Önce medyada “Bozcaada’da Caz Festivali” başlıklı haberler, sokaklarda ise afişler gördük, baktık ki sahne alacak sanatçılar birbirinden güzel, beynimizin ajandasına kaydettik 28, 29, 30 Temmuz’u. Ardından müziksever dostlarımızdan, “Ayarlayalım işleri de gidelim. Bu festival kaçmaz” sözlerini duyduk. Hem Bozcaada, hem müzik! Farklı jenerasyonlardan müzisyenlere ve funk, pop, etnik, balkan, fusion ve özgür caz gibi farklı türleri içine alan çeşitliliğe sahip bu festival, kaçmazdı tabii. Ve açık hava! Var mı daha güzeli? Bir de festival ilk kez düzenleniyor. Bunun tadı da başka, ilklerin taşıdığı tüm tatlar gibi… Merak, farklılık, heyecan var. Bozcaada zaten doğasında kendine has bir ritim barındırıyorken bir de adanın mavisi, samimiyeti ve huzuru başarılı caz sanatçılarının sahnesiyle harmanlanınca festival, kuşkusuz güzel olacaktı. Her şey kusursuz gibi görünüyordu ama çok önemli bir sorun vardı. Festival Pavli Çamlık Ormanı’ndaydı ve ormanda yaşayan canlılar bu üç günden nasıl etkilenecekti? Sırf bizim türümüz keyif alsın diye onlar unutulacak mıydı? Bozcaada’nın doğaya sahip çıkan yurttaşları bu duruma ses çıkardı. Çevre kirliliği, gürültü ve orman yangını tehlikesi nedeniyle Belediye Başkanı, kaymakam ve çevre örgütleri, haklı bir direnişle, “Bozcaada’da Caz Festivali’ne evet, ormanlık alanda olmasına hayır!” dediler. Festivalin geleneksel hale gelmesinin, bölgenin ekosistemine uzun vadede zarar vereceğini söyleyerek imza toplayıp alternatif çözüm önerileri sundular. Bu noktadan sonra organizasyon ekibi de duyarlı davranarak yeri Ayazma Manastırı olarak değiştirdi.
Böylece caz ile adada buluşmaya ramak kala, ilk kez gerçekleşecek festivali beklemeye koyulduk.
Takvimler, 28 Temmuz’u gösterdi ve üç gün sürecek festivalin birinci günü geldi çattı. Festivalin başlamasına saatler kaldı. Ekibin, sanatçıların ve biz müzikseverlerin heyecanlı bekleyişi başladı.
Festivalde, ikisi canlı, biri lounge alanı olmak üzere üç ayrı müzik alanı kuruldu. Türkiye’de birçok caz festivalinden farklı olarak ilk defa açık hava tipi müzik festivali konsepti caz ile bir araya geldi Bozcaada’da. İlk gün, Şenova Ülker Quartet ft. Meltem Ege, Çağrı Sertel “Instant”, Lycian Herbs ft. Korhan Futacı, Suzin Akalan sahne aldı.
Festival bize ilk günden “İyi ki…” dedirtti.
İkinci gün fesival, Jülide Özçelik, Ediz Hafızoğlu ‘Nazdrave’ ft. Ülkü Aybala Sunat, Nilüfer Verdi‘, Latin Brazil Ensemble’, Selen Gülün Trio, Lara Di Lara, Holler My Dear; üçüncü gün ise Elif Çağlar Quartet, Önder Focan & Şallıel Bros. ‘Funkbook’, MadenÖktemErsönmez, Sebastian Studnitzky, Songs From A Breeze ile buluşturdu bizi.
Mükemmel caz parçaları, Bozcaada’nın eşsiz atmosferi, birbirinden başarılı müzisyenler ve biz müzikseverler… Bıraktık derdi tasayı, büyük şehirlerde, kendimizi müziğin ritmine emanet ettik. Her üç gün de ayrı güzel ve özeldi. Herkesin yüzü gülüyor, herkes nefes alıyordu. Ve tabii Can dostlarımız da… Çünkü festivale onlar da davetliydi.
Üç günü da dolu dolu geçen bir festival oldu. Adada cazın tadına varan müzikseverlerden gayet olumlu yorumlar geldi.
Üç gün boyunca müziğin ve doğanın doruğundaydık. Şarkılarla bir, bütün olduk, şarkıları ruhumuza duyurduk, şarkılarla ruhumuzu doyurduk. O yüzden, “Bitmese keşke, birkaç gün daha sürse, ne olurdu?” dedik birbirimize, büyük kentlerin telaşı, keşmekeşinden biraz daha uzak kalmak umuduyla…
Biz böylesine kaptırmışken caza ve doğaya kendimizi, peki sanatçılar nasıl hissetti, atmosferi, enerjiyi?
Elif Çağlar: “Festival hepimizi besledi”
Elif Çağlar, ağaçların, denizin, yıldızların, şarkılarla tek ruh olan insanların atmosferinden çok mutluydu.
“Adanın güzelliğinin de etkisiyle atmosfer herkesi etkiledi, müzisyenlerden ekibe enerji, harikaydı. Çok mutluyduk, ağaçlara, denize karşı, yıldızların altında, şarkılarınıza eşlik eden bir kalabalığa müzik yaptığınızda aksini hissetmeniz mümkün değil zaten.”
Bu festivalin, diğer festivallerden en büyük farkı açık havada, tatil ruhunda ve rahatlığında olmasıydı Çağlar için. Bu yüzden en güzel konserlerden birini yaşadığını vurguladı. Peki gelenekselleşir miydi bu festival?
“Kültür sanata destek veren kurumlar ve kişiler buradaki büyük potansiyeli görürse, daha da geniş katılımla, senelerce sürer.”
Ve tabii farklı jenerasyondan müzisyenler ve farklı tarzların bir arada olması, yani bu çeşitlilik herkesi etkiledi, Çağlar’ın da dediği gibi, “Çok güzel bir duygu, düşünce alışverişi gerçekleşti, hepimizi beslediğine eminim bunun.”
Nilüfer Verdi: “Bir arınma gibi…”
Nilüfer Verdi’yi, enerjinin dinleyicilerle yükselmesi etkiledi ve tabii doğa…
“Enerjisi çok yüksekti, genç ve dinamik bir dinleyici kitlesi vardı, atmosfer harikaydı; huzurlu ve seviyeli bir dinleyici kitlesi mevcuttu. İstanbul’dan kopup böylesine güzel bir ortamda olmak sanki bir arınma gibi oldu. İstanbul’da ne kadar sıkışık ve baskı altında bir hayatımızın olduğu ortaya çıktı. Adada olması başlı başına farklı bir duygu yaratıyor. Çevresinin su ile kaplı olması, kolay ulaşılır olması, korunaklı olması hepsi büyük artılar getirdi ortama.”
Çeşitliliğin olması konusuna farklı bir pencereden baktı, Nilüfer Verdi.
“Çeşitlilik bir sınıra kadar faydalı ama o sınırı iyi koruyabilmek lazım, korunmazsa da festivalin adını değiştirmek gerek diye düşünüyorum.”
Selen Gülün: “Sahne dostluk ve sevgi ile paylaşıldı”
Selen Gülün için ise festivale olan ilgi sürprizdi.
“Katılım sayısı, özellikle benim de sahne aldığım cumartesi gecesi, o kadar yüksekti ki tanıdığım ve festival için İstanbul’dan gelen bazı kişiler konserleri bilet bulamadıkları için izleyemediler. Ben katılımcıdan da festivalin enerjisinden de çok memnun kaldım. Bir ilk gibi değildi sanki festival yıllardır yapılıyor ve gelenler tüm sene yeniden gerçekleşmesini beklemiş de kavuşulmuş gibi bir heyecan vardı. Benim için ilk kez gerçekleştirilen bir festivalin bu kadar katılımlı gerçekleşmesi sürpriz oldu.”
Dostluk sevgi ve saygı vardı festivalde, festivali bu kadar güzel yapan da bu oldu Selen Gülün için.
“Farkından çok ilk olmasına rağmen ustaca düzenlenmiş olmasındaki beceri beni memnun etti. İlk olan her festivalde birçok aksaklık beklersiniz, benim gözlemlediğim bir olay olmadı. Ortam olarak özellikle seçkin yerel müzisyenlerin sevgi, saygı ve heyecanla bir araya geldiği bir festival yaşadık. Bu benim için bir ilktir. Dostluk ve sevgiyle paylaşıldı sahne ve kulis. Tüm konserler belli bir çizginin üzerindeydi.”
Ve tabii Bozcaada’nın doğaya saygılı ve hayvan sever duruşu…
“Adalardan yana şansım açık bu ara, Japonya’da yaşadığım düşünülürse… Bozcaada benim tatil yapmayı da sevdiğim bir yer. İnsanlar kibar, doğaya saygılı ve hayvan sever. Bütün bunlar benim senelerdir sakinlik aradığımda özellikle Bozcaada’ya gitmeme sebep oluyordu. Festival de doğaya uyumlu bir şekilde düzenlendi ve bundan mutluluk duyuyorum. Her şey çok güzeldi.”
“Gelecek senelerde de bu festivalin tadına varabilecek miyiz?” sorusunu hiç kuşku duymadan cevapladı Gülün:
“Kesinlikle gelenekselleşecek. Seneye birçok müzisyenin katılımcısı olmayı isteyeceği bir festival bu. Özellikle yaratıcı ve yönetici ekibin genç ve enerjik olması festivalin devamlılığını sağlayacaktır. Türkiye’de bu işlere soyunacak yeni isimlere oluşumlara ihtiyaç var. Katılımcının tepkisinden de böyle festivallere ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor.”
Çeşitlilik mutlaka olmalı ama tarzlar tutarlı olmalı diyenlerden Sülün.
“Müziğin tarzlar arası geçişkenliği artık tartışılmamalı. Bir Caz festivaline müzik dinlemeye gelen dinleyicinin zaten böyle bir beklentisi oluyor. Festival organizatörlerinin bu beklentiyi göz ardı etmesi neredeyse imkânsız fakat yine de bu farklılıkların tutarlı olması gerekiyor. Gerçekten Caz müziğine emek vermiş kişileri de durup dururken ticari kaygılar sebebiyle kırmamak lazım. Bu işin ustalıkla harmanlanması çok çok önemli. Gerçek müzik dinleyicisi ve tecrübeli bir festival izleyicisi olmak bu seçimlerde faydalı oluyor. Festival ruhunu yakından takip etmek lazım ki bu ekip, bu dediğimi yapan bir ekip.”
Ülkü Aybala Sunat: Müzik adına, çok teşekkürler…
Ülkü Aybala Sunat’ı etkileyen Ayazma Manastırı’nın büyüleyiciliği olmuş.
“Ayazma Manastır’ında çalmak, söylemek çok keyifliydi zaten. İzleyicinin yanı sıra doğanın içinde olmak ve müziği paylaşmak değerli çok. Organizasyondaki arkadaşlarımız hiçbir şeyimizi eksik etmediler, yardımcı oldular her konuda. Mutlu ayrıldık. Bozcaada’dan en çok da müzik adına… Tekrar çok teşekkür ederim buradan da.”
Festivalin gelenekselleşeceğini düşünüyor Sunat, ona göre Bozcaada halkının tepkilerinin olumlu olması da oldukça etkiliyor bu devamlılığı… Ve o da çeşitlilik faydalı diyenlerden…
“Çeşitlilik, bir zenginlik göstergesi ve birbirimizle etkileşim açısından da dinleyici acısından da iyi bir şey bu.”
MadenÖktemErsönmez: En güzel festivallerden olmaya aday!
Maden Öktem Ersönmez grubunun üyeleri, Volkan Öktem, Alp Ersönmez ve Sarp Maden’e göre de ilk defa düzenlenen bir organizasyon olmasına rağmen festival güzel ve enerji doluydu.
Alp Ersönmez: “Festival bu haliyle, Cappadox ile beraber Türkiye’nin en özgün ve güzel festivallerinden biri olmaya aday bence. Herkes eğlenmeye ve iyi müzik dinlemeye hazırdı. Festivallerin coşkusunu da bu belirliyor zaten.”
Grup üyelerinin festivalin farkı konusundaki yorumu, küçük samimi salaş bir adada olması oldu. Gerçekten de atmosfer önemli bir detaydı. Peki bu farklı enerji, devamlılık sağlar mıydı?
Öktem: Açıkçası grup değişim aralarında DJ’in çaldığı müziklerde bile yerinde duramayıp dans eden insanlar olması, festivalin devamının olacağının kanıtı sanki…
Ersönmez: Bence gelenekselleşir ve gelenekselleşmeli. Herkes çok mutluydu. Bu kulaktan kulağa yayılır kesin!
Maden: Bozcaada Caz Festivali’nin gelenekselleşeceğini ve katilimin artacağını sanıyorum ve umuyorum.
Eray Aytimur: Festival, müthiş umut verici
Müzik Eleştirmeni Eray Aytimur, Bozcaada Caz Festivali’nin atmosferi, enerjisi, özgür ruhu ile çok başarılı ve umut verici olduğunu vurguluyor.
“Bozcaada Caz Festivali ilk kez yapılmasına karşın son derece deneyimli bir ekibin organizasyonu olmasından ötürü bizim için güle oynaya anlatılacak anılarla dolu geçti. İşin mutfağındakiler elbette zor zamanlar geçirmiştir ancak bizlere yansıyan herhangi bir problem olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bozcaada Türkiye’de açık havada piknik formatında yapılan ilk caz festivali esasında. Çok uzun yıllar önce İKSV’nin Caz Pazarı adlı tek günlük etkinliği yine böyle bir formatta denenmiş ne yazık ki uzun soluklu olmamıştı. Bu açıdan Bozcaada Caz Festivali özgür ruhuyla müthiş umut verici. Seyirci sahnedeki müziğe ve birbirine karşı sevgi ve saygı içindeydi. İlk defa böyle bir etkinlikte bir araya gelen müzisyenler o kadar keyifliydi ki bunu sahneye harika performanslarla yansıttı. Bozcaada halkı deseniz güler yüzlü ve yardımsever bir ev sahibi gibiydi.”
“Caz, altın çağında”
“Festivali bütünüyle çok olumlu buluyorum, ama özellikle sahne ve ses yönetimi açısından -arka arkaya çok farklı grupların çıkmasına karşın- kesinlikle çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. Güzel müzikler önümüzdeki yıllarda sayıları artmış atölye ve seminerlerle desteklenebilir. Türkiye’de caz, son 10 yılda bence altın çağını yaşıyor. Birçok nitelikli albüm çıktı, müzisyenler tüm imkânsızlıklara rağmen üretmeye devam ediyorlar.”
“Çeşitlilik iyidir”
“Çağımız müziğini yapan da biraz daha kolaya veya popülere kaçan da var. Ki bu çeşitlilik iyi… Umarım çeşitli sponsor destekleriyle caza yönelik çabaların devamı gelir, gelişmesi sağlanır ve daha nice güzel platformda bizlerde bu güzel müziğin paydaşları olarak bir araya geliriz.”
Sanatçılar da müzikseverler de hemfikir: “Bu festival şahaneydi!” Belli ki festival gelecek senelerde de bizimle olacak… Ve biz adada caz zevkine doymaya kaldığımız yerden devam edeceğiz! Her yere bir güzellik daha ekleyen sanatın; mavinin, yeşilin müzikle harmanlandığı festivallerin, devam etmesi umuduyla…