Miguel Angel Asturias – Karaköy Mono

Yerel halk kültürü değerlerini çağdaş bir destan oluşturma yolunda değerlendirmiştir.

Guatemala City’de doğdu. Doğduktan bir yıl sonra iktidara gelen diktatör Cabrera’nın, ailesini Salama adlı küçük bir kentte oturmaya zorlaması yüzünden daha çok küçük yaşlarda Maya Kızılderililerinin kültürleri ve çektikleri sıkıntılarla yüz yüze geldi. San Carlos Üniversitesinde hukuk öğrenimi yaptığı günlerde askeri rejime karşı çıkan gençlik hareketleri içinde yer aldı. 1923’te mezun olduktan sonra Paris’e gidip Sorbonne Üniversitesinde Maya kültürleri uzmanı Georges Raynaud’nun yanında eğitim gördü. Yine bu günlerde ilişkiye girdiği Andre Breton’un etkisiyle Gerçeküstücülük’ün kararlı bir savunucusu oldu. 1933’te ülkesine döndüğünde bir radyo dergisinin editörlüğünü yapmaya başlayan Asturias, 1946’da daha liberal eğilimli bir hükümetin işbaşına geçmesiyle aldığı diplomatik görevlerle Mek­sika, Arjantin ve Fransa’da bulundu. 1955’te görüşle­rine yakın olduğu hükümetin devrilmesinden sonra diplomatik görevini ve Guatemala yurttaşlığını kay­beden Asturias, Buenos Aires’te yaşamaya başladı. Sekiz yıl burada kaldıktan sonra Arjantin’de yer alan hükümet değişikliği sonunda zorunlu olarak Avrupa’ ya geçti. Paris ve Cenova’da yaşadı. 1966 yılında Başkan Montenegro’nun yönetime gelmesiyle ülkesi­nin Paris başkonsolosu olarak atandı. 1970’e kadar bu görevini sürdüren yazar, 1974’te Madrid’de öldü. Asturias 1966 Lenin Barış Ödülü’nü, 1967 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.

Asturias 1926’daki folklor incelemesinden sonra 1930’da Fransa’da iken, Leyendas de Guatemala’yı yayımladı. İspanyolların gelişinden önceki dönem Maya kültürünü ve yaşamını anlatan bu kitap, sömür­ge koşullarının doğurduğu çatışmayı yitip gitmiş bu uygarlığın değerleri aracılığıyla yansıtır. Önce Fran­sa’da, daha sonraları ülkesinde adım duyurmasına olanak sağlayan bu kitaptan sonra, Asturias, birkaç şiir kitabı yayımladı. 

1946’da ülkede belirli özgürlük­lerin kazanıldığı bir dönemde diktatör Manuel Estrada Cabrera’nın kara gerçeğini veren El Senor Presidente (Sayın Başkan) adlı romanını yayımladı. Yoğun ve şiir yüklü bir dille yazılmış bu yapıt, yazarın romancılıktaki ustalığını bütün dünyaya kabul ettirdi. 1949 yılında yayımladığı ve eleştirmenlerin başyapıtı olarak değerlendirdikleri Hombres de Maiz (Mısır Adamları) geleneksel yerli kültürünün modern teknoloji ile karşılaştığında geçirdiği acı deneyleri, düşlerle gerçekliği iç içe yansıtan bir anlatıma sahiptir. Yazar bu kitabında bir Maya söylencesine göre insanın Kutsal Mısır’dan yaratıldığı inancını çağdaş bir biçimle bağdaştırmıştı. Asturias 1950-60 yılları ara­sında “Muz Üçlüsü” adını taşıyan büyük bir ırmak roman yayımladı. Viento Fuerte, El Papa Verde ve Los Ojos de Los Enterrados adındaki bu romanlarda United Fruit Company’nin Orta ve Güney Amerika’daki sömürgenliğini, işçilerin ve küçük toprak sahiplerinin bu egemenliğe karşı direnişini, halkın içinden çıkan devrimci önderin başarıya ulaşmak için çeşitli müca­dele yöntemlerini birbiri ardından deneyişini anlattı. Çeşitli Maya söylencelerine dayanan bu üçlüdeki romanlar, yaşamı, en iğrenç yanlarından en yüce yanlarına dek masalla gerçeğin iç içe geçtiği bir anlatımla aktarıyordu. Asturias’ın bundan sonra yaz­dığı romanlarda öncekilerden çok daha sert ve ödün­süz bir mücadele anlayışı görülür. 1963’te yayımladığı Mulata de Tal’da güçlü olmak isteyen yoksul bir köylünün karısını bu isteğini gerçekleştirebilecek olan Mısır Tanrısı’na satması ve bu yolla gelen zenginliğin yaşamını altüst etmesi anlatılır.

Asturias tüm sanat yaşamı boyunca, Güney Amerika’nın Avrupalılar tarafından keşfinden çok önceleri, buralardaki insanların güçlü bir kültürleri olduğunu, atalarından devraldıkları Maya kültürünün yeniden değerlendirilip işlendiğinde dünyaya yeni bir kültürel zenginlik odağı armağan edilebileceğini savunmuştur. Bu özelliği kendinden sonra gelecek ve Latin Amerika romanını oluşturacak sanatçılar için güçlü bir başlangıç noktasıdır. Gençliğinde etkisi altına girdiği Gerçeküstücülük’ün diline getirdiği etkiler, Maya söylencelerinin şiirselliğiyle birleşince, çağdaş siyasal ve toplumsal sorunların çarpıcı ve etkili bir biçimde sergilendiği yeni bir sanatsal bileşim doğdu.