Nakkaşın Hikayesi – Karaköy Mono

Nakşedilmiş çizgilerin, büyülü renklerin ve deruni hikayelerin içinde kaybolduğum zaman öğrendim ki “Minyatür” imiş güzelim yazma eserlerin içerisine renk katan ve gönlüme aşk düşüren bu resimlerin adı. Hurde, nakış da deniliyor, incecik nakşedildikleri için sayısız ayrıntıyla zenginleşmiş muhakkak anlattığı bir hikayesi olan bu resimlere. O hikayeler ki, konusu ister şehir olsun, ister aşk, ister kahramanlık destanı, ister dilden düşmeyen masal, hep sağlam bir zemini, kökü, bilgisi vardı ve bunu erdemiyle nakşederdi musavvir. Minyatür sanatı, günümüzde ki yaygın örneklerde görüldüğü üzere; giderek karikatürize olan figürler, dekoratif yığma binalar, herkesi aynılığa sürükleyen püskürtme boyalı zeminler, amaçsız dekoratif unsurların incelikli işlenişi, anlamsız bir araya gelen nesneler, farklı ellerde bile olsa hep aynılık hissi veren sayısız kopyalar değildir. Bu yoldan çok daha farklı bir yoldur ve daha önemlisi yolculuktur. Bir derdi vardır nakkaşın, bir cevabı, anlatacak hikayeleri, paylaşacak bilgileri, eline aldığı fırçayı harekete geçirecek gerçekçi bir nedeni, zanaatını coşturacak sevdası vardır. Ben bu hali kendime hal bildim, hissettim, anlamaya ve kendimce yol almaya gayret ettim. Çok sevdim ama sevdiğimden daha çok saygı duydum, üstüne titredim; yüzlerce nakkaşın kadim mirasına. Kendimi bildim bileli, sürekli bir şeyler çizen ve tasarlayan birisi olarak kalem elimden hiç düşmedi. İlk karakalem ile tanışıp, sonrasında yağlıboya ile resim öğrenmeye devam ettiğimde üniversite öğrencisiydim, resmin öğretilen kurallarından ayrı ruhum ince ince çizmek istiyordu, herkes tuvalin üstünü hızla doldururken ben zeminin bir köşesinde detayların şenliğinde kayboluyordum. Resim hocam bu ruha uygun bir sanatımız var, yüzyıllar öncesinden gelip devam eden ama yine de farklı bir resim sanatı, dedi minyatürü anlatırken. O zamana kadar farkındalığım oluşmamıştı böylesine her zerremize işlemiş sanatlarımıza; tezhip, hüsn-i hat, ebru, cilt, minyatür nedir diyerek eski yazma eserlerin kıymetli dünyasına selam ettim. Elimin gittiği, ruhumun aradığı ama ne olduğunu bilmediğim, hiç aklımda yokken gönlüme düşen ve belki hep orada olup beni bekleyen aşkı bulmuştum.

Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Destimal-i Şerif Töreni

Tanıdıkça bildim, bildikçe bilmediklerime ilerledim, gördükçe hayran, çizdikçe mutlu, boyadıkça var olduğumu hissederek bu günlere geldim. Yüzlerce yıllık bilgi denizinde yüzüyor, bu zenginlikte kendi fakirliğimi hissediyordum. Yeni şeyler öğrendikçe zenginleşiyor, sonrasında o bilginin açtığı kapılarda sadece bilgisizliğimi görüyordum. Her öğrendiğimiz, bize bilmediklerimizi gösteren bir ayna gibidir. Kalabalığın suyun üstünde kalmasını izler ve bilginin peşinde koşarken derinlere doğru ve bir nevi yalnızlığa, yalınlığa, kendi yolunuza doğru ilerlersiniz. Böyle bir yolculuktu ve tüm asıl yolculuklar gibi içime doğru, aslıma doğru, kendime doğruydu. Profesyonel hayat ve sorumluluklar günü kaplayınca geceler boyu çalışırken, farklı eğitimlerin açtığı pencerelerden bu yeni bilgilenmeyi beslerken, saatlerce çalışıp hiç ilerlemediğin sanrısı uyandıran bir sanat yaparken, sayısız denemeler ile tecrübelenirken, her biten işte bir yarımlık hissederken, hiçbir zaman oldum ben demeden yeni bir işe aşk ile koyulurken biliyordum ki “her tercih kendi mahremiyeti ile içkindir” ve biz tercih ile gayretlerimizden ibaretiz.

Mevlana ve ailesinin Afganistan’ın Belh şehrinden ayrılışı

MİNYATÜRDE ÖNEMLİ OLAN İNCE İŞÇİLİK, AYRINTILARIN ZENGİNLİĞİDİR

Kitap resmi sanatı için çok yaygın olarak kullanılmış olan “Minyatür” terimi, yazma eserlerdeki şekli ile konuların resimler ile açıklanmasıdır. Kelime olarak minyatür adını Ortaçağ Avrupası kitapları bölüm başlarının ilk harflerini süsleyen kırmızı renkli ‘minium’ denilen boyadan alır. Eski kaynaklarımız kitap resmi için Nakış Resim, Tasvir Sanatı ve minyatür yapan için de Nakkaş, “Musavvir” gibi sözcüklere yer verirler. Nakkaşlar dinsel konulardan şehir tasvirlerine, sosyal yaşamdan yöneticilerin törenlerine birçok önemli konuyu işlemişlerdir. Nadir ve çok ince el işçiliği olması, altın gibi değerli malzeme kullanımı, saray nakışhanesinde kollektif bir çalışma ile gerçekleşmesi bakımından pahalı bir sanattır ve yetkin ellerde saray nakkaşhanesinde üretilmiştir. Bu durum daha kaliteli eserler üretilmesini sağlamış ve saray mirası olarak korunan bu çalışmaların günümüze ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Minyatürde beni ilk etkileyen renklerin özgürlüğüdür, nakkaşını ve sonra seyredenini sonsuz bir masal dünyasının içine sürükler. Renk; atların mavisi, yerin pembesi, bulutun yeşili, suyun gümüşü, gökyüzünün altın halidir yani gerçekte olmadığı gibidir. Öncesinde renklerimiz tüm parlaklığı ve netliği ile yerleşir zemine ve onları sınırlayacak iyice görünür kılacak, saracak çizgilerini bekler. Çizgiler elimizde olan tek boyut verme unsurudur. İnceli, kalınlı yani bizim dilimizde nüanslı tahrir olarak çektiğimiz çizgiler, hem derinliği, hem kalınlığı, hem hacmi verebildiğimiz tek unsurumuzdur. Minyatürlerde genelde bütün konulara kuşbakışı bakılır ama objeler önden görülür ve nesneler birbirinden bağımsız olarak ele alınıp, her biri en iyi anlatılacak şekilde çizilir. Konu olarak önem taşıyan nesne veya figürler bazen daha büyük gösterilir. Minyatürde perspektif, gölge-ışık tamamen yok denilemez ama kısıtlı olarak tercih edilmiştir. Minyatürde perspektif olmayışı eksiklik değil, bütün ayrıntıyı olduğu gibi yansıtabilme üstünlüğü sağlamaktadır, çağdaş bakış bir objeyi olduğu gibi görmeme şeklindedir ki bu da minyatür bakışıdır. Minyatür sanatının derinliğini oluşturan asıl unsur perspektif değil, ince işçilik ve ayrıntıların zenginliğidir.

Nakkaşın Cenneti Nakkaş Hasan Paşa ve Siyer-i Nebi melekleri

SANAT FARKLILIKLARI YOK EDER, DUYGULARI BİRLEŞTİRİR

Eğer özgün bir minyatür ortaya çıkarmak istiyorsanız ki bu zanaat yanında sanatın doğrularını da dahil eder hayatınıza; sebatınızın, gayretinizin daha güçlü olması gerekiyordur artık. Zanaat süreci bellidir, geleneksel sanatların mantığını, kurallarını ilk olarak daha önceki dönemlerde yapılmış farklı eserleri inceleyip çalışarak anlarsınız ve daha sonra eski dönemlerdeki değişik ekollerin minyatür eserlerini kopya olarak çalışır, kompozisyon ile boyama tekniklerindeki farklılıkları algılayarak el maharetinizi geliştirirsiniz. Özgün eserler üretmeye çalıştığınızda ise bir bıçak sırtında ilerlersiniz; yapmaya çalıştığınız minyatür her an bir kopya, kolaj, grafik tasarım, illüstrasyon ya da naif resme dönüşebilir. Minyatür sanatında özgünlük için gerekli olan; geleneksel sanatlara ait çizim ve boyama özelliklerini bilmek, nakkaş titizliğine sahip olmak, çalıştığınız konuyu çalışarak bilgisine tam hakim olmak ve doğuştan var olan özgün fikirler üretme yeteneğine sahip olmaktır. Bu gerçekler bize, özgün sanat üreten minyatür sanatçılarının çok az oluşunun nedenini de anlatır veya niye bu kadar çok kopya çalışan olduğunu da. Her zaman için; geniş vizyonu ve derin bilgisi olan iyi bir hocanızın olması, özellikle bizim sanatlarımızda hem adap, hem gelenek, hem de yenilikleri sağlıklı algılamak için çok önemlidir. Özgün minyatür çalışmalarında konuya karar verdikten sonra, ön çalışma, arşiv inceleme, okuma ve bilgi toplama kısmı bazen boyama kısmından daha uzun sürer. Mekan çalışacağım zaman, minyatürümde tüm mimari eserlerin yerine tam yerleşmesine ve doğru olmasına çok dikkat ederim. Tarihi bir konu veya figür çalışacağımda ise tüm verileri ve görselleri toparlar, inceler ve sonra çalışmaya başlarım. Şehir görüntülerini, tarihi olayları veya efsane ve halk hikayelerini minyatür aracılığı ile anlatmayı çok seviyorum. Minyatür sanatımız; tarihimizden gelen, bize ait kültürümüzü yansıtan ve kendimizi başka kültürlere en iyi ve güçlü bir şekilde yansıtabileceğimiz bir sanatımızdır ve bunu hissederek çalışmalarımı yaparım. Eski bilgiyi ve zanaat marifetlerini, yeni fikirlerle oluşan özgün kompozisyonlarda yeniden işlemek çok keyiflidir.

Gülçin Anmaç – Amasya minyatürü

Sanat insanların ruhuna dokunur, ortak lisan konuşamadığımız uluslararası sanat buluşmalarında bunu daha çok hissedersiniz. Bir resmin önünde çok farklı ülkelerden insanlar durur ve ortak coşku herkesin gözlerinde hissedilir; bu sanatın farklılıkları yok edici, duyguları birleştirici halidir. Sanat akıl ile değil ruh ile üretilir anlaşılır, yol almak ve anlamak ancak böyle mümkündür. Sanat benim için nefes alma alanım, kendimi ifade etme yolum, bu dünyadan geçerken varoluşumu bana hissettiren nedenim ve eğitmen olarak ise başka hayatlara olumlu dokunma vesilemdir. Sanat ile yol alış, hayatınızdan fedakarlıklar yaparak ilerleyebileceğiniz bir süreç ve bu sürecin asıl duygusu ise her zaman olduğu gibi tüm imkansızları mümkün, tüm zorları kolay yapan sevmektir.