Hepimiz biliriz, anlatı-öykü-masal aslında toplulukların can damarıdır. – Karaköy Mono

Yazar Muammer Kıranoğlu ile son romanı “Dönüşsüzlük” üzerine konuştuk. Kısa öyküleri ile bilinen yazar, bu romanıyla da ona benzer yeni bir tarzla karşımıza çıkıyor. Yer yer çok duygu yüklü anlara denk gelsek de asıl mesele hep hayatta kalma meselesi: Aşkı, mesleği, aileyi, işi, patronu, geleceği yani son kertede herkesi, her şeyi idare etmek ve mutlu etmek mümkün mü değil mi anlamaya çalışıyor gibi. Bir de tabii ki kendimiz varız; biz ne olacağız, acaba insan kendini mutlu edebilir mi, bunun için ne gerekir, ilacı nedir sorduk kendisine…



1. Neden Dönüşsüzlük? Hem zor okunan hem de çok sert bir ifade gibi…

— Evet, baştan en baştan başlamak çok önemli. Kitabın adı benim için hayatın kısa tanımı, hatta özeti gibi. Nerden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz. Kimimiz bize bu konuda bilgi veren, bildirim yapan dinlere kimimiz filozoflara inanıyoruz. Kimimiz de hiçbirine inanmıyor, inanmak istemiyor öylesine yaşıyor, nefes alıp veriyoruz. Zaman akıp gidiyor, olanlar oluyor. Yaptığımız hatalar var, hem de çok. En önemlisi de bu hataların, insan seçimleri hakkında olması kanımca. Doğru arkadaşı, eşi ya da dostu bulmak çok önemli. Gerisi hikâye bana göre. Bunun için arayış çok önemli. Kimse aramaktan usanmamalıdır ki, aramak da bulmak demek değildir; sürekli aramaktır ve bulduğunu sanıp yanılmak, yaptığın hatalar üzerine düşünmektir. Ve eğer hâlâ yaşıyorsan kendini şanslı görüp zihnin meşakkatli ama zevkli yollarında tur atmaya devam etmektir… Gerçekte hepimiz sağlam duyguların peşindeyiz, doyurucu fikirler ve anlar… bunlar olmadan olmaz. Bunlar eksikse bizler de daha çok eksiğiz demektir. Yeri geldiğinde inandığımızı, bildiğimizi sandığımız her şeyi çöpe atabilmeliyiz. Hakikatin öyle bir yüzü var ki kendini kandırma noktasında eğer çok maharetli değilsen bir anda değişebilir ve aydınlanan zihninin sana gösterdiği şeyin çok farklı olduğunu ya da her şeyin koskoca bir hiçlikten ibaret olduğunu anlayabilirsin. Dönüşsüzlük de böyle bir şey. Özüne, gerçeğine, hakikatine dönememek, gerçek referanslarını kaybetmek ya da bulmak yolunda sürekli yol almak. Nereye varacağını bilemeden, korkuyla, sevinçle, arada kalmışlık ve ne yapacağını bilememekle dolu olarak yol almak… Gerçekten dehşet bir şey düşününce. Aman Allahım diyesi geliyor insanın. Nereye gidiyoruz ve neyle karşılacağız!

2. Biraz da karakterden bahsedelim. Adı Ozan. Neden bu isim? Çok saf bir kişi karakteri çizilirken bir taraftan da her şeyin farkında ve inanılmaz acılar çeken biri gibi…

— Ne güzel ifade ettiniz. Çok teşekkür ederim öncelikle. Zaten en önemli şeylerden biridir isimler. Bir şeyin adını koymadığınızda onu var edemezsiniz. Yaratma süreci tamamen isim bulma ve koyma ile ilgili bir şeydir. İsmi olmayan bir şey, nesne ya da kişi yoktur olmamıştır, olamamıştır… Ozan’ın kimliği, kişiliği, her şeyi öncelikle saflık üzerine kurulmuştur. Saf derken aptal, bilgisiz, çok acemi bir kişiden bahsetmiyoruz. Kafası gayet iyi çalışan, neyin ne olduğunu gören ama sürekli kaybediyormuş hissi yaşayan, asla insanlara kendini tam olarak ifade edemeyen ya da gösteremeyen bir şahıs. Bu yüzden de sürekli okuyor, yazıyor, içini döküyor kağıtlara. Usta yazarlar olmasa ya da hayatında kitaplar eksik olsa bu adam çok fena harcanır. Malum dünyayla baş etmede çok maharetli sayılmasa da kitaplardan aldığı enerji, haz, isyan duygusu onu sürekli diri kılıyor. Aslında kendini bu dünyaya ait hissedememekten al da tam bu dünya için yaratılmış olduğunu hissedip ona göre bir takım işlere kalkışayım derken eline yüzüne bulaştırmalar ya da kime karşıysa sorumluluğu onu mutlu edememe, istediğini verememe durumu ortaya çıkıyor. Bu adam bu yüzden de çok acı çekiyor. Arkadaşları, sevgilisi olsun istiyor, herkes gibi bir hayatı; işi-gücü, mesleği, sosyal bir çevresi, ama nihayetinde hep bocalıyor, sıkılıyor ya da herkes gibi olamıyor. Ozan isim olarak bana biraz da bu çağrışımları veriyordu. Yani şair desen şair değil, irfan sahibi diyelim hadi ama nerden belli kimse hissedemiyor -kendine yani bu irfan- sonrasında okuyup öğrenip aşmaya çalıştığı eksikliklerle boğuşmaları vs… Yine de gerçek ozanlara büyük saygı duyarak söylüyorum, ismi bu olan kahramanımız romantizmin dolayımlarında geziyor, vazgeçemiyor, ruh hali bu!

3. Ozan’ın üniversite hayatı sanki, hayata gerçekten atılmadan önce bir prova gibi. Hocası, arkadaşları, kızlar hepsi birden onu sınıyor ya da bize öyle geliyor. Sanki orada verdiği varoluşsal savaş sonrasına da ışık tutuyor. Birincisi başarılı olmak istiyor, ikincisi güçlü. Ama olamıyor da kıyılarında dolanıyor. Ozan’ın asıl esprisi nedir? Kime, neden bu kadar kendini kabul ettirmeye uğraşıyor ki sonunda hayalkırıklığıyla karşılaşıyor çoğunlukla. Kendiyle bu savaşın sebebi ne, merak ediyor insan?

— Yine çok iyi bir yerden yakaladınız, çok teşekkür ederim. Aslında Ozan taşrada doğan, büyüyen bir çocuk. Bu küçük çevrelerin kendince insana sağladığı bir güvenlik çemberi vardır. Eş, dost, akrabalar bir şekilde hep göz önünde olmayı, kontrol edilmeyi bekler. İşte o çemberin dışına çıkınca asıl macera başlar. Bunu bizim gibi ülkelerde gençler üniversite okuyarak farklı şehirlerde özellikle de büyük şehirlerde deneyimleme fırsatı bulur. Kimisi kabuğundan çabucak sıyrılır kimisinin de eski alışkanlıklar güvenli yaşam duygusu bırakmaz yakasını… Ozan bu ikinci türden. Tam olarak kıramadağı gibi kabuğunu, onunla da yaşamak istemeyen, daha özgür olmak isteyen bir insan. Çünkü kızlara âşık olacak, onlarla eğlenecek, arkadaşlarıyla erkek gibi zaman geçirecek ve onların karşısında hiç eziklik duymadan rüştünü ispatlayacak. Yani o taşradan gelmenin farkındalığını başkalarıyla olan ilişkilerinde aşmış olacak. Kimse için kolay değil tabii ki, onun için de kolay olmadı. Bir çok arkadaşı rahat rahat kızlarla takılırken ve ilk cinsel deneyimlerini kolayca yaşayıp aşarken bizimkisi hep oralarda takılıp kaldı adeta patinaj yaptı. Kötü ya da ilgi görmeyen biri olduğundan değil, tam tersine saf ve heyecanlı olması ve nerde nasıl davranacağını bilme rahatlığını yaşayamadığından. Yeri geldi hocaları karşısında dürüstlüğü yüzünden zor durumlara düştü. Ama hep çabaladı ya da yapamıyorsa sustu içine çekildi. Onun için üniversite evet, çok iyi bir deneyim oldu.

4. Hüsamettin’le arası nasıl Ozan’ın. İyi mi, kötü mü?

— Kötü diyemeyiz. Hatta sonraları çok daha da iyiye gitti ilişkileri. Hüsamettin onun için bir baba figürüne dönüştü. Kendisini aileden biri gibi hissettirdi çünkü. Ve Hüsamettin belki onda kendini gördüğü için aslında Ozan’ı zorlarken iyilik yaptığını biliyordu. Bir de kızına tutulması ayrıca başını döndüren bir şey oldu ve sonrasında zaten olaylar hızlıca gelişmeye başladı.

5. Evet haklısınız. Neredeyse sihirli bir el değdi hayatlarına ve Ozan için de Hüsamettin için de yeni bir başlangıça dönüştü her şey. O yüzden sormak istiyorum. Neden uçakla? Olmak zorunda mıydı? Dönüşsüzlük derken biraz da işin içine büyük talihsizlikler mi girdi? Yani artık gerçekten bundan sonra hayatın bambaşka olacak ve sen ne yaparsan yap geri dönüşü olmayacak?

— Uçakla ilgili mesele aslında benim için de çok ilginçti. Yazarken daha etkileyici olmasını istemiştim. Ayrıca iş gereği uzaklara gitmek onunla daha bir mümkündü. Uçakların arızlanması hatta kaçırılması hepimizin de başına gelebilecek bir şey. Kimse istemez tabii ki öyle bir şeyi, düşünsenize uçağın birinin motoru bozuluyor ve siz de içindesiniz ya da adamın biri uçağı kaçırıyor neler hissedersiniz. Bütün bunlar kahramanımızın gerçekten artık hayatın zorlu yollarına girdiğini hissetmesi içindi. Ve yaşanılan her tecrübe hem ağır olacaktı hem de bir değişim yaşatacaktı. İşin ilginç yanı bu ağır tecrübeler ona yaradı da. Gelişen olaylar ancak rüyasında görebileceği bir kadını adeta kucağına düşürdü, taşradan gelip büyük şehirde kaybolma hissi yaşarken birden kendini Avrupa’da gezerken buldu. Hatta oralarda özellikle aşk ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşadı. Bunlar işte hep cesaretin, kabuğunu kırabilmenin ya da yeni mecralara adım atabilmenin getirileriydi.

6. Gelelim kitaplara. Ozan aslında kitaplarla yaşayan bir çocuk. Peki neden yetmedi ona? Farkında ya da değil neden fazlasını istiyor?

— Daha fazlasını istiyor diye bir durum yok. Okumaktan çok zevk alan birisi. Gerçekten de asıl dostları hep kitaplar. Çoğu sıkıcı şeylerin sonunda teselli bulduğu tek şey onlar. Özellikle de iyi edebiyat, felsefe okuyor. Aslında hayatta başımıza gelen her şeye bir cevap var ya da hepsinin yaşanmış ya da anlatılmış benzerleri var. Bunları yakalamak da önemli. Hem insan bir şey yaşıyorken tam olarak ne yaşadığını hissedemeyebilir daha doğrusu ifade edemeyebilir. Ama yazıyla, öyküyle ya da romanla çok daha etkili bir şekilde hissettirilebilir bunlar. Çünkü asıl espiri hayal gücündedir. Hayalleri kurumuş insanların yaşamlarının da bir yoğunluğu yahut anlamı kalmaz. Bizi asıl yaşatan şey budur. Yaşamak dediğimiz şey anılardan ibarettir. Ve onlar da ancak beslenirse büyür, insanı bir kıvama getirir. Hepimiz biliriz, anlatı-öykü-masal aslında toplulukların can damarıdır. Yalnızlığın tek ilacıdır. 

 7. Ozan’ın bir Avrupa sevgisi de var gibi. Onu etkileyen şeyler neler Avrupa denilince?

— Evet, Avrupa çok önemli. Ozan bunu şehir şehir gezdikçe görüyor. Yani öyle küfretmekle, biz şuyduk buyduk demekle olmuyor. Kültürle, sanatla, tarihle dolu şehirler. En güzeli de bunun çok farkında olması. Ozan için yeni keşifler çok önemli. Zihni bu anlamda değişimler yaşıyor, kendini buluyor belki de. Yerelliğin ya da lokalliğin aşılması gereken bir dünyada yani bir olaya ya da şeye artık seni de etkileme yüzdesi çok arttığı için dünya çapında bakman gerekir ki kahramanımızın da bunu hissedip çözmeye çalışması takdir edilesi bir durum. Dünya hepimizin ve her yer bizim. Gidebilir, görebilir, anlayabilirsen…

8. Bunu sormadan geçemeyiz sanıyorum. Ozan için aşk meşk tamam ama biraz da sanki bir cinsel doyumsuzluk ya da kadın düşkünlüğü mü var? Sanki birçok olayın merkezinde bir kadın ya da kadın arzusu yatıyor. İnsanda eksik yan derken biraz da cinsel yaşamın eksikliği mi söz konusu? 

— Tabii ki sormanız iyi oldu. Açıklamak gerekiyor. Ozan genç bir adam. Belli şeylerden geçse de onu biraz da yalnız ya da içe kapanık yapan şeylerden birisi kadınlarla olan ilişkisi hatta ilk zamanlar için söyleyelim ilişkisizliği… Kendi de bunun farkında; geleneksel bir yetişme kültüründen geldiği için rahat değil. Üniversitede bunu aşmaya çalışıyor fakat zorlanıyor. Bir kız arkadaş edinmek ona çok pahalıya mal olabiliyor, hem moral hem maddi anlamda. Cinsel doyum hayatının merkezinde değil, hep eksik. O yüzden bazen ona sadece gülen ya da onunla konuşan bir kıza bile âşık olabilir. Ne yazık ki böyle. Sonunda kendi zarar görüyor fakat duyguları dizginlemek gerçekten çok zor. Ozan için de geçerli bu. Çocuk kendini rahatlatacak kadını son anda kurtulan, düşmeyen bir uçakta buluyor artık siz düşünün durumu. Ama yapacak bir şey yok, adam böyle böyle kendini buluyor. Ve çok özel şeyler de yaşıyor artık…

9. Son olarak ne eklemek istersiniz?

— Ben eğlenceli, güzel bir roman yazdığımı, güzel bir hikâye oluşturdurduğumu düşünüyorum. Romanda bir sürü başka, okuyanları şaşırtacak ayrıntı da var. Hepsinden burda bahsetmek zaten imkânsız. Ama okuyanlar farklı olduğunu hissedeceklerdir bu romanın; hem yazım tekniği açısından hem de dili ve hikâyesi açısından. Devamını da yazmayı düşüyorum. Ozan zaten Avrupa’da kaldı, dönemedi doğal olarak. Sadece orasıyla yetinmeyebilir. Ayrıca biraz kirli işlere de bulaşacak gibi. Okuyucuların bunu da merak etmesini isterim açıkçası. 

Bu romanın meselesi; ne kadar kolay, gelişmiş gözükse de hayatımız, aslında öyle olmadığı ve hayatta kalmak, düzgün yaşamak için çok çaba sarfetmek gerektiği. Hem maddi imkânlar hem aşk meşk hem toplumsal statü anlamında herbirimizi bekleyen engellerin ya da tesadüflerin biraz da ironi katılarak hikâyeleştirilmesi diyebiliriz. Ben yazarken çok zevk almıştım. Okurken de zevk alınır umarım. Zira yazdıklarımda şuna dikkat etmeye çalışırım; bir nebze bile tebessüm ettirme potansiyeli taşımıyorsa benim için iyi bir yazın değildir o. Elimden geldiğince bu düstura sadık kalmaya çalışıyorum. Herkesi düşünmeye ve iyi vakit geçirmeye sevk etsin ayrıca diye de uğraşıyorum. Ve akıcı bir dil de çok önemlidir benim için…

Teşekkür ederim.

Biz teşekkür ederiz.