RALPH WALDO EMERSON – Karaköy Mono

“Ne ararsan kendinde ara.”

  • Düşünce her zaman olaydan önce gelir; tarihteki bütün olaylar önceden zihinde yasa olarak mevcuttur.

***

  • “Sıradan ruhlar yaptıklarıyla, daha asil ruhlar ise oldukları şeyle öderler,” denir. Peki neden? Çünkü eylemleri ve sözleri, görünüşü ve görgüsüyle içimizde derin bir doğa uyanır, bir heykel ya da resim galerisinin yarattığı gücün ve güzelliğin aynısıdır bu.

***

  • Her insan kendi içinde bir Yunan döneminden geçmez de ne yapar? Yunan devri bedensellik, duyuların mükemmeliyeti, bedenle sıkıca birleşmiş bir ruh çağıdır. Bu çağda heykeltıraşa Herkül, Güneş Tanrısı, Zeus modellerini sağlayan insan formları mevcuttur, modern şehirlerin sokaklarında dolu olan -yüz hatlarının bulanık ve karmaşık olduğu- o formlar gibi değildir bunlar; net, keskin çizgileri ve simetrik hatları vardır, göz çukurları öylesine yerleştirilmiştir ki, böylesi gözlerin kısılması ve yana doğru kaçamak bakışlar atması mümkün değildir de kafanın tamamıyla dönmesi gerekir. O dönemin hareketleri de yalın ve serttir. Kişisel özelliklere -cesarete, hitaba, kendine hâkimiyete, adalete, güce, çabukluğa, gürül gürül akan bir sese, geniş bir göğse- saygı gösterilir.

***

  • Kadim tragedyanın -hatta bütün eski edebiyatın- cazibesi, insanların sade ve basit bir dil konuşmasındandır, sanki -fikir yürütme alışkanlığı henüz baskın bir zihinsel alışkanlık haline gelmeden- farkında olmaksızın muazzam bir aklıselim sahibi insanlar gibi konuşurlar.

***

  • Platon’un bir düşüncesi benim bir düşüncem haline geldiğinde, Pindaros’un ruhunu ateşleyen bir hakikat benim ruhumu da ateşlediğinde, zaman yoktur artık.

***

  • Dünyanın ne düşündüğüne göre yaşamak kolaydır, yalnızken kafamıza göre yaşamak kolaydır, ancak büyük insan, kalabalığın ortasında yalnızlığın bağımsızlığının kusursuz tadını yaşayandır.

***

  • “Ah, o zaman kesin yanlış anlaşılacaksın.” “Yanlış anlaşılmak o kadar kötü bir şey mi ki?” Pisagor yanlış anlaşılmıştı, Sokrates de, İsa da, Luther de, Kopernik de, Galileo ve Newton da, ete bürünmüş her saf ve bilge ruh da yanlış anlaşılmıştı. Büyük olmak yanlış anlaşılmaktır.

***

  • İnsan Tanrı’yla bir olduğunda, yalvarmaz.

***

  • Şefkatimizle birlikte zihin ve beden gücümüz de artar.

***

  • Dünyayı benim için yeni bir yer kılan duygu emareleri kadar hoş olan başka ne var? İki kişinin bir düşüncede, bir duyguda sağlam ve sarsılmaz bir biçimde karşılaşması kadar enfes olan başka ne? Kendimizi hislerimize bıraktığımızda, dünya değişir. Artık ne kış vardır ne de gece. Bütün felaketler, sıkıntılar yok olur, hatta bütün görevler. Akıp giden sonsuzluğu, sevilenlerden yayılanlardan başka hiçbir şey doldurmaz. Bırakın ruh, kâinatta bir yerlerde dostuyla yeniden bir araya geleceğini, o zamana dek tek başına binlerce yıl memnun ve neşeli olacağını bilsin.

***

  • Samimiyet -kraliyet tacı ve yetki gibi- yalnızca en yüksek rütbelilere bahşedilen bir lükstür; doğruları söylemenize izin verilmesinden daha yüksek rütbeli, gözüne girilecek ya da ayak uydurulacak kimse yoktur. Her insan yalnızken samimidir. İkinci bir insanın sahneye çıkışıyla birlikte, ikiyüzlülük başlar.

***

  • İnsan, bütün bilgeliğin ve iyiliğin vücut bulduğu bir tapınağın ön cephesidir. Çoğunlukla insan dediğimiz, yiyen içen, eken biçen, hesap yapan varlık, kendisini -bizim onu tanıdığımız biçimde- tanıtmaz; aksine kendisini yanlış tanıtır. Saygı duyduğumuz o değil, uzvu olduğu ruhtur; şayet ruhunun eylemlerinde tezahür etmesine izin verirse önünde diz çökeriz. Ruh, insanın aklı aracılığıyla nefes aldığında deha, iradesi aracılığıyla nefes aldığında erdem, şefkati aracılığıyla nefes aldığında ise sevgidir. Akıl kendisini bir şey sanınca, aklın körlüğü başlar. Birey kendisini bir şey sanınca da iradenin zayıflığı. Bütün devrimler, özellikle ruhun üzerimizdeki etkisini artırmayı başka bir deyişle bizleri ona itaat etmeye sevk etmeyi amaçlar.

***

  • Erkeklerle ve kadınlarla öyle yalın bir biçimde ilişki kurun ki onları mutlak samimiyete zorlayın ve sizinle boş boş konuşma ümitlerini yok edin.

***

  • Tanrı kendini korkaklara göstermez. İnsan, başkalarının dindarlıklarının dilinden soyutlayarak büyük bir dikkatle dinlemelidir kendi sesini. Kendi duasını bulana kadar, başkalarının ettiği dualar bile yaralayıp acıtabilir onu. Dinimiz kabaca inananlarının sayısından güç alır. Dolaylı da olsa, iş sayılara kaldığında, aslında o an orada ilan edilen dinin var olmadığıdır.

***

  • Ebedi ve ezeli varlığın dalgaları gittikçe daha çok içime akıyor, ben düşüncelerimde ve eylemlerimde dışarı açılıyor, insan oluyorum. Böylece sonsuz enerjilerle düşüncelerde ve eylemlerde yaşamaya başlıyorum. Böylece ruha hürmet ederek ve eskilerin dediği gibi “güzelliğin sınırsız” olduğunu öğrenerek, insan, dünyanın ruhun yarattığı ömürsüz bir mucize olduğunu anlayacak; dünyanın mucizeleri karşısında daha az şaşıracak; dinle ilgisi olmayan bir tarih olmadığını, bütün tarihin kutsal olduğunu, evrenin bir atom parçasında, bir anda temsil edildiğini öğrenecektir. Parça parça, bölük bölük anlamsız bir hayat sürmeyecektir. Hayatında bayağı ve anlamsız ne varsa, onlarla olan bütün bağını koparacak, bulunduğu her yerden ve sunduğu her hizmetten memnuniyet duyacaktır. Yarın sükunetle Tanrı’yı kendi içinde taşıyan o güvenin eksikliğiyle yüzleşecek, böylece bütün geleceği kalbinin ta derinliklerinde taşıyacaktır.

-Okuyan Us Yayınlarının “İnsanın Görkemi” adlı kitabından alıntılanmıştır.