ELIAS CANETTI – Karaköy Mono

 

                            “Adı yaptıklarından daha büyük olan insanın vay haline.”

                                                                                                                        (Büyüklerin Sözü)

Yalnızca acınası, gereksiz, utanmaz istekler yerine gelmekte, ötekiler, yani bir insana layık olanlar ise gerçekleşmeden kalıyor.

*

İnsanı karmakarışık eden filozoflar: Aristoteles. İnsanı baskı altına alan filozoflar: Hegel. Böbürlenmeye iten filozoflar: Nietzsche. Soluk aldıranlar: Çuang-çe.

*

Hayatını yazmaya kalkıştığın takdirde, her sayfada henüz hiçbir insanın duymadığı bir şey bulunmalı.

*

Unamuno hoşuma gidiyor: Kendimden bildiğim aynı kötü niteliklere sahip, ama bunlardan ötürü utanmayı düşünmüyor.

*

”Solon oğlunun ölümüne ağladığında ve biri ona: ‘Bununla hiçbir şey elde edemezsin,’ dediğinde, şöyle karşılık verdi: ‘Ben de zaten o yüzden ağlıyorum, hiçbir şey elde edemediğim için.”

*

Ahlaki tutumların kitlesel yaşantılardan kaynaklandığına giderek daha çok inanıyorum.

*

Ruh, rastlantıyla yaşar, ama rastlantıyı yakalamasını da bilmelidir.

*

Kendini araştıran kişi, bunu istesin ya da istemesin, bütün ötekilerin de araştırmacısı olur. O, kendini görmeyi öğrenir, fakat ansızın, eğer yeterince dürüst idiyse, ortaya öteki çıkar ve bu öteki, araştırmacının kendisi kadar zengindir, ve son bir doruk noktası olarak, daha da zengindir.

*

Hep ortayı arayan bir yazar, -böylesi, bir yazar mıdır gerçekten? Kendini kendi çerçevesi içersinde tutabilmek için, gelen her şeyi ılımlıya çevirir. Kendini böylesine ayrıksı kılan bir yaşam, başkalarının yaşamı üzerine gerçekten bir şeyler bilebilir mi?

   O yazarın eserlerinin köşesizliği beni tedirgin ediyor. İçime hiçbir zaman korku salamıyor. Okuru yatıştırmayı hep başarıyor. Onda o titreyen, parçalayan yan eksik, ezilmişlik ve öfke eksik, sağlam bir zeminden yoksunluk ve izlenme korkusu eksik. Alayları keyif verici, mizahı hiçbir zaman belli bir çizgiyi geçmiyor. Cılız olmaktan hoşlanıyor ve bunu bir ayrıcalık sayıyor.

*

Her şey ile her şey arasında ilişki kuran yazarlara hiç dayanamam. Ben, kendi kendilerini sınırlandıran, deyiş yerindeyse eğer, kendi zekâ düzeylerinin altında yazan, kendilerini kendi akıllarından koruyan, gizleyen, ama bu arada o aklı fırlatıp atmayan ya da yitirmeyen yazarları severim. Veya kendi akıllılıklarını yeni, çok geç kazanılmış ya da keşfedilmiş bir şey sayanları. Kendilerini az şeyle, ansızın aydınlattıranlar vardır: Böylesi, olağanüstüdür. Sürekli olarak “önemli” şeylerle aydınlananlar vardır: Böylesi, korkunçtur.

*

Yeni olan ne varsa sabırsızlıktan kaynaklanmak zorunda.

*

Goethe’de olağanüstü olan şey, bölümlenişi. Yaşamının çeşitli dönemlerinden hep kurtuluyor ve dönüşümlerini sadece doğru harekete geçirmeyi değil, fakat kullanmayı da biliyor. Kendi Yeni’sinden yararlanıyor.

İçinde sürekli olarak pratik kalan bir yan var; bu yan, hiçbir şeyi gözden kaçırmıyor ve yararlanmadan bırakmıyor; bu, Goethe hep bir şair ve yazar olarak kaldığı ve bunu sakladığı için şaşırtıcı. Hiçbir şair ve yazar ondan daha az müsrif olmamıştır ve bir başkasına sonraki yaşamında en nahoş gelen şey de onun bu tutumluluğudur.

Goethe, kendi kendini yıkmaktan müsriflik kadar nefret eder.

*

Korkuyu bir umuda dönüştürmek. Yazarın sahtekârlığı ya da başarısı.

*

İstediğim, bir zamanlar ne olduğumu bilmek değil; ben, ne idiysem o olmak istiyorum.

*

Kendi ölümüyle tehdit etmek, insanlar arasında en önemli yaşama araçlarından birisidir.

*

İnsan kendisi için övgü ister, ama tutkuyla istediği düşmanlıktır.

*

”Yeraltının” kahramanları da vardır. Dostoyevski, onların ilki ve en zorlayıcısıydı. Aşağılanma hakkında Dostoyevski gerçekten çok şey bilir, onu asıl tanıyan kişidir. Bana gelince, gururu çok iyi bilen Cervantes’i kendime daha yakın hissederim.

   “Yeraltından Notlar,” günümüzün edebiyatına kadar, ne kadar çok şeyin köküdür! Kendini aşağılamak ve kendine sövmek, tozların içersinde yuvarlanıp duran bir Hıristiyanlık, pişmanlığın retoriği.

   İnsan, bunu kendinden bilir, herkes kendinden bilir ve yine de bunda, her şeyi sahte kılan bir yan vardır: Son gerçek olarak ruhların değişkenliği.

*

Kavga etmekten hoşlanmam. Başkalarını dinlerim. Kendi fikrimi söylerim. Ama başkalarının fikriyle benimkinin kavga etmesine hayır, bu, istediğim en son şey. Kavganın benim için çok çirkin bir yanı var.

*

Saatin gizli yüreği kimsece bilinmemekte.