Röportaj: Burak Soyer
Sahnelediği oyunlarla bağımsız sahneler arasında farklı bir yerde duran Altkat Sanat, yeni sezonda yine sanatın işlevlerini yerine getirme şiarıyla sahneye çıkıyor.
Siyaset, psikolojik ve sosyolojik anlamda sürekli iniş çıkışlar yaşayan Türkiye’de belki uğraşılması en güç işler arasında sanat geliyor. Her açıdan dar bir çerçevede sıkışıp kalan sanatın en zor kollarından biri de hiç kuşkusuz tiyatro. Devletten ödenek alamayan özel tiyatroların çoğu suya sabuna dokunmadan işlerini yürütürken tiyatronun olmazsa olmazı, belki de amaçlarından biri sayılan, toplumsal meselelerle ilgilenen ve izleyiciyi de buna davet eden bağımsız alternatif sahneler güç bela ayakta durmaya çalışarak sanat yaşamını sürdürüyor.
Bunlardan biri de Kadıköy Moda’da oyunlarına devam eden Altkat Sanat. Şu ana kadar hep tiyatronun toplumsal ayağıyla ilgili oyunları sahneleyen Altkat Sanat bu yıl, yeni sezonda üç oyunla izleyiciyle buluşuyor. Anne Frank’ın Hatıra Defteri, Dönüşüm ve yeni oyunu Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü repertuarında bulunduran Altkat Sanat ekibinin yolculuğunu konuştuk.
Altkat Sanat’ın kuruluş hikâyesi nasıl başladı? Kuruluşunuzdaki amacınız neydi? Bu amacı şu anda gerçekleştirdiğinizi düşünüyor musunuz?
Ankara ve İstanbul’da çeşitli sahnelerde tiyatro serüvenimiz sürerken alternatif bir mekân arayışımız da sürüyordu. Fakat Türkiye’de küçük salon anlayışı da bek olgunlaşmamıştı. Bundan yedi yıl önce de böyle bir mekân karşımıza çıktı. İçinde çeşitli işler yapılmış en son olarak da bir dans stüdyosu gibi tasarlanmıştı… Kendi tiyatro anlayışımız doğrultusunda yeniden düzenledik ve tüm işlerimizi Altkat odaklı üretmeye başladık. Burada tiyatro oyunlarından başka öteden beri birikimimizi aktarmak adına atölyeler düzenliyorduk, Altkat Sanat’ta da buna devam ettik. Bizim için Altkat sadece merdivenlerden inilen bir ismi çağrıştırmıyor. Altkat aynı zamanda insan ruhunu ve sınıfsal olarak altkattaki toplumu çağrıştırıyordu. Evet, sanat uzun bir serüven ve perdelerinizi düzenli açmakla ereğinize ulaşabilirsiniz. Biz de amacımızı gerçekleştirdiğimizi düşünüyoruz.
Bu yıl yedinci yılınızı kutluyorsunuz. Yedi yıl içerisinde Altkat Sanat için neler değişti?
Ülkemize baktığımızda pek değişen bir şey yok doğrusu. Yedi yıl önce de akıl ve sanatsal üretim hor görülüyordu şimdi de. Sanatsal üretimin muhalif bir yanının olması her dönem baskı altına alınmaya çalışılan bir alan olmasına neden olmuştur. Bazen yöntem değiştirilip sadece sanatı tiyatroyu baskı altına almayıp toplumun sanat alımlamasının önüne geçmek adına çeşitli düzenlemeler yaparlar. Biz bunu 20 yıldır görüyoruz. Aklen ve ruhen, kişinin kendini geliştirmesi ve değiştirmesi yadsınarak da sanattan, bilgiden kopabilirler.
Şu zamana kadar hep derdi olan, sindirmesi hem okur hem de seyirci tarafından zor olan eserleri sahnelediniz. Bu bilinçli bir tercih miydi? Sebebi nedir?
Biz de isterdik suya sabuna dokunmayalım, salt eğlenelim gülelim hoşça vakit geçirelim… Fakat gerçekler başka şeyler söylüyor maalesef. Halen kadın cinayetlerinde, çocuk istismarında ön sıralardayız. Irkçı yaklaşımlar halen hayatımızın içinde, birileri kasasını doldururken diğeri sefalet içinde yaşıyor. Toplumsal çürüme hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Bütün bunlara bakıp-görüp susamayız. İnsan olarak ya da sanatla uğraşan bireyler olarak bize düşen görev kendimizi ve çevremizi değiştirmektir. Toplumla bu değiştirmek üzerinden bir bağ kuramıyorsanız sanat sabun köpüğü gibi uçup gidiyor maalesef.
Alternatif ve bağımsız bir sahne olmanıza rağmen izleyiciden yoğun ilgi görüyorsunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Günümüzde insanlar birçok bakımdan baskı altında yaşıyor. Siyasi baskı olduğu kadar ekonomik, duygusal baskı da bizleri kuşatmış durumda. Uzun zamandır iktidar tarafından dillendirilen “ya bizdensin ya da teröristsin” bayağı suçlama toplumu da germekte. İnsanlar kendilerine duygusal çıkış alanları arıyor. Kendilerini ifade edecek alanlar arıyor. Tam bu noktada tiyatronun toplumu ve bireyi değiştirme gücü ortaya çıkıyor. Toplumun nefes almaya ihtiyacı var ve bu ihtiyacı alternatif ve bağımsız tiyatrolar sağlıyor. Sadece biz değil diğer tüm alternatif arayışlar bu noktada ilgi görüyor.
Ödeneksiz bir tiyatro olarak yolunuza devam ediyorsunuz. Bu yoldaki zorluklar neler?
Devlet tiyatroları ya da şehir tiyatroları gibi gerek ekonomik gerek teknik altyapı bizlerde yok. Aslında tiyatro yapmak için bunlara ihtiyacınız da yok. Kendi gücünüz doğrultusunda biçimlendirebilirsiniz sanatınızı… Bazen seyirciler özel tiyatroların biletlerinin pahalı olmasından yakınıyorlar. Biz de ülkede her şey ucuz sadece tiyatro mu pahalı diyoruz. Bir tiyatro oyunu ortaya çıkarken onlarca insanın emeği var, vergi ve kiraları da düşündüğünde özel tiyatrolar olarak bunu karşılamamız olanaksız. İzleyici tüm bu giderlere ortak oluyor aslında. Özel tiyatro yapmayı bir işletme gibi kar getiren bir iş olarak göremezsiniz. Öyle olmuyor. Ödenekli tiyatroların biletleri evet bizden daha uygun fakat toplum vergilerle onların ücretlerini ödüyor zaten. Dolayısıyla ödenekli tiyatrolarda aldığınız bir bilet en pahalı özel tiyatroların biletinden daha pahalıya geliyor topluma.
Bağımsız tiyatroların en büyük sorunu nedir ve çözümü için nasıl bir yol izlenmeli?
Öncelikle vergilerin makul düzeye çekilmesi gerek. Pırlanta alırken ödediğiniz vergiyle aynı düzeydeyiz. Birçok başlıkta vergi türü var, bu bilet ücretlerine de yansıyor doğal olarak… Bağımsız tiyatrolar üretim esnasında birçok problemle karşılaşır, en çok da ekonomik problemlerdir bunlar; yapmak istediklerimizi çoğu zaman kısıtlıyoruz maalesef. Bunun için ayrıca bir çözüm önerimiz yok, toplum ekonomik meselelerini çözdüğünde bizim için de çözülmüş olacak. Her şey muhteşem de bir tek özel tiyatroların sorunu varmış gibi bir durum yok. Dünyada en fazla icra dosyasının olduğu ülkede yaşıyoruz. İnsanlar çocuklarını yeterince besleyemiyor, eğitim yeterli düzeyde değil, aileler kandırılarak çocukları istismara uğruyor, bir avuç insan dışında toplum açlık sınırında yaşarken inanın bizim sorunlarımız bunlar kadar önemli değil…