“Yazar olmayı ve en sevdiğim yazarların benim için yaptıklarını başkaları için yapmayı istedim.”
Hayatımıza ilk önce Olasılıksız ile girdi. Popüler bilimin, macera ve polisiyeyle buluşmasıydı roman. Devamında Empati geldi. Bu kez bir empatın gözünden hayatı izliyor, yine yoğun bir kurgunun parçası oluyorduk. Uzun bir aranın ardından Adam Fawer OZ ile okurlarla buluştu. Oz Büyücüsü hikâyesini merkeze alan bir hikâye anlatıyordu bu kez yazar, klasik bir masal modern zamanı içine alarak bir kez daha yazılıyordu.
Peki Türkiye okurunda Fawer’ın metinleri nasıl oluyor da böylesine geniş ilgi görüyor? Görüşler muhtelif, ancak belli ki okur taze hikâyeler, bilimle harmanlanmış öyküler, yaratıcı fikirler istiyor. Yazarı söyleşileriyle biraz daha yakından tanımak, aslında kitaplarda yakaladığı samimiyetin kişiliğinin bir parçası olduğunu gösteriyor.
Adam Fawer yazma alışkanlıklarına, üzerinde çalıştığı yeni romanına dair ipuçlarını bu kez dergimiz için paylaştı, roman karakterlerini hatırladı ve hatırlattı. Yazarla editörü Nazlı Berivan Ak söyleşti.
Kariyeriniz nasıl başladı? Roman yazma hayalini ilk ne zaman kurdunuz?
Altı yaşındayken kornealarımı zedeleyen nadir bir hastalığa yakalandım. Sonraki bir iki yıl bir sürü göz ameliyatı geçirdim, haftalar boyu göremedim. O süreçte bana halimi unutturan ve beni yeni dünyalara götüren sesli kitaplar dinledim. Yazarları beni sıkıntıdan kurtaran ve hayal etmemi sağlayan sihirbazlar olarak görüyordum. O zamandan beri yazar olmayı ve en sevdiğim yazarların benim için yaptıklarını başkaları için yapmayı istedim.
Olasılıksız’ın hikâyesi nasıl ortaya çıktı? Hikâyeyi yazmanız ne kadar sürdü?
Olasılıksız sürekli zihnimde dolaşıp duran bir hikayeydi, sanki kendimi bildim bileli oradaydı. Tabii ne karakterlerin isimlerini ne de ana hatlarıyla konuyu netleştirmiştim, aklımda yalnızca konsept vardı. Ben bir hikayeyi genelde bu şekilde kurarım: Önce bir fikir ya da bakış açısı bulup sonra bu fikri temsil edip somutlaştırabilecek karakterler hayal ederim.
Hikayeyi yazmanın ne kadar sürdüğüne gelirsek ilk halini yazmam yaklaşık üç ayımı aldı. Olasılıksız’ın şu anki haliyle bazı benzerlikler taşısa da aslında ondan bir hayli farklıydı. Hikâyeyi okuyan editörlerin hepsi iyi bir yazar olduğumu ama tekrar denemem gerektiğini söyleyip kitabı yayımlamayı reddettiler. Ben de tekrar denedim. Şu anda bildiğiniz ve umuyorum sevdiğiniz ikinci versiyonu altı ayda yazdım.
“Fantastik mümkün kılınınca dünyadan kaçış da mümkün oluyor ki sanırım insanların kurmacadan beklediği de bu.”
Empati çok zengin ve karmaşık bir roman, aynı Olasılıksız gibi. Hikâyelerinizin hep bir fantastik yönü var. Bu dünyayı nasıl oluşturuyorsunuz, günlük olaylardan fantastik bir hikâye çıkarmayı nasıl başarıyorsunuz?
Bir defasında bir editör bana, Jurassic Park’ta bile kehribarın içinde fosilleşmiş bir sinek olduğunu söylemişti. Kastettiği şey, dinozorları hayata döndürmek gibi fantastik bir fikrin bile esin kaynağının içinde dinozor kanı kalmış tarihöncesi bir sinek gibi sıradan bir şey olmasıydı. Harry Potter’ın bu kadar popüler olmasının bir sebebi de neredeyse her öyküsünün biz Mugglelar’ın dünyasında başlaması. Böylece o ulaşılamadığımız sihir dolu dünyanın çevremizi sardığını hayal edebiliyoruz. Fantastik mümkün kılınınca dünyadan kaçış da mümkün oluyor ki sanırım insanların kurmacadan beklediği de bu.
Okuyuculara günlük rutininiz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Kaçta kalkarsınız, ne zaman yazarsınız, yazarken kahve mi yoksa bir bardak şarap mı içmeyi yeğlersiniz?
Gün içinde çalışmam gerektiği için istediğim kadar çok yazamıyorum maalesef. Genellikle ailem uyuduktan yani gece on birden sonra veya yazın hafta sonları tatile gittiklerinde yazıyorum. Yazmadığım zamanlarda bile neredeyse hiç kahve veya şarap içmiyorum. Rutin olarak yaptıklarıma gelirsek havaya girmek için film müzikleri dinliyorum. Inception ve Man Of Steel gibi filmlerin müziklerini yapan Hans Zimmer’ı özellikle çok severim. John Wick’in iki filminin müziklerini de beğeniyorum, son zamanlarda sık sık dinliyorum.
Oz için size ne ilham verdi? Çocukluk kahramanlarınızdan biri miydi Oz?
Dorothy’nin hikâyesini o zamandan beri seviyorum ve eve döndükten sonra başından neler geçtiğini anlatmanın ilginç olacağını düşündüm. Fakat hikâyeyi yazdığımda menajerim, “ Peki ya eve dönmeden önce neler oldu?” deyince hikayeyi yeniden yazdım.
Dorothy, David Caine ve Laszlo’nun çok ortak yönü var mı? Bence hepsi rutinden nefret ediyor ve hayatlarına enerji ile yaratıcılık katmak istiyor. Bu karakterler size ne kadar benziyor?
Tüm karakterlerim, özellikle de başkarakterlerim, az da olsa kişiliğimden bir parça taşıyor. Yalnızca kahramanlar değil, kötüler de. Tüm karakterler az çok benim özelliklerime sahip, kötü olanlar keşke daha az böyle olsaydım dediğim özelliklerimi taşıyor, kahramanlarsa daha çok sahip olmayı dilediğim özelliklerimi. Ama sonuçta ister kötü ister iyi olsun hepsi benden çıkıyor.
Ne tarz kitaplar okumayı seversiniz?
Bilimkurgu, gerilim ve fantastik. Kurmaca olmayanlardansa politikayla ilgili kitapları okumayı severim.
Stephen King’in yazma ipuçlarının sizin için önemli olduğunu biliyorum. Genç yazarlara önerileriniz neler?
Hm, zor bir soru. Bence yalnızca beğendikleri kitapları okumalılar. Benim beğenilerimle onlarınkiler uymayabilir, eğer okudukları şeyi seviyorlarsa ne okuduklarının çok da önemi yok.
Yeni romanınız hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Önceki karakterlerle bu yeni hikâyede karşılaşacak mıyız?
Yeni romanımın çoğunu Oz’u yazmadan önce yazmıştım. Oz’un devam kitabı niteliğinde olacak, bu yüzden Oz’daki karakterlerin çoğuyla ve başka bir kitabımdaki bir çiftle karşılaşacaksınız. Beğeneceğinizi düşünüyorum. Takipte kalın!