Bugün Karaköy Mono‘nun konuğu Ünsal Sicilli. Ünsal Bey hoş geldiniz. Nasılsınız? Çok yoğun bir turne programı içinde olduğunuzu biliyorum. Bu sebeple vakit ayırmanız bizim için kıymetli. Teşekkür ederiz.
Merhaba Şule Hanım, Nazik davetiniz için teşekkür ediyorum. Yoğun oyun programı arasında tatlı bir soluklanma ve büyük keyif olacak benim için bu sohbet.
1-Karaköy Mono okuyucuları için kendinizden bahseder misiniz? Eğitiminiz nedir? Kariyerinize nasıl başladınız?
1976 Ankara doğumluyum. Ankara’nın sosyal ve kültürel anlamda özellikle de nitelik bakımından zengin olmasının, bizim yaş grubumuza büyük katkısı oldu. Sanatın, estetiğin her alanında beni beslenmeye yönlendirdi şehir o zamanlarda. Tunceli’den gelen sıcak ve özverili ailenin çocuğu olarak en büyük destekçim hep onlar oldu. 3 kuşaklı kalabalık bir evde halam sayesinde tanıdım dünya klasik edebiyatını, babam sayesinde müziği ve fotoğrafı, annem ve kız kardeşimle insanı, estetiği ve dedemle doğayı.
İlkokulda yol göstericim Ayfer Öğretmenim sayesinde sahne üstünde olmaktan mutlu olduğumu öğrendim. 9 yaşımda Mamak Belediye Tiyatrosu’nda ufak ufak rollerde sahne almaya başladım. O yaştan beri de hayatımda hep büyük bir yer edindi “tiyatro”. Uzun yıllar pek çok oyunda oynadım, yazdım, yönettim. Kendi tiyatromu açtım ve hiç sürpriz olmadı, battım. Tüm bu süreç devam ederken bir yandan da fizik mühendisliği okudum. 1999 senesinde şu an hâlâ devam eden tiyatromuz Çisenti Sanat’la yollarım kesişti. 2000 yılından bu yana da İstanbul’da yaşıyorum.
2-Siz seslendirme de yapıyorsunuz. Seslendirme sanatçısı nasıl olunur? Bu konuda ilerlemek isteyenlere ne önerirsiniz?
Aslında çok uzun süredir vakitsizlikten seslendirmeyi ne yazık ki arzu ettiğim yoğunlukta yapamıyorum Özellikle Ankara yıllarında çok daha düzenli olarak yapabiliyordum. Şimdilerde ancak fırsat buldukça bazı özel işlerin seslendirmesini yapabiliyorum. Seslendirme yaparken en büyük avantaj elbette oyuncu olmak. Çünkü seslendirme aslında ses oyunculuğudur bir yerde. Fakat bunu mutlaka bol bol pratikle hem bedensel kontrol hem de stüdyodaki yardımcı ekipmanların doğru kullanımındaki teknik bilgiyle beslemek gerekmektedir. Kendi sesimizi tanımak, bol bol ve her fırsatta, ilgili ilgisiz metinleri sesli olarak okumak, mümkünse bunları kaydedip dinlemek. Bir nevi dansçıların ayna karşısında çalışması gibi, kendi sesimizi görerek, duyarak nasıl kullanmamız gerektiği konusunda kendimizi geliştirebiliriz. Önemli olan çok çok özel bir sese sahip olmak değil, sahip olduğunuz sesi doğru teknik ve duyguyla kullanmak.
3-Neden çocuk oyunları ve tiyatrosu?
Bu soruya kısaca şöyle yanıt vereyim; Bir erkeği değiştirerek bir bireyi değiştirirsiniz, bir kadını değiştirerek bir aileyi. Bir çocuğu değiştirerek, geliştirerek, geleceği değiştirirsiniz. İşte tam da bu yüzden, çocuk gelişiminde sanatın eğitici, eğlendirici ve sosyalleştirici gücünün farkında olarak, özellikle çocuk seyirciler için tiyatro yapıyorum.
4-Tiyatro oyunu da yazıyorsunuz, Eti Markasının sponsorluğunda çocuk oyunları sahneliyorsunuz. Ekibiniz de çok iyi. Hepsi profesyonel tiyatro sanatçısı.
Nasıl buluştuğunuz bu marka ile?
Çisenti Sanat olarak 1999 yılından bu yana, özellikle çocukların düşünü yakalamak, gülüşünü çoğaltmak için çıktık yola. Bu 23 yıl içinde, başarıyla sahnelediğimize inandığımız çocuk tiyatrosu eserleri, Türkiye’nin ve KKTC’nin dört bir yanında, milyonlarca çocukla buluştu. Bu buluşmaların bazıları, sosyal sorumluluk alanında tiyatronun gücüne inanan ve destekleyen kurumların katkılarıyla gerçekleşti.
Johnson & Johnson, Procter & Gamble, Aygaz bu markalardan bazıları. ETİ ile 2000-2001 Sezonunda başlayan birlikteliğimiz bugüne kadar devam etti. Bu projede emeği olan onlarca oyuncumuza, teknik personelimize, bizi yollarda taşıyan kaptanlarımıza, projenin bir ucundan dokunmuş olan tüm yol arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürler. Özellikle de yapımcımız, ortağım, abim Tuncay Özkan’a. En büyük şansım bu yolu onunla yürüyor olmak.5-Ünsal Bey, Eti Çocuk Tiyatrosu ile turnelere gidiyorsunuz. Kaç tiyatro oyunu oldu şimdiye kadar?
Eti Çocuk Tiyatrosu markasıyla 22. yılımızı kutladığımız bu sezona kadar 10 farklı oyunla 5000’den çok perde açarak, defalarca Türkiye’nin ve KKTC’nin tamamını dolaşıp, yüz binlercesi hayatlarında ilk kez olmakla birlikte 3 milyonu aşkın çocukla buluştuk.
Özellikle Anadolu’da Keşke Daha Fazla Çocuk Böyle Tiyatro Oyunları ile Buluşabilse. Keşke Daha Fazla Marka Bu Tür Sponsorluklar Yapsa. Katkısı Çok Fazla. Bu Anlamda Emeğiniz Çok Kıymetli, Emeğinize Sağlık.
Çok teşekkür ediyorum. Bu ve benzeri projelerde sürdürebilir olmak ve devamlılık çok önemli. Tam bir sosyal sorumluluk bilinciyle, sahnenin ve oyunun içine asla markayı taşımadan, Türkiye’nin her yerindeki çocuğa, ekonomik, sosyal ve kültürel fırsat eşitliği sunmak ve çocukları ilk günden bugüne tiyatroyla ücretsiz olarak buluşturmak inanın çok kıymetli. ETİ Çocuk Tiyatrosu ile 3 milyonu aşkın ağacı olan bir orman yaratmış olduk. Nefesleri umut oluyor her çocuğumuzun geleceğe. Eti’nin en uzun soluklu sosyal sorumluluk projesi olan Eti Çocuk Tiyatrosu’nu çocukluğunda izlemiş olanlar şimdi kendi çocuklarını getiriyorlar oyunlarımıza. Büyük mutluluk.
6-Bu oyunları yazarken örneğin klasik çocuk masallarından esinleniyorsunuz. Kral Çıplak, Kırmızı Başlıklı Kız gibi. Ama içerikleri farklılaştırılmış ve çok Eğlenceli. Nasıl çıkıyor bu oyunlar?
Oyunlarımızı, zenginleştirilmiş kurguları, özenli metinleri, oyunculukları, nitelikli prodüksiyonu ve pedagojik temellere önem vererek sahneye koyuyoruz. Bireylerin kendilerini daha iyi ifade etmelerini sağlayan, özellikle de çocukların ergenlik dönemindeki kimlik arayışlarında onları olumlu yönde etkileyen en önemli sanat dallarından biri olan tiyatro ile çocukların çok yönlü gelişimine katkı sağlanmış; onların hayal dünyasına yeni açılımlar sunmayı amaçlıyoruz.
Her sene oyunumuzu izleyen çocuklara anketler yapıyoruz. Bu anketlerde izledikleri oyunla ilgili, dekor, kostüm, oyunculuk, müzikler, metin gibi başlıkları nasıl bulduklarını, izlenimlerini öğreniyoruz. Ayrıca bir sonraki oyunumuzun ne olmasını istediklerini de soruyoruz kendilerine. Bu anketlerde en çok hangi klasik masal istendiyse sonraki sezon onu sahneye koyuyoruz. Yıllardır sahnelediğimiz oyunlarla bir dil oluşturduk çocuk tiyatrosu adına. Yeni bir oyun yazma sürecinde de mutlaka bu dile uygun olarak, çocuktan yana tavrımızla dokunuşlarımızı yapıyoruz. Çocuk tiyatrosu çok ciddi bir alandır. Bu nedenle de son derece özenli olmaya gayret ediyoruz. Bütün prodüksiyonu hazırlarken de İstanbul’da bir çocuk hangi görsellikte ve nitelikte izliyorsa oyunu, aynısını Kars’taki çocuğa da, Yüksekova’daki çocuğa da, Sinop’taki çocuğa da, İzmir’deki çocuğa da götürmeyi esas kabul ediyoruz.
7-Anadolu şehirlerine gittiğiniz zaman çocukların size tepkisi nasıl oluyor? Nasıl karşılanıyorsunuz?
Bunca sene içinde yüzlerce anımız oldu Anadolu şehirlerinde çocuklarla. İnanın bir an bile gözlerini sahneden ayırmadan, heyecanları bir an bile eksilmeden, nefeslerini tutarak izliyorlar oyunları. Karşılıklı olarak birbirimizin kalbine, hayatına dokunuyoruz o çocuklarla. Aramızda görünmez kelimelerle örülen bir bağ oluşuyor. Koruduğu dokusu, kültürü ile iz bırakıyoruz birbirimiz üstünde, biliyoruz. Asla unutamayacakları bir deneyime dönüşüyor. Şimdiye kadar 81 ili ve pek çok ilçesinde defalarca perde açtık. Hayal kurmayı, bu hayal peşinde koşmayı, umut etmeyi, birbirimize öğretiyoruz Anadolu’daki çocuklarımızla. Onların mutluluğunu, coşkusunu, sevincini anlatmak öyle zor ki, inanın yaşamak gerekiyor. O küçük ellerinden çıkan kocaman alkışlar, tiyatro yapmanın ve buna imkân tanıyan kurumların kıymetini bir kez daha ortaya koyuyor. Bir şeyler değişiyor hayatlarında o çocukların. Bunu aynı şehre sonraki yıllarda yeniden gittiğimizde yine buluşuyoruz sahnede onlarla ve kendileri ifade ediyorlar bunu. O an anlıyoruz dokunabildiğimizi. Aralarından tiyatroya yönelen pek çok çocuk oluyor. Hatta ilk kez bizim oyunumuzu izleyip, sonra oyuncu olmaya karar veren ve konservatuar okuyup mezun olduktan sonra yollarımızın kesiştiği arkadaşlarımız oldu. Ya da kendisi çocukken oyunlarımızı izleyip büyümüş, şimdi de kendi çocuğunu oyunumuza getirenler. Gittiğimiz bazı yerlere ilk tiyatroyu biz götürmüş oluyoruz.
Hayatlarında ilk defa tiyatro izleyen yüzbinlerce çocukla buluştuk. Hiçbirini unutmuyoruz. Biliyoruz onlar da bizi asla unutmuyorlar. Zaman zaman fırsat yaratıp onlarla sohbet ediyoruz ve öyle çok şey öğreniyoruz ki birbirimizden. Eti’nin bu noktada, “Tiyatro İzlemeyen Çocuk Kalmasın” hedefiyle çıkılan bu yolda, tiyatroya, sanata ve oyunların ücretsiz olmasıyla fırsat eşitliği adına çocuğa, topluma hizmeti çok büyük.
Çocukların tiyatro ile hem ruhsal hem de fiziksel yönden geleceğe en doğru şekilde hazırlanabileceğine, tiyatro izleme kültürünün, çocukların birbirleriyle olan diyaloglarını geliştirdiğine ve onları sosyalleşmeye teşvik ettiğine inanıyoruz. Tiyatro sayesinde çocukların daha aktif, kendine güvenen, empati yeteneğine sahip, çevresine duyarlı ve toplumla sağlıklı ilişkiler kuran bireyler olma yolunda ilerlemesine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Bütün bunları yaparken de tiyatronun sanatsal, estetik, yaratıcı ve yenilikçi tarafını da öncelik olarak önümüze koyuyoruz.
Bunları duymak tüylerimi diken diken yaptı Ünsal Bey. Bende sizinle bu ortamı yaşıyormuşçasına heyecanlandım. Özellikle Anadolu’daki çocuklara katkınız çok ama çok değerli.
8-Şu an Türkiye’deki özel ya da Devlet Çocuk Tiyatrolarının Durumu Nedir? Dijitalleşmenin arttığı bu çağda eski ile kıyaslarsanız neler söylemek istersiniz?
Devlet Tiyatroları önemli bir görev üstlenmektedir. Nitelikli prodüksiyonları özellikle ekonomik anlamda ulaşılabilir kılmak, çocuğun seyirci olma kültürünü geliştirmekte, beğeni eşiğini belirlemektedir. Fakat ne yazık ki özel tiyatrolar bilhassa ekonomik anlamda çok zorlanıyorlar. Olanca özverisi, gayreti ve hep yanan heyecanıyla ayakta kalmaya, eserler sahneye koymaya ve seyircisiyle buluşmaya çalışmaktadır. Her ne kadar seyirci bunun bilincinde olup koltukları doldurmaya çalışsa da günümüz koşullarında üretme coşkusunun önüne geçiyor yaşayabilme, yaşatabilme kaygısı. Üstüne üstlük “Pandemi” gibi özellikle ve hasarlı olarak tiyatroları sarsan bir süreçten sağ çıkabilmek çok zor oldu.
Bu zorunlu yalnızlaşma hali hemen herkesi dijital dünyaya yaklaştırdı. Özellikle yaşadığımız zamandan söylersek, önümüzde duran bir teknoloji gerçeği var, dolayısıyla da teknolojinin çocukları çektiği bir renkli dünya. Bu teknolojik dünya olumsuzluklarıyla birlikte oldukça geniş bir alana yayılmış durumda. Çocuk tiyatrosunun da bununla başa çıkabilmesi için bu dünyadan faydalanması gerekiyor artık. Ekonominin de söz sahibi olduğu bu günlerde az olan seyirciyi de kaybetmemek için dijital, alternatif bir kapı olabilir. Tiyatronun eleştirel bakış açısını ve teknolojinin işlevselliğini harmanlayarak ürünler çıkarma derdimiz başlamış gibi, başlamadıysa da başlamalı artık. Bunu yeni yeni yapmaya çalışıyoruz kurumlar olarak.
Dijitalleşme, sahne eserlerinin dijital ortama taşınması veya oyunlarda dijital yeniliklerin aktif olarak kullanılması süreç içinde kaçınılmaz. Önemli olan bunu duyguyu da dijitalleştirmeden, özü kaybetmeden, oyunun gücünü arttırmak için kullanmak. Yani dijitalleşme gerektiği yerde, gerektiği kadar olmalı. İnsan var oldukça, tiyatro var olacak.
9-Tiyatro adına başka projeleriniz var mı?
Yıllar ne kadar geçerse geçsin hep başındayız daha birçok şeyin. Yangınlarda, sel baskınlarında, pandemi zamanlarında ilk kapatılacak, son açılacak yerler olarak sanat kurumları akıllara gelse de tiyatro adına yapılacak daha çok şeyimiz, gidilecek daha çok yolumuz ve tükenmeyen enerjimizle anlatılacak çok hikayemiz var. Ömür biter, sanat bitmez.
En son sanat adına bizlere söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Çok uzun zamandır nezaketi, inceliği, yardım etmeyi, empatiyi unuttuk. Yolumuza engeller, üstten dayatmalar, sıkışmışlık ve ürkeklik hali bir süredir ağır bir yorgan gibi sırtımızda.
Aralık kapılardan gelen dalga sesi, pencereden sızıp göğsümüzü ısıtan güneş hüzmeleri, korkunun hıçkırığında bir yudum su oldu sanat bize. Aşı’mız Sanat, aş’ımız sanat…