İçinde bir kırlangıç fırtınası: Can Yücel gideli 18 yıl oldu – Karaköy Mono

“Belkim bir kertenkeleydim
piç edilmiş bir yağmurun serini
bir güzelin çirkiniydim
çirkinlerin en güzeli
yeşil koşsa güneşlerin gölgesi
ben en hızlı yeşiliydim
kurbağa yarışlarında annemin
…”


Ağustos ayı, şiir insanlarını seviyor belli ki, dizelerle kalplerde bağ kuranları… Ağustosun 1926’sında Can Yücel, 27’sinde Turgut Uyar, 28’inde de Edip Cansever gelmiş dünyaya… Sanki hayat, özellikle oluşturmuş bu sırayı. Can Baba’nın da gidiş dönüş bileti, ağustos. Bugün ölüm yıldönümü… Dünyadan, isyanıyla,  muhalif duruşuyla, sevince çocuk oluşuyla geçip gidişinin 18. yılı…

***

İlk şiirini 10 yaşında Mozart ve Beethoven plaklarının etkisiyle yazmış, çok küçükken, en güzel, en saf zaman olan çocukken… Ve kaç yaşına gelirse gelsin, sevince çocuk olur Can Yücel. Ve serper çocuğu, çocukluğu dizelerine…

“…
Çocukken kaçırdığım uçurtma dönsün gelsin,
Hele çarpsın bu çerçi yükü şehirlere
…”

“…tutar çocuklara masal anlatırım
Ben de bir işe yararım elbet
Değil mi ya ben de insanım
…”

“…
Cıvıl cıvıldı gözleri
Yeni dağılmış bir ilkokul gibi
…”

“…
Bi de bi gün baktım gökyüzüne bir bayram gecesi
Bi kestane fişeği açmıştı yedi rengimden
Yağıyorum çocukların üstüne
…”

 “Her işin başında sevgi”, “Sevgi bir uğraştır” der…

“Kavlim benim dostluk üstüneydi
Sevgi üstüne sevinç üstüne”

Eleştirir, farkına vardırır, özgürlüğü, düşünmeyi öğretir. Canı özgürlük çeker, Can, “İlle de özgürlük” der.

“Kuzu gibi olun diyorlar
Büyüyüp ortaya çıkınca
Koyun gibi gütmek için sizi”

“…
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt Meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe, mutluluğa doğru
Her işin başında Sevgi diyor
…”

Ve Güler, sevdiği kadın…

“…
Yaşamak düğünse, sen orda gelindin
Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim”

Onsuz bir ağustosta, Güler de şöyle yazıyor ona:

“Yine Ağustos geldi, yine incir sıcağı, toprak güneş kokuyor, yine bademler çatladı, yine çırçır böcekleri caz yapıyor, yediveren limon salkım salkım, Taşçı Mehmet yerli tohumdan on dönüm karpuz ekmiş yine… Hani vasiyet etmiştin ya ona “Yerli tohum bankası kurun” diye… Sözünü unutmamış… Muhtar yine seni anlatıp duruyor; yaşadığımız yeri görmek için insanlar akın akın evimize geliyor. Hasan geldi, Güzel ve Su geldiler, bir sen yoksun…”

***

Şiirlerdeki sivri dili, isyanı, sevgisi ile Can Baba, her zaman bizimle…

Saygıyla anıyoruz…