İster sokaklarında kaybolun ister her adımda karşınıza çıkabilecek sanatsal güzelliklere bakakalın ya da sadece pizza kokularını takip edin… Alkışlarla işte karşınızda Roma!
Kolezyum: Antik Roma döneminin en büyük amfi tiyatrosu olan Kolezyum aynı zaman da bir arenadır. Yapımı Vespasianus tarafından M.S. 72 yılında başlanıp M.S. 80 Titus devrinde sona ermiştir. Adını girişteki Colossus Neronis Heykeli’nden aldığına inanılan Kolezyum 188 metre uzunluğa ve 156 metre genişliğe sahiptir. 55.000 kapasitesiyle halk gösterilerine, gladyatör dövüşlerine ve infazlara tanık olmuştur. Bu etkinlikler içerisinden gladyatör dövüşleri en çok rağbet görenidir; insanlar arasında olduğu kadar insan hayvan dövüşleri de yapılır. 80 tane girişi olan arenanın yapımında taş ve çoğunlukla demir kullanılmıştır. Fakat daha sonra savaşta kullanılmak üzere bu demirler silahlara dönüştürülmüştür. Yunan mimarisinden örnekler de barındıran Kolezyum’da Doric, Ionic ve Corinthian tipi kolonları görürüz; zira dış yüzeyi pozitif kopya olarak sayılan üçünün kompozisyonundan oluşur. Ek olarak Giriş katının hemen üstünde orijinal halinin maketleri ve kazılar sonucu çıkan objeler sergilenmektedir.
Pantheon: Tüm Tanrıların Tapınağı anlamına gelen Pantheon’un İmparator Hadrian tarafından ailesi için yaptırıldığı söylenir. M.S. 118 ve 125 yılları arasında Pagan inanışına göre yapılmış tapınak 7. yüzyıl da Hristiyanlığın yaygınlaşmasıyla kiliseye döndürülür. Kendi dönemi yapılar arasında en iyi korunmuş olanlarındandır. Kendine özgü mimari elementleri vardır; mesela Avrupa’nın en geniş kubbesi Pantheon’undur, Oculus denen kubbe gözünden “ebedi ışık” tarafından aydınlatılır ve aynı zamanda Oculus kubbenin ağırlığını dengeler. Ayasofya’dan sonra yerden 44 metre yüksekliğiyle Pantheon kubbeli yapılar arasında ikinci sırada yer alır. Kubbenin iç kısımlarında bulunan ‘kaset’ gömmeler de dönemin yeniliklerinden biri olarak desteksiz olan kubbenin ağırlığını hafifletmek için yapılmıştır. Her bir köşesinin simetrisi ve orantı açısından kusursuzluğu onu Antik Roma döneminin ender yapılarından biri yapmıştır.
Trevi Çeşmesi
Fontana di Trevi ya da Aşk Çeşmesi adıyla bilinen bu eser Nicola Salvi tarafından 30 yılda tamamlanmıştır. Birçok heykelin bulunduğu çeşmenin üç ana figürü vardır; Neptün ve iki deniz ulağıdır. Barok mimarisinin en önemli özelliklerinden olan eserin ‘hareket’ duygusu verebildiği çok net gözlemlenebilir. Figürler adeta efor sarf etmektedirler. Meşhur bir çeşme olmasının ne yazık ki en büyük sebebi ise dilek dileyip para atma eylemidir. Para atarsanız ya aşkı bulursunuz ya da Roma’ya yine gelmeyi garantilersiniz(!) Fakat siz yine de atın bozuk paralarınızı çünkü o paralar düzenli olarak Caritas adlı hayır kurumu tarafından toplanıp evsiz ve yardıma ihtiyacı olan insanlara yiyecek ve içecek olarak geri dönmektedir.
Melekler Kalesi
Yine imparator Hadrian tarafından yaptırılan bu eser hapishane olarak kullanılmıştır ve zaten içeri adım attığınızda biraz dram ve karamsarlık hissedebilme ihtimaliniz yüksek! Çeşitli işkence odaları olan kalede birçok dava ve infaz görülmüştür. Hatta rivayetlere göre idam edilenlerin kafası birkaç gün kale duvarlarında asılı olarak bırakılırmış; ibretlik olsun diye(!) Tabi tüm bunlara rağmen Roma hapishanesinin de sanatsal birçok yanı var; tavanlar heykel süslemeleri ile duvarlar ise ince ince bir sürü resim detayıyla süslenmiştir. Dan Brow-severlere duyurulur!
İspanyol Merdivenleri
Trevi Çeşmesi’ne gideceğiniz gün, 10 dakika daha yürüyerek ulaşabileceğiniz İspanyol Merdivenleri turistler kadar yerel halkında uğrak noktalarındandır. Adını meydanda bulunan İspanyol Elçiliği’nden almıştır. 1723 yılında Francesco de Sanctis tarafından yaptırılmıştır. İtalya’da ilk Mc Donald’s bu meydanda açılmıştır ve oldukça tepki çekip “slow food” hareketine sebep olmuştur. Merdivenlerde yemek yemek yasak olsa da şarabını ya da paninisini kapan burada soluk alabiliyor. Bu arada özellikle yaz aylarında şen şakrak sahnelere de denk gelebilirsiniz.