BİR YAZARI HATIRLAMAK: SABAHATTİN ALİ – Karaköy Mono

Modern Türk Edebiyatı’nın en önemli ismi Sabahattin Ali kısa yaşamı boyunca üç roman, beş öykü, bir şiir kitabı yazmış ve yedi kitap çevirmiştir. Yayın yaşamına ilk olarak şiirle girse de daha çok hikâyeci olarak ün kazanmıştır. İlk romanı Kuyucaklı Yusuf basıldığında üç hikâye kitabı çıkarmış ve yanı sıra fıkralar ve eleştiriler de ortaya koymuştur.



Sabahattin Ali’nin eserleri Türkiye’de ve dünyada büyük bir ilgiyle karşılandı. Kendisi hakkında yapılan çalışmalar ve etkinliklerin sayısı artmakla birlikte hayatı, kendi kişiliği hakkında kitaplar yazıldı ve belgeseller çekildi. Günümüzde hâlâ dünyanın birçok yerinde anmak için toplantılar düzenleniyor.

Öğrencilere Sabahattin Ali’yi anlatan çok sayıda buluşma gerçekleştirildi ve sanatçının adıyla kurulan okulda edebiyat üzerine daha kapsamlı çalışmalar yapıldı. Bu etkinliklerin yapılması sanatçının zamanının çok ötesine, gelecek nesillere seslenmesinin bir örneği olmuştur.

“Kendimi yalnızca okumaya verdim. Kitap, gazete, mektup okumakla vakit geçiriyorum,” sözlerini kullanan Sabahattin Ali “Ah… Bilhassa bu kadar kalabalığın içinde yalnızlık ne acı oluyor Yarabbi!” diyerek iç dünyasını anlamamıza daha da olanak sağlıyor. Sanatçı siyasi görüşü nedeniyle görevinden alınmış, hapis yatmış ve yurtdışına kaçarken öldürülmüştür. Yaşamı boyunca hak etmediği tavırların ölümünden sonra da sürmesi trajik hayatının bir göstergesi olmuştur. Ölümünden aylar sonra bütün basın, ağır karalamalar ve suçlamalarla Sabahattin Ali’ye saldırdı ve hakkında çirkince hikâyeler kurulup yayıldı. Bir baskı doğrultusunda kimse sanatçıyı savunamadı. Yalnızca “Baştan” dergisinde kimi arkadaşları yazılarıyla birlikte olayların yanlış ifade edildiğini öne sürdüler. Ölümünün ardından talihsiz suçlamalar neticesinde uzun süre kitapların yayımlanma süresi de uzatılmıştır.

Sabahattin Ali’nin sanatçı kimliğini aydınlatan unsur; sanat görüşü ve politik duruşu hakkında yapılan eleştirilerdir. Sanatçı kendi idealleri ve sosyalist dünya görüşünden hiç vazgeçmeden üreticiliğini sürdürmüştür. Çalışmalarının ışığında Kürk Mantolu Madonna 80. baskısına ulaşırken diğer kitapları da ardı ardına yeni baskılar yaptı. Dünyada da Türkiye’nin çok satan romanı olan Kürk Mantolu Madonna yirmiden fazla dile çevrildi ve Penquin Classics dizisi içinde yer aldı.

Sanatçının romanlarında ve hikâyelerinde işlediği konular çevresinde gördüğü kişiler, tanık olduğu hayatlardır. Dolayısıyla işlenen konular sınırlıdır. Bunlardan aşk, köylüler, işçiler, hapishane, mahpuslar ve hastaneler örnek olarak gösterilebilir. Sabahattin Ali halkı derinden sevmesine karşın konularını işlerken duygularını gizlemiş ve nesnel bir anlatımı benimsemiştir.

Kuyucaklı Yusuf Sabahattin Ali’nin ilk romanıdır. Yazar, 1931’de hapishanede romanın baş kişisiyle Yusuf’la tanışır ve çıktıktan sonra da ilişkileri devam eder. Kuyucaklı Yusuf bir aşk hikâyesi olmakla birlikte asıl ekseni; Meşrutiyet döneminde Edremit’in hali, toplum yapısı, memurların yaşayışı, eşrafla yönetimin ilişkileri, halkın durumu ve bunlara bağlı bir takım ikili ilişkilerin sorunları bir bütün halinde romanın içeriğini oluşturan gerçekçi bir eserdir.

Kürk Mantolu Madonna kitap olarak ilk kez 1943’te Remzi Kitabevi tarafından yayımlanmıştır. Kürk Mantolu Madonna’nın kim olduğu konusunda pek çok şey ileri sürülmüş fakat bu konuya Muvaffak Şeref, Asım Bezirci ile yaptığı konuşmada şu ifadelerle açıklık getirmiştir. “Eskiden Taksim’de Camlı Köşk’te bir Macar orkestrası vardı. Orkestra kadınlardan kurulu idi. Sabahattin Ali bu kadınlardan biriyle arkadaş oldu, kadın gri renkte bir kürk giyerdi ve sarışındı. Sanıyorum ki Kürk Mantolu Madonna odur.”

Sabahattin Ali’nin arkadaşları roman hakkında “fazla romantik, ve anlamsız bir yapıt” görüşünü söylediğinde Sabahattin Ali onlara; “Bu eser benim kafamın içinde yıllar öncesinden hazırlanmıştı, yazıya dökmemek imkansızdı,” yanıtını vermiştir. Türkiye’de satış rakamları bir milyona yaklaşan Kürk Mantolu Madonna tek Türkiye’de değil dünyada da büyük ilgi görmüştür.

1931 Aydın, 1932’de Konya ve 1948’de İstanbul olmak üzere üç kere tutuklanan sanatçı bir süre Aydın ve Konya cezaevlerinde mahpuslarla sürekli iletişim kurup hayatlarına gözlem yaparak yakından incelemiştir. Duydukları ve gördüklerini bazı hikâyelerinde kullanmıştır. Bunlar Değirmen’deki Kazlar, Candarma Bekir Kağnı’daki Kafa Kağıdı, Bir Şaka, Duvar Yeni Dünya’daki Çaydanlık ve Sırça Köşk’teki Katil Osman sanatçının çevresindeki olayların ürünüdür.

Sabahattin Ali’nin kısa ömrünün yarısı, hakkında açılan ya da kendisinin açtığı davalar nedeniyle mahkemelerde geçmiştir. Aydın ortaokulunda Almanca öğretmenliği yaptığı sırada ilk toplumcu-gerçekçi öykülerini yazdığı bilinir. Sabahattin Ali asıl edebiyat kimliğini öğretmenlik yaptığı vakitlerde kazanmıştır. Ne var ki asılsız bir ihbarla tatil için geldiği İstanbul’da tutuklanır. Aydın Erkek Sanat Mektebi’nde öğrencilerin dolaplarında Türkiye Komünist Partisi’nin yayın organı olan Kızıl İstanbul gazetesi bulunmuş ve bir kaç öğrencisi Sabahattin Ali’nin propaganda yaptığını öne sürmüştür. Sanatçı üç ay Aydın Hapishanesi’nde kalır. Çevresini dikkatle gözlemler, Anadolu insanını burada görür ve Kuyucaklı Yusuf’u burada tanımıştır…