştığını merak ediyorum?
Tam olarak ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum ama sanırım ailemin müzik zevkinden öğrendim doğu ezgilerini. Onlar sıkı bir dünya müziği dinleyicileri çünkü. Beş-altı yaşlarındayken evde özellikle Afrikan müziği duyduğumu hatırlıyorum, bu altyapı bende merak duygusunu geliştirdi sanırım ve kendimi bir şeklide değişik kültürlerin müziğini araştırırken buldum. Bu dünya müziği keşiflerimden aldığım zevki Fransız ya da Amerikan hiphop müziğinden almıyorum.
O zaman müziğin için Avrupalı diyemeyiz sanırım?
Hayır hayır, müziğimin böyle tanımlanmasını da istemem.
Çok sevdiğim bir Ermeni şarkısı var. İsmi, Sareri Hovin Mernem. Sen bu şarkıyı keşfetmişsin ve remixleyip, şarkıyı bambaşka bir boyuta “DAMAS” ismiyle taşımışsın. Nasıl keşfettin bu Ermenice şarkıyı?
Bir şarkı üzerine çalışırken o şarkıyı, şarkının çıktığı toprağa, ülkeye göre seçmiyorum. Hatta şarkı üzerine çalıştıktan sonra şarkının hangi dilde olduğunu öğreniyorum. Çoğu zaman şarkının hangi dilde olduğunu birileri bana söylüyor. Bu beni heyecanlandıran bir şey, çünkü ben sadece bir müziğin, şarkının bana hissettirdiği şey üzerine çalışıyorum. Dili ya da sözlerinde ne anlattığı üzerine değil.
Bu şaşırtıcı bir şey! Ben Damas isimli şarkını dinlediğimde çok şaşırmıştım. Orjinali çok hüzünlü bir şarkıyken şarkıyı kendi müziğinle güçlendirdiğini hissetmiştim, hatta en çok dinlediğim şarkılarından biri haline geldi. Sözlerini anlamadan salt hisler üzerine çalışman gerçekten işe yarıyor demek, tebrik ederim seni!
Teşekkür ederim. Bununla ilgili eğlenceli bir anım var; Japonca bir şarkıyı remixlemiştim. Yani şarkımın girişinde Japonca bir şarkının sample’ını kullanmıştım. Şarkı sözlerinin anlamına bakmamıştım, meğer sözlerinde “Ben, at süren bir prensesim,” diyormuş. Japonya’da sahne aldığımda bu şarkıyı çalmaya başladım ve bir anda herkesin güldüğünü farkettim. Neler olduğunu anlamadığımı farkeden biri gelip sözlerin ne anlama geldiğini söylemişti.
“Ankara” isimli bir şarkın da var! Ne zaman Ankara’ ya gittin, bu şarkının hikayesi nedir?
Ah hayır ben Ankara’ ya hiç gitmedim. Istanbul’ a bile yaklaşık on sene önce gelmiştim, bu ikinci Türkiye ziyaretim. Ankara şarkımın ise hikayesi biraz dokunaklı. Birkaç yıl önce Avrupa’da sıklıkla yaşanan terör saldırıları dönemiydi. İster istemez psikolojimizi olumsuz etkilemişti ve rahatlamak için bir müzik üzerine çalışıyordum. Şarkıyı tamamladığımda bir isim bulmam gerekiyordu, şarkının altyapısında kullandığım sample An-Ka-Ra heceleri gibi tınlıyordu kulağıma. İnanılmaz ama tam o gün haberlerde Ankara’da gerçekleşen bir terör saldırısı olduğunu öğrendim ve şarkının isminin Ankara olması gerektiğine karar verdim. Bu şarkı ve ismi, yapmam gereken bir şeydi sanki. Yani kendi kendine oluştu.
Bu çok etkileyici bir hikaye… Bence birazdan sahne aldıktan sonra birçok Türkiyeli dinleyiciden bu şarkınla ilgili mesaj alabilirsin:) Bir diğer sorum ise Türkiyeli dinleyicilerinden duyduğum kadarıyla senin müziğin her mood’a, her zamana uyuyormuş. Ben de böyle düşünüyorum tabii ama bu yorumları duyduktan sonra karar verdim buna:)) Sence, müziğin hangi mood’da veya hangi zaman diliminde dinlenecek türden?
Böyle yorumlanmasına sevindim açıkcası. Çünkü benim müzik yaparken bir “müzik yapma mood’um” ya da “x mood’da dinlenecek bir müzik yapmak” gibi bir durumum yok. Bazen çok sinirliyken, bazen çok üzgünken çalışıyorum. Mesela son albümümü hazırlarken çok mutluydum ve mutlu bir albüm hazırladım. Ama illa bir tanım koymak gerekirse; müziğimi dinlemek isteyenler biraz rahatlamak, dünyalarından uzaklaşmak istediklerinde dinleyebilirler.
Son soruma geldim. Biliyorsun DJ’ler ünlülerin düğünlerinde çalıyor. Bu bana biraz tuhaf geliyor aslında.
Peki sen, hangi ünlünün ‘cenazesinde’ müzik yapmak isterdin?
Hah! Bu biraz değişik bir soru, düşünmem gerekiyor… Hmm, sanırım buldum. eski bir Pink Floyd hayranı olarak David Gilmour diyebilirim. Evet, David Gilmour’un cenazesinde müzik yapmak isterim.
Güzel seçim! 🙂
Bana zaman ayırdığın için teşekkür ederim,
müzik hayatında bol şans dilerim…
Bir süredir müziğiyle bol bol vakit geçirdiğim Fakear ile buluşup, merak ettiğim birkaç soruyu sormama yardımcı olan Istanbul Fransız Kültür Merkezi iletişim sorumlusu Aslı Akıncı Utkan, kültür sorumlusu Ekim Öztürk ve Zorlu PSM ekibine teşekkür ederim.
https://www.ifturquie.org/etkinlik-takvimi/
https://www.facebook.com/fakear/