GİTTİĞİNDE İZ BIRAKMAYAN ŞAİR… – Karaköy Mono

Ressam ve edebiyatçı Everett Rues, doğayı, keşfetmeyi ve macerayı sevdi; kendi çizimleri ve baskılarıyla süslediği üç kitabı bulunan şair, “gittiğimde iz bırakmam” demişti ve söylediği gibi, çıktığı bir yolculukta arkasında hiçbir iz bırakmadan kayboldu.


 

Başlıktaki dizenin sahibi tabii ki Everett Ruess. 1914 doğumlu, daima genç kalacak ve genç hatırlanacak bir şair. 1934 yılında Utah çölünde yolculuğa çıktıktan sonra kendisinden haber alınamadı. Çocukluğundan itibaren Amerikan Güneybatısı’nı gezerek çöllerde uzun sessizlikler yaşamayı huy edinen şair, kayboluşundan kısa bir süre önce şöyle yazmış:

“Çoğu insanın yaşadığı hayat beni nicedir tatminsiz kılıyor. Hep daha yoğun, hep daha zengin yaşamak istiyorum.”

Ruess, edebiyatçılığının yanısıra, annesinden öğrendiği teknikle muşamba malzeme üzerine oyma baskılar üreten bir sanatçı oldu. On beş yaşından itibaren doğanın içerisinden çıkardığı malzemeyi, yüreğinin ışık parçalarıyla süsleyerek yolculuklarının kaydını tutan bir gezgin. Elleriyle yeryüzünü şekillendiren, kelimelerinin gücüyle doğayı dillendiren yüce gönüllü bir çocuk. Kaybolmaya tutkun bir çocuk.

Çizimleri, suluboya çalışmaları, mektupları, şiirleri, baskıları ve günceleriyle kısa zamanda tüm beklentileri aşan Everett Ruess.

O sıkıcı konuşmalarımızın ve akıl vermelerimizin kimileri için hiç de anlamı olmadığını gösteren ve kanıtlayan Everett Ruess.

Doğanın çocuğu. Şiirin ve sevginin çocuğu. Yalnızlığının melek kanatlarıyla özgürlüğün doruklarında yükselen öksüz yürek.

“Kolumun gücüyle gözümün görüşüyle / parmaklarımın yeteneğiyle yemin ederim / Yaşam benim içimde oynaştıkça, asla ben / rüzgârın yolundan başka hiçbir yolu takip etmeyeceğim.”

Kendini özün güzelliğine adayan Everett Ruess.

1930’larda ressam Maynard Dixon’ın yanısıra tanınan fotoğraf sanatçıları Ansel Adams, Edward Weston ve Dorothy Lange ile kaynaşarak sanat hakkında paylaşımlar yaşayan Ruess’in ailesinin, rahip olan babanın önderliğinde sürekli yer değiştirmesi; evvela Yosemite’nin görkemiyle gözleri kamaşan sanatçının Kaliforniya sahili, Utah ve Arizona’nın değişik bölümlerinde doğal gerçekliği deneyimleyip avare gezilerle yabanın duru ve yalın düzeni içindeki şiiri içmesine vesile olur.

Kitaplarını ve boyalarını iki eşeğinin sırtına yükleyen genç adam, daha önce çok az kişinin geçtiği yolların havasını soluyarak başladı ıssız tırmanış macerasına. Zihninin derinlerinde çoktan kaybolmuş olan bu avare ruh, bulutlarla yarenlik eden tepelerin kayalık merdivenlerini usul usul tırmanarak gözden yitti. Ruess’in yokluğunun beklenenden daha uzun sürmesi üzerine arama kurtarma çalışmalarına girişen gruplar, her yeri aramalarına rağmen sadece iki eşeğe ulaşabildiler.

“Tek sığınağı mühim olmayan şeyler, zihni düşünmekten uzak tutan emek ve arkadaşlık / egosuna eski erkekliğini bir parça da olsa geri veren / Fakat çıplak güzelliğe uzun zaman bakan kişi asla dönemeyebilir cihana / ve ne kadar denese de boş ve nafile bulacaktır elindeki uğraşı / ve insan ilişkisini maksatsız ve abes / Tek başına ve kayıp, ölmek zorundadır o güzelliğin sunağında.”

Everett Ruess: 1914 – 1934…

 

                                                                                                           Hazırlayan: Ömer Yücedal