‘’Kadınların zihinlerini geliştirerek
güçlendirirseniz kör itaatin de
sonu gelecektir, ama iktidar her zaman kör itaat
aradığından tiranlarla hazcılar kadınları
karanlıkta bırakmaya çalışırken doğru şeyi
yapmaktadırlar. Ne de olsa tiranlar köleler ister,
hazcılarsa oyuncaklar.’’ (Wollstonecraft, 2007:38)
Zihinleri güçlendirmek için çabalamak şöyle dursun; geleneksel veya modern toplum tipleri hiç fark etmez, hegemonik topluluk kadın bedenini cinsel bir nesne olarak görmekten öteye ne yazık ki geçememiştir. Bu düşünce altında algılanmaya devam eden kadın; duygu, düşünce ve kişilik bakımından yok sayılmaya adeta mahkûm edilmiştir.
‘’Ama erkekler böyledir işte! İyilik bilmez, hiçbir zaman doymaz, yetinmezler. Onları istemezsiniz, istemediniz diye nefret ederler sizden; istersiniz, bir neden bulur gene nefret ederler. Tek neden bile yoktur ortada belki, gelgelelim erkekler yetinmez birer çocukturlar, elde ettikleri şey ne olursa olsun, kadın varını yoğunu ortaya koysun isterse, gene bildiklerini okurlar.’’ (Lady Chatterley’in Aşığı)
D.H Lawrence değer yargılarından uzak bir şekilde kadını cinsel obje olarak görüp, erkeğin beğenisine sunan sistemi eleştirip, romanlarında kadının cinselliğini transparan bir biçimde işlemiştir.
Kimine göre müstehcen kimine göre cesaret timsali sayılan yapıtı, Lady Chatterley’in Aşığı İngiltere’de epey ses getirmiştir. Muhafazakâr camia bu duruma karşı, İngiltere ve ABD’de de olmak üzere hemen harekete geçmiştir. Senatör Branson Cutting, elinde tutmaktan bile utandığı kitap hakkında şunları söyler; ‘’ Lady Chatterley’s Love adlı kitaba on dakikadan fazla göz atamadım. Bu gördüğüm en menfur şey. Bedenen ve ruhen hastalıklı olduğu aşikâr bir adam tarafından yazılmış olan bu kitap cehennemin karanlığı kadar karadır.’’
Dilde sadeleşmeye, belirli bölümlerin çıkarılmasına karar verildikten sonra roman, Lawrence hayata veda ettikten bir süre sonra İngiltere’de yeniden basılmak istenir. Müstehcenlik ve açık saçık kelimelerin varlığı iddiasıyla hakkında soruşturma açılır. Kitap tartışmalara gebe kalmaktan bir türlü paçasını kurtaramamıştır. Devrin önde gelen yazar ve sanatçıları Lady Chatterley’s Lover için bir araya gelir. Bilirkişi raporu hazırlanarak eser ‘’aklanmış’’ bir şekilde raflardaki yerini nihayet geçte olsa alır.
“Tekrarların tekrarı olan bir hayatı mekanik bir şekilde yaşamaktansa ölmek daha iyi.” D.H. Lawrence
Savaşların ve vahşetin hüküm sürdüğü dünyada koskoca bir hiç uğruna ölmeye anlam veremeyen Lawrence çıkış yolunun; cinsellikte, aşkta ve duygularda saklı olduğunu savunur. Kendimize, vücudumuza, tutkularımıza kulak kesilmemiz gerektiğine inanır. Yılmadan, özgürce sanatını idame ettirmeye çalıştığı yıllarda Londra’nın ünlü semti Mayfair’da bir sergi açar. Sergisi kısa süre içinde polis tarafından basılır ve eserlerine el konulur. Parlemento kararı ile bir daha sergilenmemesi şartı ile eserler Lawrence’e iade edilir.
“Belki de ancak gerçek bir beraberlik yaşama becerisine sahip olan insanlar, evrende tek başlarınaymış gibi görünürler. Diğerlerinin belli bir yapışkanlığı vardır, çoğunluğa yapışırlar.”
Modernizmin olumsuz etkilerine de eserlerinde sıkça yer veren Lawrence, modernleşen insanın gitgide özünden uzaklaştığını ele alır. İnsanların dirimselliğini, baskıcı tutumla kontrol altına almaya çalışan gelenek, göreneklere her zaman karşı çıkmıştır. Kadın-erkek ilişkisinde yalınlığı düşleyerek ‘’kendini gerçekleştirme’’ eyleminin cinsel doyuma ulaşma ile gerçekleşeceğini savunmuştur.
“Bir erkeğin erkek olabilmesi için bir kadın gerekir… Bir kadının da kadın olabilmesi için bir erkek…”
Denklem aslında Lawrence’in dediği kadar basit olsa da tarihsel süreçte toplumlar genellikle kadının, erkeğin bakışına hitap etmesi gereken cinsel bir obje olarak tasavvur etmiştir. Bu tasavvur sonucunda kadın bedeni ister istemez erkeğin denetimi altına alınmıştır. Toplumlar ergenlik çağına girmiş kadını ‘’eş ve anne olmak’’ fikri üzerine yetiştirirler. Bu durumun diğer bir izdüşümü de ‘’namuslu bir bedendir.’’ Kadından erkeğin soyunu başka bir soyla karıştırmaması beklenir. Kadını bu konuda yetersiz gören baskıcı toplum, güç ve sert duruş bakımından bağdaştırdığı erkeğe ‘’korumacı’’ görevi verir. Bu koruyuculuk kadın bedenini nesneleştirerek farkında olmaksızın istismar edilmesine yol açar.
Lawrence, bireyler arası eşitliğin sonuna kadar korunmasından yana olduğu için belki de romanlarında cinselliği bu kadar özgür bir şekilde dile getirerek, istismara karşıt bir ses oldu ve duyguların derinliğine inandı kim bilir…
“Aşk hayatın çiçeğidir, beklenmedik bir anda, hiçbir kanuna uymadan açar ve nerede bulunursa koparılıp o kısa ömrü boyunca tadı çıkarılmalıdır.” D. H. Lawrence