8 Mart Kadınlar Günü’ne özel “Ruhuma Asla” adlı serginin açılışını yapan C.A.M Galeri, Ayşe Bezenmiş, Dieter Mammel, Leo Ferdinando Demetz, Mustafa Özbakır, Neslihan Başer, Nihal Martlı, Rugül Serbest, Sevgi Taner gibi bir çok ressam ve heykeltraşların eserlerinden oluşan bir sergiye bir ay boyunca ev sahipliği yapıyor.
C.A.M. Galeri Mart ayında ülkemizde ve tüm dünyada hala toplumların merkezinde güncelliğini korumakta olan ‘kadın olma’ sorunsalını bir kez daha sanat aracılığı ile ele alıyor. Ataerkil toplum yapısı sonucunda ezilen, tecavüze uğrayan, şiddet gören, öldürülen ve kendisine yüklenen kalıpların dışında var olabilme mücadelesi vermeye çalışan kadına bu sergi ile bir kez daha dikkat çekmeye çalışılıyor. Cinsiyet farklılığının altının sürekli çizildiği, ‘insan’ kavramının erkeği niteler biçimde ele alındığı toplumlarda kadının kendini ifade edebilmesinin yollarından biri de hep sanat olmuştur. Kadın birey olarak var olabilmenin zorlukları, bedene alınan darbelere rağmen ruhun güçlenerek direnmesi ve asla teslim olunmaması serginin dikkat çekmeye çalıştığı konularının başında yer almaktadır.
Tarih öncesi ve medeniyetin ilk döneminde kadının hayat verme özelliğinden dolayı toplumda kadına özel bir yer verilmiştir. Bunun en önemli dışa vurumu eski dönem tapınaklarında bulunan birçok ana tanrıça figürleriyle ortaya çıkmıştır. Kadının hayat verme gücünün nasıl oluştuğunu anlamaya ve kavramaya başlayan toplum erkek egemen bir yapıya dönüşmüş ve daha önceleri ilgi odağında olan kadın baskılanarak tüm hayatı kontrol altına alınmak istenmiştir. Daha önce her zaman var olan ancak 1900’lü yıllarda şiddeti daha da yükselen kadın hareketleri bir uyanışa dönüşmüş ve kadın toplum içerisinde hakkettiği eşit ve özgür bir şekilde varolabilme mücadelesini hızlandırmıştır. Neslihan Başer, bu sergi için ürettiği işiyle bin yıllardır süregelen bu baskıyı ve kadının bu baskıya karışı verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Rugül Serbest resimlerinde kendi bedenini biçim olarak kullanarak kadının toplumsal konumu, kimliği ve imgesi gibi olguların üzerinde duruyor. Kendi vücudu üzerinden kendi dışındaki varlıklara ulaşarak sanatıyla içselleştiren Rugül Serbest’in yapıtları, modern toplumda yaşayan kadını yansıtır. Bu kadınların izleyiciye odaklanan bakışları soru sorar ama yanıt beklemez. Katı, soğuk ve mesafelidir. Kurguladığı her kompozisyonda farklı bir kadını yansıtan sanatçı, resmettiği kişiyi içselleştirir. Vücut dilini ve duygu durumlarını yansıtır ancak kılık değiştirmez, o olur. “Ötekini” sergiler ancak sergilediği aynı zamanda kendisidir.
Nihal Martlı resimlerinde bir duyguyu anıştıracak mekânlarda ya da boşlukta konumlandırdığı kadını ele alıyor. Bu kadın biraz kendisi, biraz diğer kadınlardır. Kadına ait bir atmosferde duygu dünyasıyla beraber betimlenmiş kadınlar; masallardaki kadın kahramanlar, sanatçının hayatından geçen kadınlar, etkilendiği kadın yazarlar ya da sanat tarihinden kadınlardır. Kimi resimlerinde de bir kadının salt portresini yapıyor, bu resimlerse ‘ruh’a dairdir. Kadın olmak Nihal Martlı’ya göre varoluşunda sorunsal değil bir hakikattir. Dolayısıyla resmindeki kadın figürü kurgusal değil içgüdüseldir.
Ayşe Bezenmiş’in resimlerinde kullandığı imgelerinin aurasını algılamak, kadınsı imgelerin ortaya çıkmasına neden olur. İmgeler ise tüm içe dönüklüğü ile bize yaklaşır. Kadınsı, naif ve kırılgan kökleri bize sarmalanır. Her sarmal feminist dünyaya açılan bir penceredir. Bir başka dünyadan olma, bir özgürlük alanını yok ettiği için yeni bir dünyaya temas ettirir. Temas ettiğimiz bu yol sanatçının dünya ötesine perde aralamamızı sağlar. Tıpkı Cezanne’nin de dediği gibi, “Size anlatmak istediğim daha gizemlidir, varlığın köklerine, duyuların ele gelmeyen kaynağına karışmıştır.” Dolayısıyla Ayşe Bezenmiş, duyuların ötesinde bir diyarda gezinir durur.
Çalışmalarında duygusu, düşüncesi, kişiliği yok sayılan kadının özgürlük arayışını anlatmak isteyen Sevgi Taner Avcı, kadının güzelliğini, zerafetini, bedeni ile birlikte, yine kadın üzerinden imgeleşmiş aksesuar ile izleyenin karşısına çıkarıyor.