“Bir pankart taşıyorum: Daima mutlu ve parlak!”
İlk kitabı Yengeç Dönencesi yayımlandığında kırk yaşını geçmişti. Ama Alman kökenli Amerikalı ailesinin gözünde işe yaramaz, serseri damgasını çoktan yemişti. Paris’e gitmek, bir sanatçı olma özgürlüğüne kavuşabilmek için bir sokak serserisi gibi yaşamak zorunda kaldı. Çünkü Paris’te bir yazarın boş zamana, tatile, sohbete, yalnızlığa ve uyarıcı etkinliklere gereksinim duyduğu varsayılır. New York’da ise, zamanını randevularla doldurmadığın sürece bir aylak olduğuna inanılır.
Yaşadıklarıyla eserlerinin başkişisine dönüşür Henry Miller. Eserleri sayısız yazım hatasıyla, abartıyla, tuzaklarla dolu olsa da yüreği, açık sözlülüğü, dürüstlüğü onu kuşku çağının bir romantiği yaptı ve çökmüş bir dünyada hâlâ iyimser olunabileceğini, servete tapan bir dünyada keyifli bir yoksulluk sürülebileceğini ispatladı.
“Ne param var, ne kaynaklarım, ne de umutlarım. Yaşayan en mutlu adamım. Bir yıl önce, altı ay önce sanatçı olduğumu düşünüyordum. Artık bu konuda düşünmüyorum, öyleyim. Edebiyat olan her şey üzerimden akıp gitti. Tanrıya şükür, yazılacak başka kitap kalmadı artık.”
Çocukluğundan ilk gençliğe adım atarken boksörlük ve bisiklet sürücülüğü dahil çeşitli meslekleri deniyor, okuma hastalığının virüsüne de bu dönemde yakalanıyordu. İlk durağı Dostoyevski’ydi Miller’in. Susamışlığını onun yapıtlarıyla doyururken ünlü ustadan oldukça derin bir şekilde etkilendi. Ama ona asıl yazın dilini sokaklar öğretti. Dilencisinden orospusuna, hırsızından tezgahtarına herkesle dostluk kurdu ve bu ilişkiler onun hayatın günlük dilini benimsemesini sağladı. İlk evliliği döneminde bir telgraf şirketinde çalışırken barlarda dans eden ve konsomatrislik yapan bir kadına -adı June idi ve daha sonra ondan Mona diye bahsedecekti- kronik bir aşkla bağlandı. Kadın önceleri ona ilgi göstermese de sonra çılgınca âşık oldu ve Miller 7 yıllık evliliğini bitirip Mona’yla yaşamaya başladı. Her daim parasızlık çeken Miller eşinin gayretleriyle Paris’e, umutlarının kentine gittiler. Parasız kalana kadar orada kaldılar. “Yemeğin, şarabın, yatağın iyisi; kafeler, köprüler, kitapçılar, Eyfel ve sohbetler… düş kurmak için zaman,” diye söz eder Paris’ten. Amerika’ya döndükten sonra sürekli Paris’i düşünen Miller dayanamayıp bu sefer tek başına gider. Daha sonra Amerika’da San Fransico yakınlarındaki Big Sur’a yerleşir. Orası Miller’in adeta başkenti olur ve her yerden akın akın ziyaretçiler gelir. Çok ünlüdür artık. Yengeç Dönencesi, Oğlak Dönencesi, Sexus-Plexus-Neksus, Big Sur and Hieronymus Oranges gibi kitapların yanına başka kitaplar ekler. Dümdüz bir yaşam değildir onunki. 7 Haziran 1980’de 89 yaşında öldüğünde geriye dolu ve coşkulu bir yaşam bırakmıştır.