Amerikan edebiyatının en büyük yazarlarından Herman Melville, beyaz balinanın peşine düşen kaptan Ahab’ın kişiliğinde insan ruhunun yenilgi ve zaferlerini çarpıcı bir üslupla anlattığı Moby Dick romanıyla günümüzde de geniş kitleler tarafından tanınan bir isim.
Belki de her birimiz sitemlerle ölüyoruz. Belki de hepimiz yetersizlikle, beceriksizlikle ölüyoruz.
Her geçen gün bir başka kayıpla kapanıyor kendi üzerine; ruhumuzun sınırlarını bir neşterle zayıflatarak.
Belki de her geçen gün ölüyoruz anlaşılamayacak olduğumuzu duyumsayarak.
Gün gün kaybederek eksiliyoruz sevgiyi ve inancı, sonra birden can veriyoruz, yaşayacak bir ideal kalmayınca ve daha sonra yeniden doğuyoruz belki uzak bir diyarda bir filiz gibi, bir fidan gibi var etmek için sevilecek bazı şeyleri.
Umutsuz ellerimizle kazıyoruz kendi mezarımızı ve kendi kendimizi itiyoruz günden güne özenli aldanışlarımızla. Elveda yaşam beni sen öldürdün. Elveda toprak, ruhumu kuruttun sıkıcı düzeninle. Ve bazılarımız ölümsüzlüğü ararken suya koşuyoruz belki. Okyanusa sarılmaya çalışıyoruz tüm çocuksu düşlerimizle, yalnızlığımızı güzele katlayıp, bulamamış olmanın vahametiyle beraber devasa bavulumuza tıkıştırıyoruz ve sonsuz bir yolculuğa çıkıyoruz mavinin gölgeli derinliğinde.
1819 yılında dünyaya gelen Herman Melville kendini denize sürdüğünde on sekiz yaşındaydı. Babasının vefatı ve ailesinin içinde kaybolduğu boşluk görmezden gelemeyeceği kadar büyümüştü benliğinde. Topraktan vazgeçmeliydi artık, alışkanlıklarından, korkularından, çizgilerinden.
St. Lawrence isimli gemide kamarot oldu önce, 1841 yılında Acushnet adlı balina gemisine katıldı. 1842’de Markiz Adaları’na vardığında hayallerine açılan kapıyı görünce bütün gücüyle kapıyı aralamıştı. Denizci olmaktan yazar olmaya giden yolu yürümeye başlamış, ikisinin ortak noktasını keşfetmişti. Denizci de, yazar da kendilerini sürekli sınayacakları bir serüvenin peşinde olurdu.
Acushnet’te diğer tayfalarla birlikte isyan çıkardı ve Tahiti’deki bir hapishaneye kilitlendi umutları. Sonra Charles ve Henry adlı balina gemisine zıpkıncı olarak yazıldı. Altı ay sonra kendini Hawaii adalarında buldu, gemiden ayrılmıştı. Amerikan deniz piyadelerine kaydolarak 1844’de United States isimli gemiyle Boston’a geldi.
Ailesinin maddi durumu düzelmiş, ağabeyi İngiltere’de elçiliğe başlamıştı. Diğerleri tarafından coşkuyla karşılandı yirmi beş yaşındaki ihtiyar Melville. Kimse görmese de deniz geçmişti buğulu gözlerinden.
O diğerlerinin bilmediği bir sırrı biliyordu artık… En korkunç, en büyük fırtınanın karşısına dikilecek ve duracak cesareti yaşamıştı, emre ne zaman itaat edilmemesi gerektiğinden emindi, emre itaat ederek öğrenmişti bunu.
Karadaki hayat ona sürekli bir boy küçük geliyordu… Böylece ailesinin de desteğiyle Güney Denizi’ndeki hayatını kaleme almaya başladı. 1846 yılında Typee: Polinezya’daki Yaşama Bir Bakış adıyla ilk romanını yayımladı. Typee kabilelerinin vadide yankılanan sesiyle tüm okuyucuları uygarlığın acımasız düzeninden doğanın özgür yoluna savrulmaya çağırıyordu.
1847 yılında okura ulaşan ikinci romanı Omoo: Güney Denizindeki Serüvenlerin Öyküsü büyük etki yarattı ve Melville’i tanınan, sevilen, başarılı ve paralı bir yazar haline getirdi.
1848 yılında üçüncü kitabını yazan Melville evli bir adamdı bundan böyle. Edebiyat dergilerine kitap eleştirileri ve makaleler yazıyor, her sanatçı gibi gün aşırı düş kırıklığına uğruyordu. Mardi’ye Doğru Yolculuk adlı kitabı eleştirmenler tarafından anlaşılmaz bulundu. Bir Polinezya macerasının, masumiyeti bulamayacak olmanın hüznünü simgeleyen katmanlı bir anlatıya dönüşmesi, zamanın dar görüşlü kafalarına fazla gelmişti. Bunun üzerine Melville iki roman daha yayımladı. Anlatımı eski kitaplardaki üslubunu anımsatsa da aralarda eskiye nazaran çok daha kapsamlı ve derin bölümlerin ortaya çıkması bu kitapları yepyeni bir solukla sarmalamıştı.
1851 yılında en çok bilinen ve sevilen romanı Moby Dick’i yayımladı.
Hayatta tek isteği dalgalar arasında fırtınayı içine çekmekti.
Hazırlayan: Ömer Yücedal