Boyutlar arası bir buruk sevinç:
 Mert Tugen – Karaköy Mono

Son zamanlarda, çocuk kitaplarına yaptığı illüstrasyonlarla gündeme gelen, bir yandan da kendi hikâyelerini buruk ama mutlu çizgileri ile hayatımıza taşıyan Mert Tugen ile çizgileri, motivasyonu ve tabii ki tatlı kedisi Momo üzerine küçük bir söyleşi…


“healing” – Mert Tugen

Mert Tugen kimdir? Bu aralar neler yapıyor ve ileride nelerle uğraşmak istiyor?

25 yaşındayım ve Eskişehir’de serbest illüstratör olarak çalışıyorum. Çocuk kitapları ağırlıklı olmak üzere çeşitli yayınevlerine, dergilere ve ajanslara illüstrasyon yapıyor, zaman zaman da karma sergilere katılıyorum. Bu aralar James Joyce’un yazdığı bir hikâyeyi resimlemekle meşgulüm. İleride de kendi yazdığım kitapları resimlemekle geçirmek isterim zamanımı.

“the beach” – Mert Tugen

Peki hayatından resmi çıkarsalardı, yerini neyle doldurabilirdin?

Yerine koyabileceğim hiçbir şeyim yok maalesef…

Bildiğim kadarıyla bireysel işlerinin yanı sıra, çocuk kitapları için de çizimler yapıyorsun. Çocuklar için çizimler yapmaya ne zaman ve nasıl başladın?

Aslında şu an çocuk kitaplarından arta kalan zamanlarda kişisel işler yapabiliyorum. Sanırım 4 yıl önce Deniz Tarsus benimle iletişime geçti. Yazdığı ilk çocuk kitabını resimlemem için. Fakat o zaman ortada anlaştığımız bir yayınevi yoktu henüz. Ben kitabı resimledikten sonra Can Çocuk Yayınları basmayı kabul etti ve bir süre sonra da basıldı. Bu sırada ben yaptığım işleri sosyal medyada paylaştıkça başka yayınevlerinden de projeler gelmeye başladı ve ben kendimi bir şekilde çocuk edebiyatının içerisinde buldum.

Peki ya çocuklar için çizerken dikkat ettiğin unsurlar ne?

Bu biraz hitap ettiğim yaş ortalamasıyla alakalı. Okul öncesiyse mesela renk seçiminden karakter tasarımına kadar her şeyi daha hassas düşünmem ve tasarlamam gerekiyor. Onun dışındaki yaş gruplarında daha rahat hissediyorum kendimi. Kişisel işlerimi yaparken nasıl hareket ediyorsam onlara da aynı şekilde yaklaşıyorum.

Verses – Mert Tugen

Kitaplara illüstrasyon yaparken ilhamın sadece bireysel unsurlardan mı kaynağını alıyor yoksa bireysel tecrübelerini de çizdiklerinde görmek mümkün müdür?

Çizerken mümkün olduğunca her kitabın kendi atmosferine, hissiyatına yaklaşmaya çalışıyorum. Bunun için bireysel tecrübelerden ya da ilhamlardan çok, metni okuduktan sonra hissettiklerimi sıcağı sıcağına çizip, bu hisleri doğru yansıtabilmek benim için önemli olan.

Bu tasarımların yanı sıra bireysel işlerin beni bir izleyici olarak her defasında tatlı fakat gerçekten melankolik bir atmosfere çağırıyor. İlk bakışta çocukça olarak değerlendirilebilecek çizimlerin altında, çok samimi bir dert anlatımı var. Bu çizgilerle aslında dertlerinin üstünü biraz örtmeye çalışıyorsun diyebilir miyiz?

Bahsettiğin çizgiyi bir fikir üzerinde tasarlayarak oluşturmadım, zamanla kendiliğinden gelişti ama seçtiğim konular konusunda yaklaşımım bahsettiğin gibi. Naif ve depresif bir denge oluşturmaya çalışıyorum diyelim.

Gerek suratlarda, gerek objelerde boyutsal anlamda bir sürrealistlik var diye yorumlamaya çalıştım çizimlerini. İnsanların yanında küçücük kalan şehirler, ağaçlar, binalar… Acaba çizimlerinin en önemli unsuru insan ve insana dair hikâyelerdir diyebilir miyiz?

Evet, bireysel işlerimdeki konular her zaman kendimden yola çıkarak oluşturduklarım… İnsana, insan ilişkilerine, yalnızlığa, aslında hepimizi ilgilendiren konulara, çoğu zaman o an içimden gelenlere, kaygılara, kırılgan, naif karakterlere dair hikâyeler.

Bütün bunların yanı sıra, aynı zamanda toplumsal olaylarla ilgili de üretimler gerçekleştiriyorsun. Toplumsal olaylar veya sıkıntılar seni nasıl besliyor?

Aslında sadece Gezi zamanı toplumsal olaylara dair iş ürettim. O dönem birçok insan gibi ben de olan biteni izliyor, eylemlere katılıyor ve o yoğun hislerle hiç düşünmeden bir şeyler üretmeye çalışıyordum ki görsel hafızaya bir şekilde katkımız dokunabilsin, yaşanan olaylar, kaybedilen insanlar unutulmasın.

Sosyal medya hesaplarında, duvarlara çizimlerini yaparken çektiğin fotoğraflarını görüyoruz. Sokak sanatçılığına bakışın nasıl? Sence kâğıt üzerine mi yapmak daha keyifli yoksa duvarlara mı? 

İkisinin de tadı çok başka tabii. Duvara iş yapmak gerek malzemelerin masraflı olması, gerekse her zaman duvar bulamama vs. gibi sıkıntılar yüzünden her zaman ulaşılamayan, o yüzden de fırsatı ele geçtiğinde bambaşka hissettiren bir alan. Ben lisedeyken graffiti yapmaya başladım ve üniversiteye kadar birkaç yıl böyle devam etti. Sprey boyaya aşinalığım ve sokak sanatına olan sempatim de oradan geliyor.

Çizimlerinin çocuklara ulaşması bakımından onların ruhlarını anlamak gerek. Onları anlamak tanımak için de bir çocuk taraf… İlla ki vardır içinde… Bunu nasıl canlı tutuyorsun ?

Var sanırım ama bu hep var olan bir şeydi ve hep olmaya devam edecekmiş gibi geliyor. Var oluşumun bir parçası diyelim.

Ve tabii ki kedin Momo! Yanlış hatırlamıyorsam aynı zamanda onun da kendine ait çok eğlenceli bir sosyal medya hesabı vardı! Aranızdaki bağ gerçekten çok sevimli. Momo ile olan bağın da sana ilham veriyor mu?

Zamanımın büyük bir kısmını evde çizerek geçirdiğim için bu süreç boyunca bana eşlik eden tek kişi Momo tabii ki. “Aramızda çok kuvvetli bir bağ var.” demek isterim ama bilmiyorum o beni benim onu sevdiğim kadar seviyor mu? Tek taraflı bir sevgi gibi geliyor bazen bana. Bir zamanlar bir sosyal medya hesabı vardı ve fırsat buldukça kendimce komik bulduğum bir takım Momo’lu paylaşımlar yapıyordum ama artık geçti sanırım benden. Benden geçti belki ama Momo, sahne ışığını asla yitirmez.