Yeniden Hayat! – Karaköy Mono

Öncelikler var, hep öncelikler. Temel önceliğimiz yaşamak. Yani kendimize ve diğerlerine zarar vermeden. Çünkü hayat kısa ve çoğu zaman duygularımızı içimizde yaşamaya itiyor bizi. O duygular, hem de ne duygular. Aşk, öfke, korku ve nefret; hepsi içinde. Kim asla âşık olmadım diyebilir, kim asla korkmadım diyebilir, hangimiz öfkeden kudurmadığı bir an olmadığını söyleyebilir. Bize yakışan doğruyu söylemek. İşte en büyük doğru bir kez daha kendini söyletiyor bize. Yaşam geldi! Bu ne demek? Bahar demek, yaz demek. İnlerimizden çıkmak, kabuğumuzu kırmak demek. İnsanları bir daha, yeniden görmek demek. Hep kapalı kapılar ardında ya da kısıtlı ortamlarda bulunarak yaşamaktan sıyrılmak, doğaya, tabiata, insan suretlerine, denize ve rüzgâra her şeyden önemlisi güneşe açılmak demek. Yüzümüz aydınlanacak, içimiz ısınacak ve biz yeniden canlanacağız. Yaşam kendini hissettiriyor. Aklımızı başımızdan alarak hem de!

Kış! Kış bir şekilde geçiyor. Bahar, yaz geliyor. İnsan güneşin etkisiyle, doğanın canlanmasıyla daha bir kıpır kıpır oluyor. Yaşam eğer mutlu olmak, zevk almaksa tam da bunun içine düşüyor insan. Hadi bakalım diyorsun bir şeyler yapalım. Daha mutlu olalım. Hep daha mutlu ve coşkulu.

İçimizdeki hayat beni çok ilgilendiriyor. İnsan aslında kendini asla sınırlayamaz. Belli disiplinler, kurallar getirmesi de bir şey yapmamak için değil aslında sınırlarını hep zorlamak için. Ortaya bir şey koydukça ruh çıkar ortaya. Yani kendilik, yani kişilik. Bir şey yapmamaya yeminliysen eğer, bu da bir şeydir, bir eylemdir. Keşke bilinçli olsa! O yeminler boşuna edilmese. Her kim ki otursa yerinde ve enine boyuna düşünse manzarayı, tarihi, bol bol uzayı ve sonra sevdiğini ya da sevdiklerini, diyeceği şey; ben yoktum, ben vardım, ben sendim, ben orda burdaydım ama ben en çok da insandım.

Bir insan erimez, bir insanı ancak hüzün ya da kanser eritir. Yani onu içten içe yiyen bir hastalıktır bu. İlacı vardır. İlacı hayattır. Nefestir. İlacı doğuştur. Ölümsüzlüktür. Herkestir ve hiçkimsedir.

Bize güç veren kalbimiz. Bize güç veren inançlarımız ve yaşama arzumuz. Aslında kalbimizin atışları zamanın geçişine değil sonsuzluğun kapısında beklediğimize işaret ediyor. Bir an vardır ki her şeye bedel. O anda kaybolmayalım tabii ki ama kalbimizden bir şey çıkacaksa da güzel olsun. Saf ve temiz. İkinci ve sonsuz baharlar konuşulsun hep. Bitmeyen, tükenmeyen enerji. Bir döngü ki kendinde değil. Aklı havalarda. Sanmayın ki kayıp. Hayır, umursamaz belki ama hep tetikte. Sevmekle uğraşıyor, insanla, güzellikle.

Akıp giden sonsuzluğu sevgiden başka hiçbir şey dolduramaz. Müzikten başka hiçbir şey. Ve bu müzik baharın, hayatın olmazsa olmazıdır. Kuş cıvıltıları, arı vızıltıları, kelebeğin kanat çırpışları, balın tadı ve rengi… ah o altın rengi, sıcak buğusu baharın… artık ne kış vardır ne gece… alabildiğine sıcak ve aydınlık bahar… geceler bile sıcak, insanın hayattan mutlu olmak dışında bir kaçış noktası yoktur. En büyük iman da budur: Mutluyum, mutlusun, mutlu. Ya tehditler, ya köpekler. Biraz tırmalarlar belki ruhu, karıncalanır ellerin ama hepsi geçer, gülersin geçer. Acı, sonsuzluk kadar uzun değildir. Kapı binlerce kilo değildir. Kolunu çevirirsen açarsın, tokmağına dokunursan çalarsın… Bahar geldi! Sen oldun! İçim açıldı!

Bir insanı kolaylıkla kandırılabileciğini biliyorsun. Bir bakirenin kendini denize atacağını ve kurtulamayacağını, bir kitabın okunup yerine konulacağını, bir ateşin yanıp kül olacağını, ya neyi bilmiyorsun? Bilmediğin şey yok. O şey sadece sana yalan söylüyor. Bilemeyeceğini söylüyor. Ben dans ediyor öğreniyorum, çiçek topluyor öğreniyorum, dua ediyor öğreniyorum, müzik dinliyor öğreniyorum, şiir okuyor öğreniyorum, top oynuyor öğreniyorum, isyan ediyor öğreniyorum, bahar geliyor öğreniyorum…herkes öğrenebilir!

 

Bırakın duygular beslesin hayatı,

                            akıl her zaman duygudan sonra gelir!