Bir Otomatik Portakal İncelemesi – Dondurucu, Şiddetli Bir Kabare – Karaköy Mono

Everyman, Liverpool

Romancının kendi şarkılarıyla süslenmiş olan, Anthony Burgess’in klasiğinin müzikali birçok çağdaş yankı buluyor.

Soğuk bakışlı ve küçümseyen… Otomatik Portakal’daki Alex’i canlandıran George Caple. Fotoğraf: Marc Brenner.

Otomatik Portakal, Anthony Burgess’in uzak duramadığı hikayeydi. Söylentilere göre üç hafta gibi bir sürede yazıldığı ve yazar tarafından “dar kapsamlı” olduğu için reddedilmesine rağmen şiddetin ve suçlunun öyküsü, Burgess’i gözden geçirmek, adapte etmek ve yorum yapmak için cezbetmeye devam etti. 1986’da – romanın yayınlanmasından yirmi yıldan daha uzun bir süre sonra – kendi şarkılarıyla süslediği bir oyuna çevirdi ve şu anda Liverpool Everyman’da sahneleniyor.

Everyman Rep Şirketi’nin 2018 sezonun ilk müzikali olan, Lerner and Loewe’un kolayca akılda kalan Paint Your Wagon ile keskin bir tezat oluşturuyor. Burada ezgiler kolayca akılda kalmaktansa kulak tırmalayıcı. Burgess’in müziği – başkahramanı Alex’in sevdiği Beethoven  tarafından ilham verilen ve Beethoven ile beraber dokunmuş – zekice esrarengiz, sadece kısaca duygusallığa kaydığı an bekleneni vermiyor. Baştan itibaren, alaycı “What is going to be then, eh?” cümlesi, romanı dondurucu, kabus gibi bir kabareye dönüştürüyor.

Rahatsız edici bir biçimde, belki de uygun bir biçimde, Nick Bagnall’ın prodüksüyonu hiçbir zaman Alex’i ve Alex’in açılış sahnelerindeki kuru, zorba eylemlerini tasvir ederken (soğuk bakışlı, küçümseyen bir George Caple) olduğundan daha şık olmadı. Bize yeni yetme Alex’in rastgele vahşiliğini gösteren bu erken, episodik bölümün ritmine alışmak biraz zaman alıyor. Sahnede konuşulduğunda -ya da şarkı olarak söylendiğinde- Burgess’in icat ettiği Nadsat argosunu yakalamak Kay Haynes’in sarsıcı, şiddetli ışığı aksiyon üzerinde farklı ve yabancılaştıran bir etkiye sahipken zor olabiliyor. Sonrasında hafızada kalanlar bu çarpıcı anlar.

Farklı bir estetik… Caple, solda, Richard Bremmer ile birlikte Otomatik Portakal’da. Fotoğraf: Marc Brenner.

 

Alex hapishane ve iyileştirme kurumuna yollandığında stil gittikçe çizgi filmleşiyor, kendisi için bir deneyden başka bir şey olmadığı otorite figürlerini yeriyor. Burgess’in çarpıtılmış müzikhol ezgileri, ölümü hatırlatan danslar ve hapishanenin yöneticisini temsil eden kukla  aksiyona liderlik ediyor. Yalnızca aradan sonra, Alex’e “özgürlüğü” verildikten sonra, tempo miskinleşmeye başlıyor.

Boyunu aşmadan, Bagnall’ın versiyonu birçok çağdaş yankı buluyor – “iyileşmiş” Alex’in politik bir oyuncak olmasından çok daha fazla. İç işleri bakanlığının ne olursa olsun suç oranını azaltmaktaki kararlılığı rahatsız edici bir biçimde makul hissettiriyor, Alex’i oy kazanan bir sembol gibi aldatarak kullanmak da. Bir yanlış değerlendirilen ek, ilgi çekici bir biçimde huzursuz ediciden doğrudan saldırgan olan ölçeğe ipucu veren Jimmy Savile’e kafa karıştırıcı ve gereksiz bir görsel referans.

Stanley Kubrick’in film versiyonu, seyircilere uzaktan büyük bir hayal gibi gözükecek. Ancak Everyman ekibi farklı bir estetik yaratmak için çok çalışıyor. Molly Lacey Davies ve Jocelyn Meall’ın yedek beyaz çerçevesi, sık sık açılıp kapanan kapak şeklindeki kapılarıyla, bizi şehrin sokaklarından hapishaneye, hapishaneden Alex’in şiddet görsellerinden tiksinmeye koşullandırıldığı laboratuvara hızlı ve sorunsuz bir şekilde götürüyor. Ayrıca -birçok enstrüman çalan Peter Mitchell tarafından etkileyici bir biçimde çalınan- müzik Alex’in dünyası ile onu  izleyen bizler arasına bir yabancılaştırma katmanı dayatıyor.

Belki Burgess’in Otomatik Portakal ile ilgili en büyük başarısı, ergenliğin yabancılığını kendi başına ve tek sözlüğüyle ileten dil bilimsel yaratıcılığı olmaya devam ediyor. Yazarın adaptasyonundaki hikaye anlatımında seviye farkı olsa da, birçok kez adapte edilmiş hikayeyi canlandıran uydurulmuş argoyu şarkı formunda deneyimlemek heyecan verici.

Çevirmen: Ece Uyumaz.

Kaynak.

Kapak fotoğrafının kaynağı.