“Neyim eksik bu kadınlardan…” – Karaköy Mono

Seray Şahiner, son kitabı Kul’da, apartman temizleyicisi Mercan’ın “merdiven altı” hayatı üzerinden “sıradan” insanın gündelik dertlerinin, hayati meselelere nasıl dönüştüğünü anlatıyor.

“Görülmeden yaşayan bir insanın gördüklerinden bir yaşam kurma özlemi…” yazıyor Seray Şahiner’in son kitabı ‘Kul’un arka kapağındaki son cümlede. Bunu ‘görülmek istenmeyen bir insan’ olarak da tekrar yorumlamak mümkün. Ancak her iki durumda da kitabın ana karakteri Mercan için çok da değişen bir şey olacağını düşünmüyorum. Zira o; iş hayatında apartman temizleyerek ayakta durmaya çalışan, çevresinde kendisine en ‘yakın’ kişiler olan apartman sakinleriyle kurduğu muhabbetin seviyesi, boşalan kovaya su istemekten öteye geçemeyen ‘Mercan Hanııım’, özel hayatında ise sadece Mercan. ‘Hanım’lığı, fincanı serçe parmağını havada tutup içtiği Türk kahvesiyle nane likörünün zarafetinden gelmiyor. Aksine ‘Hanım’ kelimesi, yerine getirmekle mükellef olduğu ‘taleplerimizi’ kendisine iletirken gösterdiğimiz teveccühün bir göstergesi sadece. Seray Şahiner, Can Yayınları’ndan çıkan beşinci kitabı ‘Kul’da, umudun, hâlâ fakirin ekmeği olmaya devam ettiği, sahteliği uzaktan kumandalara kadar sıçrayan televizyonun önümüze koyduğu ‘normal hayatta uyulması gereken kurallarının cıvıklığını, kadınlığın günümüzdeki tek kişilik ‘serüvenini’,  romanın ana karakteri Mercan üzerinden anlatıyor. Şahiner’le fon müziğine ‘Gülümse’ şarkısını yakıştığı, apartman temizleyen birisinin de ‘hayatının’ ve umudunun olabileceğini anlattığı yeni kitabını konuştuk.

Mercan hayatını apartman temizleyerek kazanıyor. Durumu belli, yaşam şartları belli. Kitabı okurken aklıma Fabrika Kızı şarkısı geldi. Bu şarkı kitabın fon müziğini oluşturur muydu sizce?

“Bir evi olsun ister, bir de içmeyen kocası” kısmı için belki. Ama, fabrika aynı sınıftan bir çok insanın bir arada çalıştığı bir yer olduğundan, Mercan’ın yer silerek geçimini sürdürmesinden daha avantajlı. Bir kere, sosyal açıdan. Sabah işe başlamadan önce günaydın diyebileceğin birileri var orda. İşçi hakları açısından, hak gaspı olduğunda dayanışma içine girebileceği iş arkadaşları var. Mercan tek başına çalıştığından, birlikte hareket edeceği, iş aralarında dertleşeceği kimse yok. Bu demek değil ki, Mercan bir fon şarkısını hak etmez. “Gülümse” uygun olurdu bence. “Belki şehre bir film gelir…”

Mercan, kendisine bir ‘kul’ mu arıyor yoksa ‘kul’u olabileceği birisini mi? Bu arayış nereden kaynaklanıyor?

Mercan kendisinden güçlü birine ihtiyaç duymuyor. Çalışıyor, hayatını idame ettirebiliyor. Mercan, dayatılmış adanma terbiyesi içinde, kendini eksik hissetmemek için kendinden güçsüz, el verebileceği birine ihtiyaç duyuyor. Hükmetmek değil bahşetmek istiyor. Biraz da kendiyle baş başa kalmamak için kendini birilerine vakfetmiş hep. Kocası evden gittikten sonra Mercan diyor ki, artık tekim, istediğim her şeyi yapabilirim. Ama ne isteyeceğini bilmiyor. Kendime vakit ayırmalıyım diyor ama… Mercan kendini adamak için kültüründen geliyor. Bir kocaya, bir evlada… Bakacak kimsesi olmayınca, Mercan’ın vakit ayıracak bir kendisi de kalmıyor. Evet. Düşe kalka da olsa kendi ayaklarının üstünde duran bir kadın Mercan. Ama elinden tutacağı kimsenin olmaması onun ele güne muhtaç hissetmesini sağlıyor.

Mercan ile ‘Mercan Hanıııım’ arasındaki fark ne?

Sildiği apartmanlardaki daire sakinlerinin araya çektikleri bir emniyet şeridi: Mercan Hanıııııım! Bu hanımlık, Meran’ı bir basamak yukarı taşımaz. Daha ziyade, merdivenden aşağı seslenilirken kullanılan bir “Mercan Hanııım”lık onunkisi. Bir mesafe koymak, senli benli olmamak, sıcak çaydanlığın sapını bezin ucuyla tutuvermek gibi bir şey onun yüzüne Mercan Hanım denmesi.

Mercan televizyodaki kadınlar gibi olamayacağını bildiği için çıtayı alçak tutup mevcut durumundan bir tık yükseğe çıkmak istiyor diye düşünüyorum.

Buna katılır mısınız?

Kendini kendi gözünde yukarı taşımak değil onun hedefi… Onun derdi, televizyonda, sokakta gördüğü diğer kadınlarla denk olmak. Ona göre ulaşılmaz gibi gelen şeyler; misal: aniden katılması gereken bir davet olursa hemen üstüne geçirivereceği düz kesim siyah bir elbisesi olmak… Yahut bodrum katta oturan Mercan için; üçüncü, dördüncü katta oturup, günlük rahat stilleriyle bakkala sepet uzatarak hayata karışan bir kadın olmak… Bunlar çok sıradan şeyler olarak sunuluyor ona, ama kendi hayatından baktığında ulaşılmaz. Televizyondan sunulan ve sokakta gördüğü kadınlardan kafasında bir kolaj yaratıp o kadın olmaya çalışıyor.  Mercan’ın çıkış noktası, kendimi aşmalıyım, bu kadınları geçmeliyim de değil: Ahhh ah, benim neyim eksikti bu kadınlardan!

Seray Şahiner röportajının tamamını Karaköy Mono Dergi’nin 3. sayısından okuyabilirsiniz.