Tanpınar’dan Kalan – Karaköy Mono

Bir insan kültür tarihinin bütün yükünü tek başına taşıyabilir mi? Taşıyabilir fakat taşıdığı yük onu hem besler hem tüketir, hem yaşatır hem öldürür. Sanatkârların en azından bazıları büyük ve yüksek/yüksek ve büyük olana talip olmuşlardır. Edebiyat tarihimizde toplumu değiştirmek adına kültür ve siyaset tarihinin bütün meselelerini sırtlanmış romancılar, fikir adamları ve şairler vardır. İnsanlık tarihinin çözümü imkânsız sorularının peşinde bir ömür tüketenlerin dramı biyografileri ve düşünsel serüvenleriyle bize miras kalmıştır. Onlar sadece kendi tarihlerinin değil aynı zamanda insanlık tarihinin de meselelerini yüklendikleri için hayat hikâyeleri sadece aksiyonlardan ibaret değildir.

 

Tanpınar müsveddeleri yazılıp çizilen, tekrar yazılan tekrar üzeri çizilen kelime ve cümlelerle doludur. Öyle ki aynı titizliği Tanpınar, tefrika için gazeteye gönderilen romana ait metinlerin provaları üzerinde de gösterir. Marcel Proust ve Valéry titizliğini hatırlatan bu dikkatin Tanpınar’ın hafızasıyla ve sanatıyla bir ilgisinin olması gerekir. Hatıralarımızın cennet ya da cehennem oluşu, onları yaşarken taşıdığımız duygu durumuyla ve buna bağlı olarak dile getirirken kurduğumuz dille ilgilidir. Hiçbir zaman unutamayan Tanpınar kahramanları, bir hatırayı, yaşarken hissettikleri duygu durumu ve olgunun zaman yüzünden/dolayı kaybedilmişliği üzerinden hatırlarlar. Onların hatıraları tıpkı Tanpınar’ın müsveddeleri gibi katman katmandır.

 

Tanpınar ve kahramanları sadece unutmamakla/daima hatırlamakla kalmazlar, aynı zamanda hafızalarındaki kayıtlardan etkilenirler. Hem Tanpınar’ın bilhassa Günlükler’de hem de onun kahramanlarının yorgun, umutsuz ve tükenmiş görünmeleri onların daima kendi vicdanlarınca yargılanmış olmalarındandır.

 

İbrahim Şahin’in “Tanpınar’dan Kalan” başlıklı yazısının tamamını Karaköy Mono’nun 2. sayısından okuyabilirsiniz.