Travis konser haberini alınca durup düşündük de şaka maka biz gerçekten Travis şarkılarıyla büyümüşüz! Her şarkısına ayrı eşlik etsek de yaş dönümü mü bilemiyorum ama en en ve en etkilendiğimiz şarkıların çoğu “The Man Who” adlı ikinci albümlerinde. Biz Travis şarkılarıyla büyüyen çocuklar olarak herhalde dönüp geçmişimizle yüzleşmeyi, şarkılar eşliğinde geçmişimizi temizleyerek; hayatımızın geri kalanına keyifle başlamamızı istiyorlardır belki. HAHA! Hayır tabii ki! Bu “derin ve ruhsal” fikir benim sadece aşırı duygusallığımdan 🙂
8 Haziran Cuma akşamı Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında, “Travis performing their album “The Man Who” in full +full hits” turnesinin İstanbul ayağı olarak Zorlu Psm Turkcell Sahnesi’nde biz Travis severlerle buluşuyor.
Konserden hemen önce telefon üzerinden bir röportaj yapıp, Cuma günü konsere hazırlanan dinleyicilerin heyecanlarına bir tutam daha heyecan katalım istedim. Grubun en hareketli adamı basçısı ve geri vokallerin sahibi Dougie Payne ile iletişime geçtim.. Buyrun röportaja:
Selam Dougie! Umarım iyisindir, röportaj teklifime olumlu yanıt verdiğin için teşekkür ederim. Hazırsan ilk sorumu soruyorum;
Yakın zamanda Edinburgh Film Festivali’ nde gösterime giren Meksika’da bir fotoğrafçı tarafından çekilen Travis belgeselinden başlamak istiyorum; belgeseller tarihe biraz daha kazınmayı sağlar. Projeyi duyduğunuzda heyecanlandınız mı ya da hayallerinizden birinin daha gerçekleştiğini hissettiniz mi?
Hayallerden biri mi? Hmm… Bir belgeselimiz olacağını hiç hayal etmemiştim açıkcası. Eğlenceliydi, özellikle Meksika’ da çekilmiş olması, Meksikalı dinleyicilerimizin de belgeselde yer almış olması önemli. Fakat burada şöyle bir nokta var; bu belgesel Travis dinleyicisi olan bir Meksikalı belgeselci tarafından çekildi. Dolayısıyla, içerik tamamen subjektif. Bu sebeple heyecanlanmak yerine mutlu olduğumuzu ve eğlendiğimizi söyleyebilirim. Grup olarak bir belgeselimiz olmasını hiç hayal etmedik ama hep müzik yapmayı hayal ettik.
Peki belgesel gösteriminde kendinle ilgili sahneleri izlediğinde ne hissettin? Bir Travis hayranı tarafından kendini görmek nasıl bir duyguydu?
Tek bir şey bile hissetmedim (gülüşmeler!). 20 yılı devirdiğimiz için kendimi izlemeye alıştım aslında. Zaten döküman içeriğinde hiçbir oyunculuk yok; dolayısıyla kliplerdeki mizansen sahnelerimizi izlediğimdeki gibi düşünceler geçmedi aklımdan. Sahnede, kuliste, provalarda, yolculuklarda tamamen kendimizdik; bir çekime uygun hareket etmedik. Bu sebeple izlerken hissettiğim şeyler nasıl olmuştan çok kendimi biraz daha keşfetmiş olmak oldu. Bu yaşıma rağmen hâlâ bazı anlarda tepki verirken yüzümün nasıl göründüğünü bilmiyormuşum mesela!
Günümüzde milyonlarca şekerli sakız kıvamında şarkılar trend oluyor. Ve birçok müzisyen daha fazla dinlenmek, daha fazla kazanmak adına bu “basit şablon” şarkılar “üretme” ihtiyacı duyuyor. Fakat siz hala özünüzü koruyorsunuz, güçlü ama sade şarkı sözleriyle besteleriniz hala çok seviliyor. Rock, power pop müzik stilinizi nasıl koruyorsunuz, bunun için ekstra bir kontrol mekanizmanız var mı grup olarak?
Biraz kişisel bir durum sanırım bu. Birebir ilişkiler gibi; grup olarak kendimize, dinleyicilerimize, arkadaşlarımıza, ailelerimize bile sorumluluk hissediyoruz. Duygularımızı yansıtmaya, daha fazlası için stratejik prodüksiyon planları yapmamaya çalışıyoruz. Olabildiğince ‘bizim için’ kolay iletişim kanalıyla duygularımızı dinleyiciye aktarıyoruz. Sanırım sorunun cevabı bu, duygularımızın bizi yönlendirmesi ve size bu şekilde ulaşması ile korunuyor stilimiz.
Yeni müzik stillerine açık mısınız? Mesela elektronik altyapılı müziklere?
Remixlerimiz var aslında dinlediysen, ama şarkılarımızın daha fazla elektronik yapılı olması, hmm… Bilemiyorum! Sen şarkılarımızı yoğun elektronik altyapıyla dinlemek ister miydin mesela?
Özellikle tercih etmezdim, biraz moduma göre yönlenirdi; siz yeni bir şeyler denerseniz, sizleri sevdiğim için yeniliğe kapatmazdım kendimi sanırım. Her şeye bir şans vermek gerekiyor bu hayatta, öyle değil mi?
Bu konu benim müzikal görüşüm için gerçekten biraz yabancı. Birilerinin alıp şarkılarımızı remixleyerek yorumlamasına elbette açığım ama ben şarkılarımızın elektronik altyapılı olmasını tercih etmezdim, gerekli olmadığını düşünürdüm.
“Şarkılarınızla büyüyoruz” demek istemem yaşlı olmadığınız için (gülüşmeler) fakat şarkılarınız eşliğinde hep birlikte yaşlanıyoruz diyebilirim. Türkiye’ de EkşiSözlük isimli bir web platformu var; sizin başlığınıza bir kullanıcı şöyle yazmış: “Travis şarkıları dinlediğimde ne kadar tatlı olduklarını düşünüyorum ama onlara tatlı demek biraz garip geliyor, sonuçta 40 yaşın üstünde müzisyenlerden oluşan bir müzik grubu. Dolayısıyla, Travis’ i tanımlarken; beni gülümseten bir müzik grubu demeyi tercih ediyorum.”
Size dönersek; yaşı genç olan yeni dinleyicilerinizle karşılaştığınızda yaşlılık hissi belirmeye başladı mı? Yoksa kendinizi genç, rockstar, kutsal mı hissediyorsunuz 🙂
(gülüyor) Şöyle düşünüyorum; çok tatlı genç dinleyicilerimizle tanışıyoruz, onların sevgisi ve heyecanları bazen beni 18 – 19 yıl önceki halim şimdi olsaydı diye düşündürmüyor değil.. Sahnedeyken yeni nesilden dinleyicilerimizin coşkusunu görünce anlıyorum ki müziğimiz, şarkılarımız mucizevi şekilde yaşıyor ve yaşlanmıyor. Bir şarkı senin hayatının bir döneminde önemliyken, aynı şarkı şimdi 18 yaşında olan bir dinleyicinin hayatında önemli. Bu hareketli değişkenlik şarkıları canlı tutuyor. Eğer 15 yaşındayken dinlediğin herhangi bir Travis şarkısından utanmıyorsan ve bunu rahatlıkla söyleyemiyorsan asıl mevzu burada başlıyor bence. Dolayısıyla bizim için de yaşımızın hiçbir önemi kalmıyor.
Bir başka merak ettiğim konu var: Fotoğraf çekimleriniz. Bu soruyu uzmanlık alanım fotoğrafçılık olduğu için merak ediyorum 🙂 Az önce bahsettiğimiz gibi zaman geçiyor, yaş alıyoruz, görüntümüz değişiyor; yeni albüm ve basın fotoğraflarınızın seçimini yaparken takıldığınız oluyor mu?
O konunun üstünde durmaktan yana değilim. Çok fazla ilgilenmiyorum, grubun ortak kararına uyum sağlıyorum. Nasıl göründüğümü detaylıca düşünerek dikkatimi dağıtmak istemiyorum.
Dergi ekibi olarak şunu çok merak ediyoruz: “Is there still rain on you?” (*üstünüze hala yağmur yağıyor mu?) (Grubun 1999 çıkışlı, uzunca bir süre listelerde ilk sırayı koruyan şarkısı “Why Does It Always Rain On Me?” üzerine soruldu bu kinayeli sorumuz, şarkıyı henüz keşfetmemiş olanlar için: https://www.youtube.com/watch?v=PXatLOWjr-k )
AH HAH! Glasgow’da hala her gün yağmur yağıyor ama çok tuhaf, bugün aniden güneş açtı, yaşasın artık yağmur yağmayacak (gülüyor).
Grubunuzun vokali Fran Healey birkaç yıl önce “Wreckorder” isimli solo albümünü çıkarmıştı. Grup olarak bu solo albümle ilgili fikirleriniz neler?
Uzunca bir zaman önceydi, hatırlamam gerekiyor ne düşündüğümüzü. Hmm…
Grubun kuruluşu neredeyse 25 yılı geçti, bu kadar yıldır hala aynı dört adamız. Sanırım dünyada 25 yıldır hiçbir grup üyesi değişmeyen ikinci grubuz, emin değilim ama sanırım ilki Radiohead olmalı. (gülüyor) Bunu bir gurur nedeni zannettiğimizi düşünme lütfen. Herneyse, bu kadar zaman içinde birbirimize kişisel çalışmalar için izin vermeliyiz. Bu solo üretimler yaratıcılığı besleyen, hem gruba hem kişisel müziğimize iyi gelen çalışmalar.
Toplam 8 – 9 albüm sonrası, açıkcası biz sizi The Beatles gibi kült bir müzik grubu olarak görüyoruz. Sizler de kendinizi kült ve tarihe geçmiş gibi görüyor musunuz?
Her bir şarkımızın ayrı bir şansı oldu gerçekten. Tarihe geçmiş olmak içinse daha fazla zaman düşünmek lazım. Ama asla “Evet biz olduk, tamamladık, ölümsüzleştik,” diyemem. Bunu düşünmek çok yararlı değil sanırım.
Bunca başarıdan sonra sabahları uyandığında başarılı işler çıkardığını düşünüp mutlu olmuyor musun!?
Sabahları uyandığımda hiçbir şey düşünmüyorum!!! (gülüyor) Uyanıyorum, herkes gibi sabah yapılacakları yapıyorum ve gitarımın başına geçiyorum.
Hangi şarkınız senin favori şarkın peki?
Biliyor musun bunu bugüne dek kendime hiç sormamıştım! Her bir şarkının işlenişi ayrı zaman alıyor ve hepsi ayrı değerli bir hikâyeye sahip oluyor. Ben küçükken babam evde piyano çalardı, hevesle onu dinler; ben de çalmaya çalışırdım ve babama onlarca soru sorardım; bu kısmı nasıl yaptın, burada nasıl geçişin var gibi. Grubu kurup şarkılarımızı yapmaya başladığımızda aynen bu şekilde her şarkı üzerine çalıştığımız için, içinden birini seçmek hiç aklıma gelmemişti. Ama küçükken bana müzik öğreten babam ve bizi hep gülümseyerek izleyen annemin konserlerimize gelip şarkılarımıza eşlik etmesini çok seviyorum, bu beni mutlu ediyor.
Harikasın! Son soruma geldim. Son albümünüz “Everything at Once”. 10 yeni güzel şarkınız var; bir de düetiniz. Kayıt aşaması nasıl geçti?
Harika, donanımlı büyük bir stüdyoda kayıt yaptık. Her aşaması çok keyifli ve verimliydi. Dinleyicilere ulaşana dek her bir şarkı bize ayrı heyecan verdi. Dinleyicilerimize umarım hissettirebilmişizdir bu keyifli kayıt sürecini.
Uzun bir aradan sonra yeni şarkılarınızla buluşmak inanılmaz mutlu etti bizleri, yeni ve eski tüm şarkılarınız için çok teşekkür ederiz Dougie. Konserinizi sabırsızlıkla bekliyoruz, çok sevgiler!
* Röportaj teklifimize aracı olan ZORLU PSM ve PRO İLETİŞİM ekibine ilgileri için teşekkür ederim.