Sanal Tahribat: Affet Robot – Karaköy Mono

2017 yılının sonlarına doğru çıkardığı “Röntgen” albümü ile Türkiye’nin alternatif/elektronik müzik sahnesinde öne çıkan ismi, Affet Robot ile Indie City Festivali kapsamında Salon IKSV’de gerçekleşecek performansı öncesinde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik!

Kapak Fotoğrafı: Gökay Çatak

Affet Robot kimdir? Neler yapar? Müziğe nasıl başladı?

Affet Robot, synth-pop/darkwave türünde parçalar ürettiğim tek kişilik bir müzik projesi. Uzun zamandır üzerine kafa patlattığım şarkıları bir araya getirme isteğindeydim. Affet Robot bu motivasyonun bir sonucu olarak ortaya çıktı diyebilirim. Kasım 2017’de ilk albüm Röntgen’i dijital olarak yayınladım.
8-9 yaşlarından itibaren -babama uyguladığım baskı sonucunda elime geçen klasik gitarla ilişki kurduğum ilk günden beri- birşeyler üretme sürecim, müzikle olan alakam hiç kesintiye uğramadı. O zamandan bu yana çeşitli müzik projelerinde yer aldım. Affet Robot, an itibariyle herhangi bir kaygı taşımadan ve araya filtre koymadan ürettiğim şarkıların toplanma yeri diyebilirim.

Ek olarak müzik ile yakın ilişki içinde olmama rağmen, hayatımın odağında bir tek müzik olmadı. Psikoloji eğitimi ve üzerine klinik psikoloji eğitimi aldım. İnterdisipliner bir konumda olmayı tercih ettiğim için müzikal yolculuk ve akademik kariyer birlikte yürüdü. Şu an akademi, müzik ve psikoterapi birbirini besleyerek verimli bir şekilde ilerliyor.

Robotlardan af dilemek spesifik bir olaya dayanıyor mu yoksa tamamen genel bir söylev mi?

Affet Robot, sanal dünyanın günlük hayatımızda kapladığı alana ve ruhsallığımız üzerinde yarattığı tahribata yönelik bir tespit / eleştiri niteliğinde. Müzik ile ilişkimin yanında psikoterapist kimliğim bu konuya ayrıca merak duymamı sağladı. Teknolojinin ve sanal gerçekliğin -sosyal medyayı en başa koymak yerinde olur- yaşayışımızda, hayallerimizde, ruh halimizde oluşturduğu hırs, mutsuzluk, ideal olanın uzağında olma, düş-gerçek çatışması gibi hislerin yakın gelecekte daha da şiddetleneceğini düşünüyorum. Ve nihayetinde bu “tekno-sanal” dünyaya dönerek, oldukça naif ve içten bir biçimde “affet” deme ve yok edilmemek adına kendi ellerimizle yarattığımız sanal kişilikten -robot- bağışlanmayı dileme olasılığımız oldukça yüksek.

Parçalarınızda, genç jenerasyonun varoluşsal çıkmazlarını ve problemlerini sarkastik bir biçimde ele aldığınıza dair bir yazı okumuştum. Bu problemlerde sizce teknolojinin etkileri var mıdır varsa nelerdir?

Günlük hayat, ilişkiler ve bireysel yaşantılarda ortaya çıkan teknoloji kaynaklı dejenerasyon son dönemde üzerine düşündüğüm, gözlem yaptığım konular. Dahil olduğum genç jenerasyonu hem terapi odasında, hem hayatın akışı içerisinde bu bağlamda sıkça gözlemleme şansı buluyorum. Yakın bir gelecekte teknoloji tabanlı bir distopyanın ortasında kendimizi bulma ve kendi ellerimizle var ettiğimiz bu dünya tarafından affedilmeyi ve bağışlanmayı dileme ihtimalimizin çok uzak olmadığını düşünüyorum. Genç jenerasyonun kendi çıkmazlarında teknolojinin doğrudan etkisi olmasa bile, teknolojinin yaşanılan ruhsal deneyimi farklı bir yere sürükleme, formunu bozma gibi etkileri olduğunu düşünüyorum.

Müziğinizin atmosferini nasıl tanımlardınız?

Genel olarak melankolik şarkı sözlerinin ve gövdeli vokal yapısının tempolu dinamik ritimler ile çarpıştığı bir atmosfere sahip. Öte yandan hem çiğ hem de lirik ve müzikal anlamda tezatlıklar içeriyor. 80’lere ve 90’lara ait nostaljik bir içeriğe sahip olsa da ile bugün ile bağları kuvvetli.

Süper Tank şarkısının introsunu dinlerken gerçekten irkildim! Klavyenin bozuk akorlar vererek tank etkisini yarattığını görmek gerçekten çok güzel bir his! Peki ya şarkının hikâyesi nedir? Sözlere ve akorlara ilham veren şeyler neler oldu?

Parçanın hissiyatının bu şekilde geçmiş olmasına sevindim, tam da tarif ettiğiniz kimyaya sahip olduğunu söyleyebilirim. Süper Tank ismini Hitler’in II. Dünya Savaşı zamanında yaptırdığı devasa boyutlardaki tanklar için kullanılan “supertank” sözcüğünden alıyor. Bu tanklar her ne kadar korkutucu boyutta olsalar da hantal oldukları için tasarlandıklarını amaca hizmet edemiyorlar. Dolayısıyla hem yıkıcı bir potansiyele sahip hem de bu potansiyeli kullanmak için gerekli esnekliğe ve kabiliyete sahip olmayan bir organizma gibi. Şarkının nakaratındaki “süper tank! süper tank!, sürekli peşimde, beynimin içinde; süper tank! süper tank! çok fazla düşünme, düşünme ateşle” cümleleri, bu canlının sahip olduğu güce vurgu yaparken diğer taraftan güçsüzlüğünün ve kararsızlığının altını çiziyor.

Türkiye’de alternatif müzik ile uğraşmanın kolay ve zor tarafları nelerdir?

Sadece müziğin değil alternatif herhangi birşeyin peşinden koşmanın buralarda kolay olmadığını düşünüyorum. Diğer bir deyişle, ana akımdan sıyrılan, farklı olan, kafa açma gayretindeki kişi için Türkiye bir mücadele alanı. Müzik için sıralanabilecek, akla ilk gelen zorluk donanım olarak yeterli performans mekanı sayısının azlığı. Bir elin parmağını geçmeyecek sayıda ses ve ışık sistemi konusunda donanımlı, alternatif sahnedeki müzisyenlerin performans sergileyebildiği mekan var. Ekonomik anlamda ise müzisyenlerin kendini döndürebileceği meblayı elde edemiyor oluşları da bir ikinci zorluk olarak sıralanabilir. Bu listeyi uzatmak mümkün fakat sanırım temelde, tüm ülkenin kültüründe alternatif / farklı olana ayrılan pasta dilimi çok küçük. Ana akımın zaptettiği ve alternatif olanın oksijensiz kaldığı bir atmosfer. Yurtdışında da ana akım baskın denilebilir fakat biraz daha oranlardan bahsediyorum. Örneğin yurtdışında, yolda giderken radyo kanallarını değiştirmeye başladığınızda 10 radyo kanalından, 6 tane ana akım kanala denk gelirken; 4 tane daha alternatif olarak nitelendirilebilecek caz, klasik müzik vb. kanalına denk gelebiliyorsunuz. Türkiye ‘deki oranı belirtmek yerine hepimizin radyo kanallarını değiştirirken ve ana akım olmayan herhangi birşey ararken çoğu zaman yenilip radyoyu kapatmışlığımızdan bahsetmek daha hatırlatıcı olacaktır. Bu ana akım ve alternatif olan oranı birçok farklı başlık için genellenebilir.

 2018’de yeni projeler var mı?

“Röntgen” albümünü 2017’nin sonlarına doğru yayınladığım için 2018’de albümü bol bol canlı çalma isteğindeyim. Ek olarak, önümüzdeki bir iki ay içinde tekli (single) yayınlayacağım. Bu teklinin yayınlanması için birkaç plak şirketi ile kontak halindeyiz. Önümüzdeki sonbaharda birkaç yurtdışı konseri de gerçekleşebilir. Hepsi fazlasıyla heyecan verici benim için.

 Indie City’de dinleyicilerinizle buluşmadan önce söylemek istediğiniz bir şey var mı? Sizce festivalin ülkemizdeki yeri nedir?

Indie City yukarıda bahsettiğim oksijensiz kalan alternatif müzik sahasına oksijen pompalayan ve benim için de yeri ayrı alan olan bir festival. Partapart ekibi bu anlamda zor bir iş yapıyor fakat yıllardır belirli bir çizgide epey motivasyonlu şekilde, tüm detaylara ayrı hassasiyet göstererek bu festivalin devamlılığını sağlıyorlar. Affet Robot olarak 10 Mart gecesi Salon sahnesinde performans açısından farklı birşeyler deneyeceğiz ve albüm dışından da bir-iki yeni şarkı çalıyor olacağız. Özetle, ıskalamayın!