Röportaj: Burak Soyer
Oya Baydar, Can Yayınları’ndan çıkan son kitabı Köpekli Çocuklar Gecesi’nde çevre sorunlarının ve doğal felaketlerin sonunu getirdiği dünyayı anlatıyor. Kitap, ekolojik bir distopya olarak Türk edebiyatında da bir ilk olma özelliği taşıyor.
Dünya yirmi birinci yüzyıldan çok şey bekliyordu. Özellikle teknoloji alanında yepyeni bir döneme girileceği, insanlığın teknoloji sayesinde yaşamı kolaylaştıracağına dair olan inanç sonsuzdu. Evet, bir yanıyla bu gerçekleşti. Artık bilgisayarlardan daha iyi özelliklere sahip, bütün işlerimizi onun üzerinden gerçekleştirebildiğimiz cep telefonlarımız var. Sosyal medyaya bağlı sanal bir dünya üzerinden yaşamımızı sürdürüyoruz. Ancak unuttuğumuz bir şey var ki; toplu halde kıyamete adım adım yaklaşıyoruz. Bunun en önemli sebebi de çevre ve iklim sorunları. Küresel güçlerin politikaları, sistemin çarklarının umarsız politikaları sebebiyle doğa bizlere salladığı tehdit parmağını artık burnumuzun dibine soktu ve kapımızı tıklatmaya başladı. Çevreciler ve konuyla ilgili bilim insanları, sivil toplum örgütleri tehlikenin ciddiyetine her gün dikkat çekiyor ama akıllı telefonlarımızdan ve sosyal medya hesaplarımızdan kafamızı kaldıramadığımız için konuyla o kadar ilgilenmiyoruz. Fakat sanat, edebiyat alanında ortaya çıkan eserler bir nebze olsun duruma parmak basmak için elinden geleni yapıyor ve spot ışıklarını çevre ve iklim sorununa çeviriyor. Oya Baydar’ın Can Yayınları’ndan çıkan son kitabı Köpekli Çocuklar Gecesi de bunlardan biri. Türkiye’nin ilk ekolojik distopya romanı olma özelliği taşıyan kitap artık sonu çoktan gelmiş dünyada kendilerinden başka yaşayan olup olmadığını bilmeyen iki karakter üzerinden insanlığın doğaya yaptıklarına karşılık doğanın intikamını almasını anlatıyor. Oya Baydar’la kitabını ve içinde bulunduğumuz ortamı konuştuk.
Ekolojik bir distopya romanı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Gün geldi; ekolojik krizle, iklim felaketi uyarılarıyla yeterince ilgilenmediğimi fark ettim. Beni uyandıran; doğal afetlerin, iklim değişiminin, dünyanın dört bir yanındaki anormal, düzensiz iklim olaylarının yaşamım boyunca görmediğim kadar sıklaşması, yaygınlaşması oldu. Kendi bilinçsizliğime şaştım, yıllardan beri S.O.S. veren çevrecilere, bilim insanlarına pek de kulak vermediğimi anladım. Dinlemeye, okumaya, araştırmaya başladım. Köpekli Çocuklar Gecesi bu geç uyanışın ürünü oldu sanırım. Geç uyanışımı telafiye çalışan bir farkındalık yaratma çabası da diyebiliriz.
Distopyalar genellikle geleceğe dair öngörülerde bulunur fakat Köpekli Çocuklar Gecesi’nin günümüze ait bir roman olduğunu düşünüyorum. Etnik, mezhep kökenli savaşlar, siber savaşlar, kutuplu dünya… Buna katılır mısınız?
Katılırım tabii. Dünyamız kötü bir dönemden geçiyor, şiddet dört bir yanda yükselirken özellikle bölgemiz ve yoksul ülkeler çatışmalarla, savaşlarla, terörle sarsılıyor. Göç dalgaları ülkelerin sınırlarını zorluyor. 30-40 yıl öncesinin distopik filmlerini andıran olaylara şahit oluyoruz. İnsanlığın binlerce yıl boyunca edindiği etik ve kültürel değerler aşınıyor, umudun yerini korku ve güvensizlik alıyor. Kısaca, bir bakıma distopik geleceğin içindeyiz ve ne yazık ki ağır ağır uyum bile sağlıyoruz.
Kitaptaki karakterlerden biri milyonlarca yıl sonra da olsa her şeyin güzel olacağı umudundan bahsediyor. Diğeri ise hayatın kendisiyle başlayıp kendisiyle biteceğini söylüyor. Sizce hangisi haklı?
Erkek karakter Adam insanın algısını ve tasavvurunu aşan sonsuz zaman ve evrensel birlik/teklik boyutlarında düşünüyor. O, biraz da mistik bir karakter. Kadın ise daha gerçekçi, tekil insanın biricik hayatına vurgu yapıyor. Kadınların ayakları yere daha sağlam basar. Bunda, kadının hayatı yaratma ve yaşatma işlevinin de payı var sanırım. Haklı ve haksızın ötesinde, insan hayatının anlamına iki farklı bakış diyebiliriz. Kabaca, idealist ve materyalist felsefeler arasındaki fark demek de mümkün.
Kitapta sorunun kapitalizmi çoktan aştığını yazıyorsunuz. Sizce gerçek sorun tam olarak nedir?
Varılan noktada yaşanan çözümsüzlükler hiç kuşkusuz küresel kapitalizmin, kapitalist sistemin özünün ve işleyişinin sonucudur. Sorun kapitalizmi aştı derken iki farklı şeyi kastediyorum: Birincisi; iklim/çevre krizinin ana nedeni kapitalist sistemdir ama kriz yeryüzünün tümünü tehdit ediyor. İkincisi de, gerek toplumsal-siyasal kriz gerekse ekolojik kriz kapitalist ülkelerle sınırlı değil, şimdi yıkılmış da olsa sosyalist sistem de iklim krizini kapitalist ülkeler kadar tetikledi. Belki moderniteden, ‘akıl çağı’nda ekonomik-teknolojik ilerlemenin mutlaklaştırılmasından söz etmek doğru olur. Özellikle 20. yüzyılın sınırsız büyüme ve dünya hakimiyeti çarkına kapılmış bütün ülkeler ve sistemler iklim faciasından aynı oranda sorumludurlar.
‘Köpekli Çocuklar’ günümüzde kimi veya neyi temsil ediyor?
Köpekli Çocuklar bir metafor. Sistemin dışında kalmış, ezilmiş, mağdur edilmiş, kesimleri temsil ediyor. Yakın çevremize bakmak yeter; savaşlarla, çatışmalarla, zorunlu göçlerle tarumar edilmiş ülkelerin bizim sokaklarımızı da dolduran, kaçarken yollarda ölen, denizlerde boğulan, kimsesiz, geleceksiz çocuklarını düşünün. Ben onların mağduriyetinden ve masumiyetinden bir gelecek umudu devşirmeye çalıştım. Bu da distopyanın ütopik yanı.
Sizce gerçekten ‘son’ yazısı çok mu yakınımızda?
Son’un ne kadar yakın olduğunu bilemiyorum. Gerçekten bir son olacak mı yoksa kitabın erkek karakteri Adam’ın düşündüğü sonsuzluk mu daha gerçekçi? Ama şurası kesin ki, yüzyıllarla ölçülmeyen çok daha yakın bir gelecekte, dünyanın bütününü kapsayan doğal felaketler, özellikle kuraklık, ardından su baskınları, vb. bizim yaşamımızı çekilmez hale getirecek. Doğa, yaşattığı beslediği bütün türlerle birlikte ağır ağır, çektire çektire tükenecek. Bunun bütün işaretlerini görüyoruz. Bilim insanları karbondioksit, sera gazları salınımının, artık geri dönüşsüz noktaya varmasına 10-12 yıl kaldığını, daha sonra alınacak önlemlerin bir işe yaramayacağını söylüyorlar. Ben bağımsız bilim insanların uyarılarına petrol tekellerinin ve savaş endüstrisi baronlarının sözcülerinden daha fazla inanırım.
Bundan birkaç yıl öncesine kadar 1984, Hayvan Çiftliği kitapları çok satanlar listesindeydi. Uzun süredir de Fahrenheit 451 çok satanlar listesinden inmiyor. Kıyamet senaryolarıyla ilgili yapılan filmler yoğun ilgi görüyor. Bu konulara bu kadar ilgi duyulurken gerçek soruna neden bu kadar kayıtsız kalınıyor?
İnsanlar tehlike çok yakınlarına gelmeden kolay kolay uyanmazlar, kendi yaşamlarıyla sınırlı bir dünya tasavvurunun ötesine geçmeleri güçtür. Öte yandan iklim krizinin gerçek sorumluları, konuyu örtbas etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Mesela, bir çeşit iklim havarisi gibi ortaya çıkan ve çok ciddi farkındalık yaratan Greta’ya karşı, dünyayı ve insanlığı ateşe atmaktan çekinmeyen otokratlardan, onların iktidarlarının dayanağı uluslararası küresel tekellerden, emirlerindeki medyadan kaynaklanan güdümlü saldırılar giderek yükseliyor. En kötüsü de sınırsız büyüme ve pastadan pay kapma hevesindeki ulusal kalkınmacı rejimlerin/ anlayışların da aynı koroya katılması. On yıllardır ekolojik sorunlarla ilgi alarm çanları çalan bilim insanları itibarsızlaştırılıyor, sesleri kısılmaya çalışılıyor.
Öte yandan, 21.yüzyıl dünyasında kitleler, ’başka bir dünya’nın mümkün olabileceğine dair umutlarını büyük ölçüde yitirmiş durumdalar. Tarihte böyle çağlar, böyle dönemler vardır. Umut yitirilince mücadele gücü de kalmaz. O zaman, kıyamet senaryolarını korkunç ama sizinle ilgisi olmayan kurgular olarak seyreder, sistemle mümkün olduğunca bütünleşip yaşar gidersiniz. Bu sosyo-psikolojik ruh halinin geçici olduğunu da eklemeliyim ki ben de umutsuzlar kervanına katılmayayım.
Son olarak Türkiye’de edebiyat alanında Son Ada akla gelen ilk distopya. Ortam bu kadar müsaitken neden yazın alanında bu türden eserler çıkmıyor? Zira Son Ada da sizin romanınız da bu toprakların yakından tanıdığı konuları işliyor.
Belki Son Ada’dan ve Köpekli Çocuklar Gecesi’nden başka distopya denemeleri de vardır ama pek görünür olamamışlardır, emin değilim. Ancak benim 2009’da basılan Çöplüğün Generali romanım da bir distopyadır. Şanssız bir siyasal ortamda, çok farklı bir açıdan okundu ne yazık ki. O romanda, bir virüsün etkisiyle hafızası silinmiş bir toplum anlatılır. Köpekli Çocuklar Gecesi’nin köpekli çocukları gibi o romanda da çöp toplayıcı çocuklar vardır ve temiz kalmış olanlar onlardır. Çöplüğün Generali çok iyi çöp topladığı için bu isme hak kazanmış, çöpler arasında bulduğu asker paltosuna yıldızlar takmış bir çocuktan ibarettir, metne siyasal-ideolojik gözle yaklaşan kimilerinin sandığı gibi gerçek bir general değil!
Köpekli Çocuklar Gecesi’nin farkı ekolojik bir distopya olması. Bu anlamda bizim edebiyatımızda bir ilk olduğu söyleniyor, öyle midir bilemem, ‘ilk’ veya ‘en’ gibi değerlendirmelerden her zaman çekinmişimdir. Ekolojik distopya olarak, romanın bu toprakları aşan, yeryüzünün bütününe uzanan bir uyarısı, daha doğrusu farkındalık yaratma kaygısı var.
Sanırım önümüzdeki yıllarda distopyalar çoğalacak çünkü ütopyalar kuramayacak kadar kötü bir dönemden geçiyoruz.
soyerbrk@gmail.com