MİTHAT AYER: ZEKİ MÜREN’İ “BENİM EHLİYETİM SİZSİNİZ” SÖZÜM ÇOK MUTLU ETMİŞTİ – Karaköy Mono

Türk Sanat müziğinin unutulmaz sesi Zeki Müren 1996 yılında hayatını kaybetti. Onun ölümü herkesi üzmüştü. Yıllar geçse de değerlerinden hiçbir şey yitirmeyen besteleri sayesinde Zeki Müren’e olan ilgi hep arttı. Zeki Müren medyanın değil, halkın sevip yücelttiği bir sanatçıydı. Türkçeyi olağanüstü bir zerafetle kullanıp kuşkusuz sanat müziğine de büyük hizmetleri oldu. 

Mithat Ayer, kendisi onun şoförüydü. Hayatına 12 yıl eşlik etti. Bize onun sanatını ve yaşamının bazı ayrıntılarını anlatarak tekrar hatırlamamızı sağladığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz…

  1. Zeki Müren namı diğer “Sanat Güneşi” Türkiye’de çok büyük bir hayran kitlesine sahip. Siz de herkesin merak ettiği yaşantısına yakından tanıklık ettiniz. Biraz kendinizden bahseder misiniz? 

Ben 1959 doğumluyum. Bayburt’ta doğdum ve ufak yaşlarda İstanbul’a geldim. Babamla Zeki Bey’in evi çok yakındı, yani oturduğumuz evin. Çocuktuk, Zeki Bey’in evden çıkmasını beklerdik. Çıksın da görelim diye. Bir de Zeki Bey’in sokağında hep futbol oynardık. Bir gün top oynarken Zeki Bey’in camına denk geldi. Hemen Zeki Bey dışarı çıkıp önce, çocuklar ben gece çalışıyorum, gündüz uyuyorum, bakın benim uykumu böldünüz, dedi sonra da bana dönüp kıvırcık hep senin başının altından çıkıyor bu işler, bir daha yapmayın, dedi. Biz de Paşam kırılan camınızı yaptıralım, dedik. Yok ben yaptırırım ama bir daha olmasın, dedi. Hiç kızmadı ama biraz sitem etti tabii… 

  1. Zeki Müren ile ilk karşılaşmanız nasıl oldu?

O zamanlar ehliyetim yoktu. Babamın taksi durağı Zeki Bey’e çok yakındı. Babamla o dakikalarda yemek yerken Zeki Bey araba istediğini haber etti, babam da bana sen git dedi. O zamanlar İstanbul’da yollar o kadar boştu ki öyle kimsede araba göremezdiniz. Ben o zamanlar küçük, kıvırcık saçlı bir çocuktum. Zeki Bey yolda giderken bana, ehliyetin var mı? diye sordu. Ben de, Paşam benim ehliyetim sizsiniz, dedim. Bu lafım çok hoşuna gitti. On altı yaşında bir çocuğun böyle bir cevap vermesi onu çok mutlu etmişti. Sonra beraber Cihangir Sauna’ya gittik ve tekrar birlikte döndük, ben Zeki Bey’i evlerine bıraktım. Bana sonra ehliyetini alınca benimle çalışacaksın, dedi. Çok sevinmiştim. O zamanlar amatör ehliyet alınıyordu ve ben  on yedi yaşıma girmiştim. Profesyonel ehliyet alınamıyordu, çünkü yaş sınırı vardı. Ehliyetimi aldıktan sonra gittim Zeki Bey’in yanına, Paşam ben ehliyetimi aldım, dedim. O zamanlar şoförü olan Aktan Abi vardı, işi bırakacaktı. O şekilde biz çalışmaya başladık.

  1. Zeki Müren ile çalışmak nasıldı, belirli kuralları var mıydı? 

Zeki Bey’in belirli kuralları yoktu ama benim vardı. Çünkü Zeki Bey’le çalışmak çok kolay değildi, zordu. Daha doğrusu bir sanatçıyla çalışmak zaten zordu. Çünkü sanatçının yaşadıklarını siz de yaşıyorsunuz, morali bozuksa sizin de bozuluyor, gülüp eğleniyorsa siz de gülüp eğleniyorsunuz. Bir de çok ince düşünceli bir insandı, belki siz rahat düşünebilirsiniz ama Zeki Bey çok ince düşünceli biri olduğu için bazı şeyleri çok büyütürdü. 

  1. Peki dostlarıyla birlikte özellikle Müzeyyen Senar ile nasıl vakit geçirirlerdi, birbirlerine hiç kırgınlıkları oldu mu?

Olmadı çünkü Müzeyyen Abla’yı çok severdi. Hatta Müzeyyen Abla’nın başına bir şey gelse Zeki Bey daha çok üzülürdü. Müzeyyen Abla’nın attığı her adımı takip ederdi. Sabah kalktığında sekiz dokuz tane gazete okurdu bir de dışardan gelen çok mektuplar olurdu. Onları ben okurdum. Hatta bir hafta sonu gazetesinde yazmıştı, Mithat Bey Zeki Müren’in hayranlarından gelen mektupları okuyor, diye. 

  1. Muhakkak bir çok renkli anınız vardır. Unutamadığınız bir tanesini paylaşır mısınız? 

Ankara’da başımıza bir olay gelmişti. Gece Clup’e gittik Zeki Bey’le. Tandoğan’da da evi vardı. Çıktıktan sonra eve dönerken bir sokağın başında önümüzü kestiler. Arabanın önüne geçip para istediler. Zeki Bey genelde para taşımazdı, para bende dururdu. Çıkarıp bir miktar verdim. Sonra bu az dediler, tamamını verdim. Yine az dediler. Üzerimizde başka para yok bunu kabul edin, dedim ama nafile… sizde daha fazla para var, dediler. Fahrettin Aslan bir gün Zeki Bey’e bir silah hediye etmişti yalnız silahın mermisi yoktu. Ben de Paşam silah çekeyim mi, dedim Zeki Bey de, yok aman içinde mermi yok şimdi çekersek onlar da bize çekerler, dedi. O zaman paşam benden günah gitti deyip arabayı üzerlerine sürdüm, hepsi bir tarafa kaçtı. Daha sonra emniyete bildirdik; Zeki Bey’i çağırdılar ama şikayetçi olmadı. Böyle talihsiz unutamadığım bir anımız olmuştu.

  1. Zeki Müren’in attığı her adım kamuoyunda büyük ilgi gördü. En çok cevabı merak edilen soru, bestelerinde kendi hayatından izler var mıydı? Mesela kadın hayranlarının esin kaynağı olduğu yönünde bir görüş var. Kahır Mektubu’nu da bir aşk acısından doğan elemle yazdığı biliniyor.

Tabii ki kendi hayatından izler vardı. Bir de 70’li 80’li yıllarda arabesk çok dinleniyordu. İşte Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur gibi… Zeki Bey de öyle bir şey yapmalıyım ki arabesk karışımı güzel bir eser olmalı, dedi. Bunu duyan Selami Şahin de hemen Muzaffer Özpınar’a söylemiş. Sonra Selami Abi bizi çağırdı yanına Muzaffer Özpınar da oradaydı. Selami Abi, Zeki Bey’e dönüp hocam sizi şair birisiyle tanıştırcam ve size çok güzel bir eser dinleticem, dedi. Tabii orada Selami Abi öyle espriler yapıyor ki gülmekten ölüyoruz. Zaten kendisi normalde de çok şakacı birisi. Sonra bir baktık yanımıza şair Ahmet Selçuk İlkan geldi. Selami Abi de Zeki Bey’e dönüp Paşam şair bu, dedi. Zeki Bey hemen, bırak Selami şakayı diyerek ardından Ahmet Selçuk İlkan’a dönüp oğlum, evladım sen ne yaşadın da bu eseri yazdın, dedi. Sonra Zeki Bey bir okumaya başladı, yaklaşık 35 dakika sürdü. Yani Kahır Mektubu’nun hikâyesi budur. Böyle bir şarkıyı da Türkiye’de ilk kez Zeki Bey yapmıştır.

  1. Zeki Müren’in bir çok kimliği harmanladığını görüyoruz. Kimi vakitler bir gazete köşesinde yazarlık yapması gibi. Peki yazmak ve şarkı söylemek dışında bir günü nasıl geçerdi, yaşamının ne kadarlık bölümünü okumaya ayırırdı?

Zeki Bey çok gazete ve kitap okurdu. Biz eve gece geç vakitlerde dönerdik yine de Zeki Bey sabah erken kalkıp sekiz dokuz adet gazete okurdu. Küçük bir kahvaltı yaptıktan sonra Belgrad Ormanlarına gider yürüyüş yapardık. Sonra tekrar Saunaya geçerdik, oradan da eğer akşam bir program varsa kuaföre giderdik ya da saçını kendi yapardı. Bir Clup vardı, o zamanlar tüm sanatçılar oraya giderlerdi bizde 11 sularında giderdik Zeki Bey’le. İşte espriler gırgır şamatalar yapılır Zeki Bey’in şarkıları çalınırdı.

  1. En çok kimleri dinlerdi peki?

Zeki Bey güzel okuyan tüm sanatçıları dinlerdi. Muazzez Abacı’yı çok sever ve dinlerdi, Müzeyyen Senar’ı zaten hep dinlerdi. Müslüm Gürses’in sesini çok beğenir, çok güzel okuyor derdi ve Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur’un bazı şarkılarını da çok severdi.

  1. Zeki Müren kimi zamanlar çevrenin eleştirel baskısına maruz kalan fakat sahneyi hiçbir zaman terk etmeyen bir sanatçı idi. Dolayısıyla sanata tutunma arzusu bu yüzden daha da arttı dedirtiyor bizlere. Hâlâ kendilerini ve sanatını eleştiren bir kesim var. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Biraz kıskançlığa bağlıyorum çünkü Zeki Bey eleştirilecek bir sanatçı değildi. Her şeyi dört dörtlük yapıyordu. En güzel Türkçeyi konuşan insandı. Zeki Bey tane tane okur, yani bir şarkıyı okuduğu zaman herkes anlardı. Şimdi bazı şarkıcıları ben dinliyorum inanın ne söylediklerini anlamıyorum.

  1. Zeki Müren’in İstanbul içinde bir köyü ihya edip okulunu, camisini ve kütüphanesini yaptırdığı yani köyü çağdaşlaştırdığı bilinmekte. Siz daha başka bir yardım severliğine tanık olmuş muydunuz?

Zeki Bey gizli yapardı yardımlarını. Eski sanatçılara benimle zarf içerisinde para gönderdiği olmuştur. Çok sevdiği sanatçılardı bunlar. Bir de Zeki Bey’e platonik âşık olan insanlar vardı. Mesela Melahat Ercan. Zeki Bey’i adeta yaşıyordu. Zeki Bey Maksim’de çıkıyor diye Melahat Hanım da çalıştığı bankasını Beyoğlu’na taşıdı, sırf Zeki Bey‘i görebilmek için yani hayatını ona adamıştı. Biz de hep evine giderdik çok mutlu olurdu beni de çok severdi canımı getiriyorsun bana derdi. Yani Zeki Bey o konularda çok merhametliydi.

  1. Son olarak Zeki Müren’in çok isteyipte yapamadığı ve bu durumda üzüldüğü bir şey oldu mu?

Ben daha yeni evlenmiştim Kayahan’a çok yakın oturuyordum. Kayahan da o dönemde yani 85’li yıllarda asırlardır yalnızım, pişmanım alın yazım. Bir öfkeye mahkum ettik bir yemin ettim ki dönemem, diye bir şarkı yazıyor. Ben de Zeki Bey’e dedim ki paşam Kayahan Bey çok güzel bir beste yaptı ve kelimeler de bu. Dedi ki şarkı çıksın da ben bunu okuyayım. Sonra şarkıyı alıp Zeki Bey’e götürdüm ille de benim okumam lazım diyor. Menajer aracılığı ile Kayahan’dan şarkıyı istedik ama o dönemde İbrahim Tatlıses ve Muazzez Abacı’ya vermiş şarkıyı. Zeki Bey bana eğer sahnede olsaydım bu şarkıyı çok güzel okurdum, dedi. Çok üzülmüştü bu duruma. Çok iyi bir şarkıydı ve Zeki Bey sadece dinlemekle yetindi.

Samimi cevaplarınız çok teşekkür ederiz, sonsuz sevgiler…

 

Not: Röportaj fotoğrafları Mustafa Çakırtaş’a aittir.