Arthur Miller Satıcının Ölümü adlı tiyatro eserinde Amerikan Rüyası kavramına kendilerini kaptırmış, toplumdan kopmuş, düş kırıklığına uğramış ve toplumun değer yargılarıyla çelişen bireylerden oluşan bir ailenin, maddi varlıklara karşı açtıkları “topluma tutunma savaşı” ile başlayan dramı konu alır. Toplumsal dramın önemli eserlerinden biri olarak adlandırılan ‘’Satıcının Ölümü’’ adlı tiyatro eserinde, yazar, kapitalist sistemin ortaya çıkışından sonra olan bir ailenin kente göçüşünü, kentteki yaşam mücadelelerini ve kent yaşamına uyum sağlama çabalarını ve bunun sonucunda çocuklarının düzgün bir hayat kurması için intihar eden satıcının ölümünü anlatırken bunu toplumsal ilişkileri inceleyerek anlatmıştır. İnsanın derininden kopup gelen gereksinimleri ortaya çıkarmış, ve bu gereksinimleri toplumsal bağlam içinde ifade etmiştir. Karakterlerin öznel gerçeklikleriyle, toplumun sıkı kurallarını bir arada işleyen eser boyunca karakterlerin kapitalist sistemin gelişi sonrası değişmiş toplum yapısına ayak uydurma çabası, kendilerine yabancılaşmaları, bireyselleşip birbirlerinin sırtına basarak yükselme çabalarına ve bu yükselme uğruna ‘’savaşta her şey mübahtır’’ düşünce biçimi ile hırsızlıklar yapacak kadar düşmüş halde olduklarını okuyucuya sunmuştur. Arthur Miller, karakterlerin kapitalist sistem içinde tutunma savaşını kapitalizm ve insan çatışmasını Willy karakteri üzerinden okuyucuya sunmuştur.
1950’li yıllarda Amerika’yı tamamen etkisi altına almış olan kapitalizm, üst kesimde bulunan insanlar için herhangi bir sorun teşkil etmezken, bu kapitalist sistemin gölgesi altında kalmış olan alt kesimi sarsmış ve kapitalist sistem içinde mücadele etmek için kendisine yabancılaştırmış, etik değerlerini yok etmiş, hırçın ve acımasız olmaları için zorlamış ve onları hayata tutunmaları için ayrı bir çabaya sokmuştur. Arthur Miller alt kesimi temsil eden Longman Ailesi’nin “kapitalist sistemin gölgesi altında kalışını” başlangıçta bulunan didaskalit metinde belirtmiştir.
”…Evin, yüksek ve çeşitli biçimlerde yapılmış binalarla çevreli olduğu gölgemsi görünüşlerden anlaşılmaktadır.” (Miller, 5)
Eser boyunca Longman Ailesi dışında toplumun yeni haline tutunamayan, düzenli bir işe sahip olmayan ve maddi açıdan zorda olan, aile bireyleri arasındaki ilişkilerde zayıflık olan başka bir karakter bulunmamaktadır. Yazar, eserin başında ailenin, “dışarıdan bakıldığında” aileden üstün olan insanlarla çevrili olduğunu , toplumla aralarında bir çatışma olduğunu belirtmiştir. Toplumla aralarındaki çatışmayı yazar anlatırken okuyucuyu buna imge ve simgeler kullanarak hazırlar. Fakat her şeye rağmen ailenin babası, Willy Longman bu çatışmayı ortadan kaldırmak için altında kaldıkları gölgeyle yüzleşme yoluna gider. Bu yüzleşme eserin başında Linda ve Willy’nin konuşmalarıyla okuyucuya sunulur.
“Willy: Yorgunluktan ölüyorum. (Flüt sesi azalıp, kaybolmuştur. Yatağa gelip, karısını yanı başına oturur. Biraz durgundur.) Yapamadım. Başaramadım Linda.’’ (Miller, 7)
Yazar daha ilk perde de başarısızlık duygusunu, bu yoldaki uğraşlarından yorgunluğunu, Willy’nin karısına söylediği bu sözleriyle anlatmıştır. Willy eser başındaki bu sözlerinin ardından kendi gerçeklikleriyle birlikte toplumun değişmiş yapısına bir savaş başlatacaktır. Kapitalist sistem sonrası toplumun yapısıyla, sosyal ilişkilerle ve zorluklar ile yüzleşmeyi tam olarak başaramayan Willy kapitalist sistem ile kendi gerçekliği aracılığıyla yüzleşecek ve bu yüzleşmenin ardından bütün varlığını bu sisteme tutunmak için harcayacak ve ilk adım olarak da onu tanıma yoluna gidecektir. Eserin ortalarında ağabeyi Ben ile yaptığı “Willy’nin gerçekliği” konuşmasında bu okuyucuya sunulur.
“Willy: Çok tuhaf. Bir an için bana ağabeyim Ben’i hatırlattın.
……
Charley: Ondan bir daha haber alamadın, öyle mi? O zamandan beri?
Willy: Linda sana söylemedi mi? Bir iki hafta önce Afrika’daki karısından bir mektup aldık. Ölmüş.” (Miller, 37)
Willy Longman’ın daha önce ölmüş olduğu bellirtilen ağabeyiyle konuşma sahnesi eserin kırılma noktalarından biridir. Willy içinde buluduğu karanlıktan o kadar bunalmış, topluma tutunma savaşına kendini o kadar kaptırmıştır ki; kendini kaybedip, psikolojik anlamda çöküş yaşamıştır.Umutsuz kalmış olan Willy, kendini tamamen başarıyı bulma yoluna atmıştır. Willy ağabeyi Ben’in başarılı bir insan olarak görmektedir. Ben onun için bir idoldür. Başarıya giden yolda bir yerlerden destek bulmaya çalışan Willy, bilinçaltının derinliklerinden Ben ile ilgili bir kaç anıyı bulup, çıkartıp, onun gözleri önüne, tekrar iki üç dakikalığına, istediği soruları aslında “kendinen” almak için sermiştir.
“Ben : (Willy mutfak sınırı çizgisini aşıp ona yaklaşırken) Demek sen William’sın.
Willy: (Ben ile tokalaşırken) Ben! Seni ne zamandan beridir bekliyordum!Sırrı ne? Nasıl becerdin?’’ (Miller, 39)
Willy’ye göre hayatta başarı olmanın tek yolu çok para kazanmaktan geçmektedir. Çok para kazandıktan sonra insanların sırtına basarak yükselip yükselmediği, hırsızlık yaparak başarılı olup olmadığı önemli değildir. Tek amaç çok para kazanıp zengin olmak, kapitalist sistemin en üst kısmında bulunmaktır, Zor durumda kaldığında kendi gerçekçiliğine geçiyor olması Willy’nin başarı kavramını ‘’para kazanmak’’ olarak görmesini ve bunun haricinde başka bir şeyi kabul edemediği anlamına gelmektedir.
“Ben: Şeyy, seni ne kadar hatırladığından emin değili.
Willy: Şeyy, ben bebektim elbette sadece üç-dört yaşlarında…” (Miller, 39)
Willy ağabeyi Ben’in başarılı bir insan olarak görmektedir. Ben onun için bir idoldür. Başarıya giden yolda bir yerlerden destek bulmaya çalışan Willy, bilinçaltının derinliklerinden Ben ile ilgili bir kaç anıyı bulup, çıkartıp, onun gözleri önüne, tekrar iki üç dakikalığına, istediği soruların cevaplarını alması için sermiştir. Kendini bu şekilde, adlığı cevaplarla tatmin etmeye çalışan Willy kendini bu sistemde yükselmek için hazır hissetmektedir. Uzun seneler boyunca işi sebebiyle başka eyaletlere seyahat etmek zorunda olan karakter, yorgunluğunun farkındalığı üzerine, New York’ta sabit bir iş hayalleri kurmaya başlamıştır. Ben ile arasında geçen konuşmalardan sonra kendine olan güveni geri gelmiştir.
‘’Willy: Amanın, hey! Çok güzel bir şey bu. Howard’ın da aklını başına getireceğim tatlım. Avans alıp, New York’ta bir işim olarak eve döneceğim. Kahretsin sonunda başaracağım!’’ (Miller, 64)
Willy şirkette çalıştığı uzun yıllara güvenerek Howard’ın üzerinde söz sahibi olabileceğini düşünür. Kapitalist sistem öncesi kurulan şirket sahibi ile olan ahbaplığına güvenen Willy, kapitalist sistem sonrası değişen sosyal hayata alışamamış ve vefa kelimesinin artık sadece kelimeden ibaret olduğunu öğrenememiştir. Her ne kadar ağabeyi Ben ile görüşse de hala değişen sistemin farkında olmayan bir karakterdir. Önemli olan harcadığı yıllar değil, bulunduğu mevki idi.
Eserin ilerleyen bölümlerinde harekete geçmeye karar vermiş olan Willy, şimdiki patronu olan Howard’ın ofisine gider ve babasıyla olan ahbaplığına güvenir ve Howard’dan işinin New York’a taşınmasını ister. Karakterin kendini hazırladığı savaş ile yüzleşmesi, Howard ile olan görüşmesi ile okuyucuya verilir.
‘’Howard : Bizi temsil etmeni istemiyorum artık. Bunu sana uzun zamandır söylemek istiyordum.
Willy : Howard, beni işten mi atıyorsun?’’ (Miller, 72)
Karakterin kendini sisteme ayak uydurma hevesi ve çabası işte bu sözlerden sonra ortadan kaybolur. Kapitalist sistem sonrası değişen sosyal hayattaki şartlar her şeyi değiştirmiştir. Artık iş ve arkadaşlık birbirinden ayrılmış ve para devreye girmiştir. Önemli olan para kazanmaktır ve eğer para kazanamıyorsan başarılı olamıyorsun demektir. Artık uzun yıllar boyunca kazandığı tecrübe ile kimse ilgilenmiyor, herkes ne kadar para kazandığına bakıyordur. Sevimliliğinden başka bir şeyi olmayan Willy, sevimliliğinin para etmediğini, hiçbir yerde itibarı olmadığını, önemli olan tek şeyin artık para kazandırıp kazanmak olduğunu acımasız bir tecrübe ile öğrenmiştir.
‘’Linda : ( Gerçek bir korkuyla) Willy, cevap ver! Willy!
(Çalıştırılan ve ve hızla uzaklaşan bir araba sesi duyulur)
Linda: Hayır!
Biff: (Merdivenlerden aşağı koşar) Baba!
(Araba hızlandıkça müzik aniden yavaşlar ve sonunda tek bir Çello vuruşuna dönüşür)…’’ (Miller, 121)
Sistemi tanımaya çalışmasından, onu sorgulamasından, kendine göre gerekli cevapları almasından hatta yüzleşmesinden sonra yine de sisteme tutunamayan, tutunamadığı gibi eskisinden daha kötü bir halde olan Willy; işini, itibarını ve ailesinin önündeki “başarılı satıcı” imajını kaybetmiştir. Çalıştığı uzun yıllar, yollarda geçirdiği zamanlar süresince kurduğu hayalleri boşa gitmiştir. Kapitalist sistem öncesindeki mutlu aile tablosunu arayan ama bunu bulamayan Willy Longman, ailesinin mutlu olmasını istemektedir. Çocuklarının iş kurmasını isteyen Willy bu ücreti sağlayabilecek maddi durumda olmadığı için intihar etme yolunu seçer ve böylece çocukları ihtiyaçları olan parayı babalarının ölümü sonucu gelecek olan sigorta parası ile karşılayacaktır. Willy kapitalist sistem içinde tutunabilmiş bir karakter değildir; ancak çocuklarına iyi eğitim verememesini, başarılı olamayışını intihar ederek, daha doğrusu bir amaç uğruna intihar edip çocuklarına gelecek sağlamak için kendisini feda eder.
Arthur Miller, ‘’Satıcının Ölümü’’ adlı tiyatro eserinde kapitalist sistemin gelişi sonucu bir ailenin yaşama tutunma mücadelesini, yeni sisteme ayak uydurma çabasını, insanların kendisine yabancılaşmasını anlatır. Miller, bunları anlatırken eski-yeni karşılaştırması yapmıştır. Kapitalist sistem içinde yer edinmeye çalışan ancak bunda başarılı olamayan Willy Longman’ın gerçek ve hayal dünyası arasındaki gidip gelmelerinde eski-yeni çatışması görülür. Bu çatışmada Willy Longman kilit noktadadır ve Willy Longman bu noktada kapitalist sisteme ayak uyduramayan eski kafadaki bireyleri temsil etmiştir. Willy Longman’un tutunma çabası bir yanda eskiyi temsil eder. Kapitalist sistem sonucu ortaya çıkan yeni sosyal yaşam ise yeniyi temsil etmektedir.