Hümanizm insan varlığını temel alarak, insanın kendine özgü değerleri, yaratıcılığı, akılcılığı ve yeteneğini en büyük değer olarak görmüş ve insanın herhangi bir doğa üstü kavrama başvurmaması gerektiğini belirtmiştir. Ve böylece insanın salt doğallığını, özgürlüğünü mutlak bir gerçeklik olarak çıkartmayı amaçlayan felsefi bir düşünce kökeni olmuştur.
Hümanizm ve Rönesans arasındaki ilişki antikçağa dayanmaktadır. Antikçağ insanı manevi dünyadan değil, maddi dünyadan ve bilimden beslendiği için insanın en iyi koşullarda yaşamasını amaçlayan ve bireyi kendi değer yargılarına iten, bireysel olarak insanın ön plana çıkması ve toplumsal bilincin uyanması, Rönesans döneminde savunulan bir düşünce ve form haline gelmesiyle birlikte, Rönesans insancıllık düşünme sisteminin her alana yayılmasında etkili olmuştur. Tanrı merkezli dünya görüşünün yerini insanı evrenin merkezine koyan seküler bir anlayış alır. Artık insan yaşamın her alanında kendini, dönemin getirmiş olduğu bir takım tutumları irdeleyerek derin bir anlayışa girer. Bu perspektiften bakıldığında Rönesans hareketi geniş zamanca insanı bir kalıba sokmadan incelemiş, insanı yüceltmeyi hedefleyerek toplumsal bir varlık olan insanın değer yargısının bilincine vardırarak kendini, dünyayı ve sanatı sorgulamaya yönlendirmiş ve yeni bir insan görüşü kazandırmıştır. Rönesan’sın getirmiş olduğu bu görüş ayaklanmanın bir sesi olduğu kadar modern dünyaya atılan ilk adımdır da. Birey yaşamın, sanatın ve bilimin her alanında yer alan özgür bir birey olmuştur. Bu yeni görüş insan vücudunun anatomisine de ilgi duymayı beraberinde getirmiştir. İnsan vücudunun yapısı meraka yol açarak hem tıp hem sanat için, önemli bir çizgi halini almış ve böylelikle sanatta insanı çıplak göstermekte hayli yaygınlaşmıştır.
Rönesans’tan bahsedildiğinde Medici Ailesi’nin rolüne ayrı değinmek gerekir. Avrupa’nın en önemli kültür ve ticaret merkezlerinden biri olan Medici Ailesi, Floransa’daki kültürel ilerlemeye önemli ölçüde farklı bir boyut kazandırmıştır. Servetlerini büyüten Cosimo De Medici bilinçli bir şekilde gücünü ve saygınlığını artırarak ve halkın da desteği ile Floransa’da mutlak bir güce ulaşır. Hümanist olan Cosimo, şehrin güzelleştirilmesi için mimari ve sanat eserleri yaptırmak yolunda epey çaba sarf eder ve bu amaçla bir çok sanatçıyı etrafında toplayarak yaptırdığı eserler ile onları destekler. Rönesans’ın canlandığı ve yenilendiği bu evrede Cosimo’dan sonra şehrin lideri olan Lorenzo De Medici gelir. Cosimo’nun izlediği politikayı takip ederek kendini bu noktada geliştirmeyi görev bilen ve bunun yanı sıra iyi bir şair ve felsefeci olan Lorenzo, dönemin neredeyse tüm önemli sanatçı, şair ve felsefecileri sarayında ağırlar, onlarla tartışmalara girer ve fikir alışverişinde bulunur. Lorenzo, umut vadeden sanatçılarla yakından ilgilenmiş ve ufuklarını açmak, kendi başlarınca hareket etmek için desteklemiştir. Bu çağrışımlarla farklı pencere açılarak Cosimo’nun başlattığı Floransa’daki düşünsel ve sanatsal gelişme Lorenzo döneminde yepyeni bir perde aralamaktadır. Bu Floransa için kültürel ve entelektüel açıdan büyük değişimlerin yaşandığı bir dönem olmuştur.
LORENZO DE MEDICI IŞIĞINDA MICHELANGELO
Rönesans döneminde eşsiz bir heykeltıraş olmanın yanı sıra şair, ressam ve mimar olan çok yönlü sanatçı Michelangelo Buonarroti, İtalyan tarihinin olağanüstü bir dönemecinde yaşamıştır. Tanrı tarafından yeteneklerini büyük işler başarmak için kullanmak üzere seçildiğini düşünen Michel, Domenico ve Davide Ghirlandaio adlı ressamların yanına çırak olarak girmesinden sonra yeteneğini Lorenzo’nun keşfettiğini ifade eder. Şüphesiz Lorenzo ile sanatçı arasındaki ilişki gün geçtikçe daha niceliksel ve niteliksel bir boyuta varmasıyla birlikte sanatçının düşünsel gelişimine de büyük katkıda bulunmuştur. Sanatçı düşünsel ve sanatsal anlamda bu denli verimli bir çevrede öğrendiklerini çok güçlü algılayarak ve hissederek ilk heykellerini yapmıştır. Ghirlandaio’nun okulu Rolland’ın ifadesine göre sanatta ilgi çekici olan her şeye merak uyandırıcıydı ve açık fikirliydi. Eklektik bir yapıya sahip olan ve entelektüel merakı destekleyen bir okuldu.
Michel benim hiç arkadaşım yok, dedi 1509’da ve arkadaşta edinmek istemiyorum.
Kırk yıl sonra, 1548’de tekrar yazdı. Daima yalnızım ve kimseyle konuşmuyorum.
Sadece heykele ve resme değil der Condivi, diğer bütün sanat dallarına karşı öyle yırtıcı bir enerji ile adadıki kendini, toplumdan tamamen soyutlanmak zorunda kaldı.
Bu yüzden kimileri sanatçıyı mağrur biri olarak görür yahut ya da deli. Bunun asıl sebebinin onun sadece çalışmaya, soluk almaksızın emek vermeye karşı duyduğu ve onu yalnızlaştıran bir sevginin filizlenmesi. Michel öylesine bir keyif duyuyor ve çalışmalarıyla öylesine mest oluyordu ki, toplum ona herhangi bir memnuniyet sunmak şöyle dursun tam aksine onun dikkatini çalışmalarına odaklamasına engel oluyordu.
Büyük Deha, Ghirlandaio atölyesinde resim sanatının temellerini öğrenerek onlara bazı freskler ile sunak panellerinde yardım etmiştir. Sistina Şapel’e bakıldığında tüm zamanların iki freski göze çarpar ve ikisini de Michel yapmıştır. Ancak ısrarla kendisini, Medici heykel bahçesine adım attıktan sonra ressam olarak değil heykeltıraş olarak gördüğünü ve mektuplarına “Heykeltıraş Michelangelo” imzasını koyduğunu belirtir. Mesleğinin heykeltıraşlık olduğuna dair inancı Sistina tavanında çalışmak üzere Papa Julius’un mezarında alıkonduğu zamanda daha da artmıştır.
ERKEK ÇIPLAKLIĞI
Michel’in en ünlü eserlerinden olan olağanüstü Davud heykeli büyük ses getirmekle birlikte sanatçının itibarına ve sosyal statüsüne bir devinim yaratmıştır. Eserin bitiminden sonra nereye yerleştirileceğine dair uzun tartışmaların ardından sanatçının kendi arzusu üzerine heykelin orijinali 1873 yılında koruma amacıyla Floransa’daki Galleria dell’ Accademia müzesinde salt bu amaçla inşa ettirilen bir kubbenin altına yerleştirilmiştir. Belediye binasının önünde ise 1910 yılından bu yana heykelin bir kopyası durmaktadır.
Sanatçı Davud çalışmasından sonra yabancı sanat hamilerinin de dikkatini çekmeye başlar. Fransız kralının gözdelerinden biri için bronz bir Davud heykeli ve flaman kumaş tüccarları için bir Meryem ve bebek İsa heykeli. Bu iki olağanüstü siparişler birbirini izlemiştir ve o andan sonra sanat kariyerine bitmemiş projeler hakim olmaya başlamıştır.
Dahiyane yeteneği Davud çalışmasını yaparken anatomik hatlarda önemle durduğu görülür. Dürüstçe tasvir edilmiş cinsel organ ve zarifçe biçimlendirilmiş pübik tüyler sansürlenmeye neden olduysa da çıplak erkek bedeni Michel’in sanatının odağında yer alır. Erkek bedeni Tanrı’nın en büyük eseridir ve onun için diğer her şeyden çok zaman ve çaba harcamıştır. Çağdaşları tarafından serzenişe uğrayan sanatçı; estetik açıdan zevk uyandıran bu heykel için bir başka ifade biçimi ile savunmaya geçer. Bir kaç kendini bilmez ister kadın, ister erkek olsun ondan tahrik oldu diye örtülmemesi gerekir sözlerine vurgu yaparak bedenini yüceltenlerinde kimi zaman hayal kırıklığı yaşattıklarını ifade etmesiyle birlikte yaşlı erkeklerin gençlere danışman ve öğreticilik yapmalarının son derece her şeye karşın onurlu bir davranış olduğunun altını çizmektedir.
Hazırlayan: Nuray Mina