Özellikle çocuk edebiyatına yaptığı öğretici kitaplardan oluşan katkılarla tanınan Toprak Işık kendi edebiyat dünyasını anlattı Öyküden romana, çocuk edebiyatından tiyatroya kadar birçok eser veren ve üretmeye de ısrarla devam eden bir isim Toprak Işık. Çocuklar için yazdığı eserleri duygu aktarımı ve öğretici olarak ikiye ayırdığını söyleyen yazar çocuklara yazmayı samimi bulduğunu ve çocuk edebiyatının yetişkin edebiyatının kuruluğunu unutturduğu görüşünde.
Okurlarımıza Toprak Işık’ı anlatır mısınız? Toprak Işık’tan öncesi var mı?
Evet, Toprak Işık’ın öncesi var. Asıl adım Erdal Kılıçaslan. Yazdıklarımı dergilere göndermeye karar verdiğimde Toprak Işık’ı kendim uydurdum. Uzun uzun düşünerek bulduğum bir isim değildi. O an, bilgisayarın başında aniden aklıma geldi. Hep kullanacağımı da tahmin etmemiştim. Etseydim belki o kadar kolay bulamazdım. Kendimi bildim bileli yazar olmak isterdim ve olacağıma da koşulsuz inanırdım. Okuyan bir evde büyüdüm. Annem, babam ve iki abim çok kitap okurlardı. Evde, yazarlardan, kitaplardan konuşulurdu. Doğal olarak zihninizde şöyle bir algı oluşuyor: Kitaplar önemlidir, yazarlar önemli insanlardır. Sanırım yazarlık hayalimin gerisinde bu algının payı vardır. Üniversiteden mezun olana kadar yazarlığa yönelik doğrudan bir çalışmam olmadı. Elbette ki kitap okumayı seviyordum ve çok okuyordum ama ciddiye alınacak roman ve öykü yazma denemelerim yoktu. Yani 1996 yılında… Yazdıklarımı yayımlatmayı ise ilk defa 2001 yılında denedim. İlk öykülerim Patika adlı edebiyat dergisinde çıktı. Daha sonra yeni öyküler yazıp onları da İletişim Yayınları’na gönderdim. Beğenilenler yeterli hacme ulaşınca 2002 yılında ilk kitabım Sırabaşı, Toprak Işık imzasıyla çıktı.
Sevdiniz mi Toprak Işık ismini? Arkadaşlarınız, aile üyeleriniz ya da siz, hangi ismi kullanıyorsunuz?
Fena değil bence. Üretkenliği simgeleyen toprak ve aydınlamayı temsil eden ışık…
Böyle anlamlandırınca iyi isim bulmuşum diye gururlanıyorum. Sonra, ismi hiç düşünmeden uydurduğumu hatırlayıp sakinleşiyorum. Aile üyelerim ve yazarlık çevremden olmayan yakın arkadaşlarım Erdal ismini kullanıyorlar. Bazen yazarlık çevresinde Erdal ya da diğer çevremde Toprak diyenler de oluyor ama bunu yadırgamıyorum. İki isimli yaşamaya alıştım, hatta bunun hoşuma gittiğini de söyleyebilirim.
İlk eserleriniz öykü türünde ve bu öykülerde güçlü bir mizah var. Mizah edebiyatı ve öykücülüğünü dünyadaki ve Türkiye’deki örnekleriyle bize nasıl anlatırsınız? Kendinizi bu alanda nasıl konumlandırırsınız?
Mizahı bir kurgu, bir de üslup olarak kullananlar var. Kurgu mizahta, yazar komik olsun diye, gerçeklikle sınırlı olmayan bir dünya yarattığını bilir. Okur da bunu kabul ederek okur. Örneğin; o dünyada elinde bomba patlayan biri hayatını kaybetmeden sadece kararabilir. Karikatür dünyasıdır okuduğumuz. Oysa mizahın üslup olarak kullanımında gerçek hayatın kuralları geçerlidir. Yalnız yazar, gerçekleri mizahi bir dille anlatır. Ben kendimi bu ikinci uygulamaya yakın hissediyorum. Fizik kurallarının geçerli olduğu dünyayı komik yanlarıyla anlatmaya çalışıyor, anlattığım hikâyenin hayatın içine koyulabilir olmasını tercih ediyorum.
Böyle olunca mizahın gerçek hayat üzerinde daha güçlü etki yaratabileceğini düşünüyorum. Mizahın gücünü önemsiyorum. Haksızlıklara karşı bir mücadele yöntemi olarak kullanılabileceğine inanıyorum ve sanırım en fazla da bu yüzden mizahı kullanıyorum.
“Yazmak, okurla sohbet etmektir”
Son dönemdeki ürünleriniz ağırlıklı olarak çocuk edebiyatı üzerine ve bu eserler oldukça ses getiriyor, yurdun dört bir yanında okurlarıyla buluşuyor. Sizi çocuk edebiyatına iten nedenler nedir?
Benim için yazmak biraz da okurla sohbet etmektir. Çocuklarla konuşmayı, onlarla arkadaşlık etmeyi seviyorum. Bir neden bu… Onun dışında çocuk edebiyatını da seviyorum. Çocuklar için yazılmış iyi eserler bana, yetişkin edebiyatına ait ürünler kadar keyif verebiliyor. Güzel eserler bizi aynı güzellikte yazmak için isteklendiriyor. Beni çocuklara yazmaya çeken biraz da okuduğum şahane çocuk kitaplarıdır. Aslında sadece yetişkin eserleriyle bildiğimiz, pek çok yazar da çocuklar için yazmış. Beni en çok şaşırtan James Joyce olmuştu. Ulysses’in yazarının Kopenhag’ın Kedileri adlı bir çocuk kitabını okudum. Üstelik çocuklara yazıyorum diye üslubunu çok fazla da değiştirmemiş.
Belki şunu da eklemem gerekir: Türkiye’de yazarlar olarak biraz çölde gemi yüzdürmeye çalışır gibiyiz. Bu ülkenin insanları okumuyorlar. Yapılan son araştırmalara göre kitap okumaya bir yılda yaklaşık altı saat ayıran yetişkinlerin ülkesi burası. Yazarlar olarak okunmak hoşumuza gidiyor. Hadi, bütün yazarları zan altında bırakmayayım ama ben yazdıklarımın okurla buluşmasından hoşlanıyorum. Çocuk edebiyatı bu açıdan bana nefes aldırıyor, yetişkin edebiyatının kuraklığını azıcık da olsa unutturuyor. Okuyan çocukları ve gençleri görüp geleceğe daha umutla bakıyorsunuz.