Cep telefonları ilk çıktığında sadece babası zengin olanlarda vardı. Ki bize çok da gerekli bir şeymiş gibi görünmüyordu. Sadece lüks bir araçtı. Ve şunu düşünürdük; bir işe yaraması için herkeste olmalı.
Hatırlıyorum 2003 yılı gibiydi, bir yerde işe girmiştim ve cep telefonu almak zorunda kalmıştım. Yaygınlaşmaya başlamıştı cep telefonları. Aslında amaç “alo” demek ve mesaj yollayabilmekti. Ama küçük, şık bir aletti de. Çok afili olmasa da yerine göre hava attığınız da olurdu. Markasını vermeye gerek yok, zaten o tarihlerde birkaç cep telefonu markası vardı şimdi olduğu gibi. Tuşlu, dıt dıt öten aletlerdi.
Acaba insanoğlunun en büyük hayali nedir? Hepimiz her şeyi elimizin altında, gözümüzün önünde mi görmek istiyoruz? Yahut herkese her şeyi göstermek varlığımızı ispat etmek için mi gerekli?
O günlerden bugünlere oldukça gelişti cep telefonu teknolojisi. Başka daha güçlü markalar çıktı. Oyunlar çıktı ve en önemlisi internet; o bir devrim yarattı ve herkesin elinin altında koca bir iletişim, gösteri ağı oluşmaya başladı. Fotoğraf çekip paylaşmak; anlık, sonradan, sürekli…
Oldukça ilerleyen bir teknoloji ve iletişim(!) ağı kuruldu insanlar arasında. Artık herkes her şeyi gösterebiliyor ve anlatabiliyordu telefonu aracılığıyla.
Peki ne oldu? Ne değişti?
İnsanların hayatı yeni gelişen bu teknoloji sayesinde ne kadar iyileşti veya yükseldi.
Belki de çok büyüktür bu etki; olumludur hem de.
Hepimiz inanılmaz (unbelievable) bir durum içindeyiz. Artık kanıksamışız da. Küçücük bir çocuğa bile basit, kullanılabilir geliyor bu aletler. Resim çek paylaş, uygulamayı indir kullan, oyunlar oyunlar… zihnimiz böylece tazeleniyor, dinleniyor; stres atıyoruz dostlar(!)
Bazen “alo” dediğimiz de oluyor, eminim bunun farkındayızdır. Bir şey paylaştığımızda çünkü eğer beğenilmezse çok kızıyoruz da. Asıl önem verdiğimiz şey bu olmaya başladı çünkü. Beğeniliyor muyuz -hem de anında- yoksa beğenilmiyor muyuz?
Peki, bana kızmayın. Vallahi geri kafalı, yobaz biri değilim. Benim anlamak istediğim şey, böyle çok mu mutluyuz? O fotoğrafları çekip paylaşmasak, illaki bir şeye yorum yapıp beğenmesek ölür müyüz? Bir yanımız eksik mi kalır?
Ben şöyle düşünüyorum: İnsan temelde en insani ihtiyaçlarını karşılamasıyla tatmin olur. Gelin mesela, yemeyin, yeseniz de onu çıkartmayın, gıdıklandığınızda gülmeyin, üzüldüğünüzde ağlamayın… mutlu olmanız mümkün mü, hele de rahatlamanız?
Ne çok soru sordum. Şu an benim de elimde kaldırıp atamayacağım bir alet var. İçinde tanıdıklarımın numarası ve bir sürü kayıtlı şeyin olduğu, dokunmatik ve bu özelliği ile bile insana ayrıca haz veren bir alet. Zır zır öttüğünde “alo” deyip kullanıyorsun ama beğenilerle ve takipçi sayısıyla daha çok mutlu ediyor insanı.
“İlahi İnternet” ve “Cep Telefonu” vakası var önümüzde, hem de kocaman. Ne kitap okutuyor insana ne dergi. Ve gittikçe de insanların basılı bir şeye karşı eğilimini azaltıyor, belki de yok ediyor. Ve herkes ama herkes biriktiriyor. Çok fazla çekmesem de belki benim bile milyon fotoğrafım vardır biriken.
Dünya çok değişti. Hem de bu çok az bir zamanda oldu. Size daha önemlisini söyleyeyim, istediğimiz her şey ayağımıza geldi. Hadi bakalım hodri meydan! Bundan sonra daha fazlası ne olabilir? Dünyada gezilmedik, görülmedik yer kalmadı, hele de yazılmadık hiçbir şey kalmadı. Herkes bir karenin içine girdi. Aynanın bile bir hükmü kalmadı. Selfi bizi bizden aldı. Kendimi inandırmak, çözümlemek için her şey elimde. Ben daha güzelim ya da çok güzelim, daha özelim, daha zeki ve zevk sahibiyim. Mutsuzsam mutsuz olun, mutluysam mutlu…
Kafanızı eğin ve ekrana bakın; yeni dünyamız artık bu.