TANPINAR: SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ – Karaköy Mono

Tanpınar’ın şiiri, romanı, öyküleri ve denemeleri… İşte bir Türk aydını! Çocukluğunda babasının mesleği gereği neredeyse Anadolu’nun her yerine gider. Daha küçük yaşlarda çeşitli insanların tutarsızlıklarını kayda alarak görüşlerini ve birikimini zenginleştirir. Her bilgiyi özümseyerek ona farklı bir soluk ve renk getirir. Tanpınar “zaman” kavramıyla yakından ilgilenir. Zira eserlerine de bu yansımıştır. 1954 yılında yayımlanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde eski ile yeniyi, doğru ile yanlışı, içsel ve dışsal çatışmaları nasıl algıladığını görürüz. Doğu-Batı arasında kalmış toplumu eleştirel bir serzenişle işlerken eserinde sözler ve imgeler hakikatin titreşimi haline bürünür. Hayatı, ilişkileri, milletleri ve görüşleri karşılaştırarak ve diyaloglarla zenginleştirerek iki karakterde toplamıştır. Başkarakterin biri Hayri İrdal, diğeri Halit Ayarcı’dır. İrdal, geçmişe dönük, irdeleyici tavrıyla çevresindekilerle de çatışma halinde olmuştur. İç dünyasında yaşadığı sıkıntılar, psikolojik baskılar da eserin ön planındadır.



Büyük Ümitler 

Eserin en canlı yeri, Hayri İrdal’ın hayatındaki iki ayrı dönemdir. İlki Halit Ayarcı’yı tanımadan önceki yaşamıdır. Hayatı hafife alan yahut eskiye bağlı, yeniye ayak uyduramayan bir tiptir. Hayata farklı bir pencereden bakmayı, doğru olanı yapıyormuş hissiyle yaşamıştır. İrdal, yoksulluk içinde geçen hayatında sabrın en büyük hazine olduğuna inanır. Her ne kadar hayata karamsar yaklaşmışsa da içindeki ümidi öldürmemiş her an muhayyile ederek ümitle yaşamayı kendine kural saymıştır: “O kadar ihtiyaç ve yoksulluk içinde; fakat o kadar rüyalı ve ümitli geçen çocukluk yıllarıma bakar gibi oluyorum.”

Hayri İrdal, yetişkin olduğunda Nuri Efendi’nin yanına çırak olarak girer. Nuri Efendi saatler hakkında epey ilgili ve bilgilidir. İkisinin ortak noktasını kader birleştirmiştir, çünkü İrdal çocukken sünnet düğününde aldığı saatle artık saatlere olan merakı artmıştır. İş bulduğuna sevinen İrdal, bundan böyle tek meşguliyeti saatler olunca azıcık da olsa bakış tarzını değiştirmiştir. “Lüzumsuz hiçbir şeyin peşinden koşmadım” derken bile bu işe benimseyerek ve severek girdiğini görürüz. Ancak işi, kendisi için bu kadar sıradan olmasa da bunu çevresine asla sezdirmez. Alışmıştır hayatında bir takım yeniliklere lakin talihin getirdiği şansla hayatında ufak gelişmeleri takip ederken, beklenmedik bir ölümle sarsılır. 1912 yılında Nuri Efendi vefat eder ve bu vefat bir takım sorunlara yol açar. İşsiz kalan İrdal, geçmişteki benliğine geri dönmekten çekinmez. Tekrar hayata karamsar yaklaşması, çevresi tarafından kendisine fazla önem verilmemesinin sebebidir. Annesine, bu çocuk ne olacak, sualleri sorulur sürekli.

Küçük Hakikatler

Bu bölümde dört sene sonrasını okuruz. İrdal bu kadar süre içerisinde değiştiğini düşünür. Zebun çaresizliğinden kurtulmuş, kimi eski hatıraları, arkasında bırakmayı hedeflemiştir. Ancak hakikatler tam tersini gösterir, bu süreçte babasını kaybeden İrdal tekrar işinden olur ve bunalıma girer. Oysa neler düşünmüş, kafasında neler tasarlamıştır ki hiçbiri boşuna değildir. Şu cümleler halini bir güzel izah eder: “Halbuki ben bu dört seneden neler beklemiştim şimdi ise içimde aynı hayat isteksizliği, her şeyi aynı umursamamak.” Hayata basit gözle bakan İrdal, bir müddet daha işsiz gezer ve karanlık düşünceleri benliğini sarmaya başlarken karşısına Abdüsselam Bey çıkar ve Hayri İrdal’a iş bulma yoluna girer. Daha sonra olaylar bir hayli ummadık şekilde gelişmiş, Abdüsselam Bey İrdal’ı evine almış ve Emine ile evlendirmiştir. Emine kendi halinde yaşayan doğmalara bağlı bir kişiliktir. Bu beklenmedik evlilik İrdal’ın münzevi haline teselli olmuş, hayatına birinin eşlik edecek olması onu mutlu etmiştir. Hayri İrdal ile Emine’nin kızları dünyaya geldiğinde, Abdüsselam Bey yanlışlıkla çocuğa Hayri İrdal’ın annesinin ismini vereceği yerde kendi annesinin ismini verir. Küçük kızın adı Zehra olarak kalır. Abdüsselam Bey vefat etmeden önce kızları Zehra için vasiyet yazar. Bu birtakım sorunların kapısını aralamıştır. Tüm bu sorunlar içerisinde İrdal, Dr. Ramiz ile tanışmış hayatın kendisine getireceklerine hazır bir haldedir. Dr Ramiz önce İrdal’ın neler yaşadığını anlamak ister, daha sonra hayatını dinleyip çıkarımlarda bulunur. Çocukluğuna inmesi, bir şeylerin geçmişten izler bıraktığı kanısını oluşturur. Ve psikanaliz altında İrdal ile epey ilgilenir. Gidip gelmeler sonucu Dr. Ramiz, İrdal’ın rüyalarını dinlemek ister. İrdal az çok hatırladığı rüyalarını anlatır ve bunların sonucunda doktor, babasını beğenmediğini, yeni bir baba arayışında olduğunu söyler ona. Doktorun bu sözleri İrdal’ı çileden çıkarmıştır: “Bu iftiraydı, hainlikti, zalimlikti beni bir kalemle insanlığın dışına çıkarmaktı.” Fakat Dr. Ramiz sarf ettiklerinde kararlıdır. Ve hatta İrdal’ın hayatındaki olumsuzlukları da buna bağlamıştır. Bu durumda İrdal kendisini iyice sıkışıp kalmış hisseder, kendisini ancak yine kendisinin kurtaracağını düşünür.

Sabaha Doğru

Hayri İrdal’ın hayatının dönüm noktası olan bu bölümde, Dr. Ramiz’in vesilesiyle Halit Ayarcı ile tanışacaktır. Ayarcı, geniş düşünen kimi olayların realist tarafını önemsemeyen hayatın tadını ancak bu şekilde alabilen optimist yapıda bir kişiliktir. Onun sayesinde, içinde kimsenin görmediği, tanımadığı, doğru deyimle herkesten saklanan Hayri İrdal çıkar. Kendine ve yaşadığı hayata inancı neredeyse kaybolan İrdal: “Ben cahil bir adamım. Bütün bildiğim, Nuri Efendi ve Doktor Ramiz’den ve bir de sizden dinleyeceğim şeylerdir. Yani kulaktan ne kaparsam, ne kapmışsam onlar,” diye yakınır.

Bunun üzerine Halit Ayarcı telkinde bulunarak: “Ben de iddia ediyorum ki siz çok şey biliyorsunuz. Kâfi derecede zekisiniz. İnancınız yok. İşte eksikliğiniz. Siz mutlakın peşindesiniz. Ne garip, bir saatçinin mutlak değerler peşinde koşması,” der. İrdal’dan düşünmekle değil umut edip rota çizerek ardından eyleme geçerek bütün hayatını yönetmesini bekler. Bu atışmalar bile İrdal’ın uyanışının ilk tohumlarını eker.

Halit Ayarcı bozuk saatini çıkarır ve İrdal’ın tamir etmesini ister ki öncesinde Nuri Efendi’yi dinlemiş, saatlere olan bilgisinden ve felsefi anlayışından, İrdal’ın ise öğrendiklerinden etkilenmiştir. Bunun üzerine Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü kurma fikri ortaya çıkmış ve hemen işe koyulmuş, büroyu açmışlardır. Hayri İrdal müdür olarak çalışacak ve tüm akrabalar, tanıdıklar kızı Zehra da bu iş içinde olacaktır.

Her Mevsimin Bir Sonu Vardır 

Hayri İrdal’ın tüm yaşadıklarının bağlandığı bu bölümde, Enstitü büyümüştür. Ancak bir takım yalanlar doğrultusunda ilerlemektedir. Enstitünün projesini İrdal yapar ve herkes tarafından beğenilen bu projenin inşaatına başlandıktan sonra ‘Saat Evleri’ aklına gelir, ancak konu bir yere bağlanamayacaktır. Tüm akrabalar, tanıdıklar ve hatta kızı Zehra bile karşı çıkmıştır. Enstitü yalanlar çerçevesinde doğduğu için İrdal’ın görüşlerine önem verilse dahi artık güvensizlik söz konusudur. İrdal tüm bu olanları sakinlikle karşılamış ancak Halit Ayarcı kabul etmemiştir. Bu duruma ne kadar öfkelendiğini şu sözlerle ifade etmektedir:

“Nasıl olur? Dünyanın en modern müessesesinde en mükemmel ve en yeni şartlar altında ve bu kadar yenilik için de çalışan bu insanlar bu işi nasıl anlamazlar? O halde enstitüde ne işleri var? Niçin yeni binayı alkışladılar? Niçin bizi tebrik ettiler? Demek yalan söylüyorlar…” Halit Ayarcı ile çalışanlar arasında bu tatsız tartışma Ayarcı’yı bir hayli kırmıştır. Aylarca enstitüye uğramaz çünkü yaptığı her şeyin boş olduğunu düşünür ve artık müessesenin bile kendisine ait olmadığını İrdal’a açıkça söylemiştir. Tabii bu dönemde İrdal da epey sıkıntılara maruz kalmış, Ayarcı olmadan kendini eksik hissetmiştir. Birbirini kovalayan meseleler üzerine Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kapanma haberi gelir. Haberi alana herkes Hayri İrdal ve Halit Ayarcı’ya düşman olacaktır. 

 

Hazırlayan: Nuray Mina