Baba Sahne: “Tiyatrolar öksüz kalmasın diye…” – Karaköy Mono

Usta oyuncu Şevket Çoruh’un Kadıköy’de açtığı Baba Sahne, Çoruh’un kendi sözleriyle açıkladığı gibi, “Tiyatroyu öksüz bırakmamak için” sahne dünyasındaki yerini aldı.

Şevket Çoruh ile yeni açtığı Baba Sahne’yle ilgili röportaj yapmak için hafif yağmurlu Kadıköy sokaklarını arşınlarken aklımdaki düşünce de bana eşlik ediyor: Bu zamanda böyle bir iş yapmak! Özel tiyatrolar fon alamadıkları için birer birer kapanırken sıfırdan bir sahne yaratarak kitlesi belli bir işe kalkışmak… Büyük cesaret.

Rexx Sineması’nın sol çaprazındaki sokakta Baba Sahne’nin pankartını görüyorum. Kapıda bir kamyonet, içinde inşaat malzemeleriyle bekliyor. İçeri kıvrılıyorum. Kendimi tanıtıp sahnenin danışma odasına geçiyorum. Danışmanın telefonu susmuyor. Arayanlar ya röportaj koparmak isteyen gazeteciler ya da devam eden “Aşk Ölsün” oyunu için bilet soran tiyatroseverler. İkisi için de verilen yanıt aynı: Maalesef! Şansıma “eyvallah” derken Şevket Çoruh’un beş dakika sonra burada olacağı haberini alıp Baba Sahne’nin basın işlerini yürüten Yeliz Hanım ile kapı önünde laflıyoruz. Bu sırada Şevket Çoruh taksiden inip fötr şapkasıyla koşar adım yanımıza geliyor. “Teşekkür ederiz,” deyip hepimize çay söylüyor. Arka Sokaklar’ın arızalı dev komiserinin gözleri çökmüş. Gayet normal. Zira kendisinin oyun provası ve set dışında hiç boş vakti yok. Röportaj için fuayeye geçiyoruz. “Yeni gelin gibi olmuş,” diyorum, “aynen öyle,” diye onaylıyor gülerek ve karşımdaki koltuğa yerleşiyor. “Buyur ustacığım,” diyor ve lafı her geçtiğinde gözleri parlayan Baba Sahne’nin hikâyesini anlatmaya başlıyor.

 


 

Böyle bir sahne açmak hayaliniz miydi?

Bunlar biz öğrenciyken hayal edemediğimiz şeylerdi. Bir hayal kurmak için o hayalin daha önceden gerçekleştiğini görmeniz gerekiyor. Biz de böyle yerler gördük. Ben tiyatroya ilk gittiğim zaman, Ses Tiyatrosu’nda, Kenter Tiyatrosu’nda bunu gerçekleştirmiş insanlar gördüm. O zaman bu hayale inanabiliyorsunuz. Öteki türlüsü çok ütopik geliyor. Baba Sahne’yle ilgili her konuşmamda bunları söylüyorum. Bu insanlar bunları büyük eziyetler çekerek yaptılar.

Bu fikri çevrenizdekilere, hocalarınıza açtığınızda nasıl bir tepkiyle karşılaştınız?

Açıkçası, “Oğlum manyak mısın sen! Delirdin mi? Sakın böyle bir şeye kalkışma” diyen çok oldu. En büyük desteği de Müjdat Hoca (Gezen) verdi. Ona telefon açtığımda (Müjdat Gezen’in taklidini yapıyor), “Aç oğlum. En iyi bildiğin şey. Aç tabii.” dedi.

İsmi nereden geliyor?

Çok isim düşündük. En önemlisi Savaş Dinçel’in 75. yaş gününde, 1 Nisan’da açmamızın sebebi gibi birçok tiyatronun kapatılması, birçok arkadaşımızın işsiz kalmasıyla bir öksüz bırakılma söz konusuydu. Biliyorsunuz; babası olmayana öksüz derler. İkincisi de Türkçe lügatta şöyle bir baba tanımı var: Kızan, karışan, kışkırtan, koruyan, kollayan, özlenen, manası yokluğunda daha çok anlaşılan kişi. “Baba” çocuk sesinden türetilmiştir. Bunu çok uygun gördüm. Çünkü bir oyuncu sahnesi olmadığı zaman öksüz kalır. O yüzden “Baba” dedik. Şunu da özellikle söylüyorum: Buradaki “baba” tanıtımının maskülen bir tavrı kesinlikle yok.

Röportajın tamamını Karaköy Mono Dergi’nin 3. sayısından okuyabilirsiniz.